kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Nisan 2009, Pazar
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Pazar notları

HAŞMET BABAOĞLU
HAŞMET BABAOĞLU
05.04.2009
İLİŞKİLİ HABERLER
Pazar notları
Nasıl seveceğiz birbirimizi? Sevmenin adı kötüye çıkmış bir kere! Gizliden gizliye bir tür "yenilgi" sayılmış sevmek!
Herkes almaya odaklanmış, kimsenin vermeye niyeti yok! Herkes hayata karşı cimri, cömert yok! Bu durumda nasıl sevebiliriz birbirimizi?
Artık bir yandan ilişki kurulurken bir yandan da "kuyruğu kaptırmak"tan korkuluyor. Üstelik kimse kimseye "iyi ki varsın!" duygusunu tattırmaya yanaşmıyor! Tersine... Her sevme çabası "ben olmasam, sen yoksun" mesajına kilitleniyor. Kim buna gerçekten sevmek diyebilir?
Sevmek, "evlilik" yapmak değil, sevdiğine bir "ev" kurmaktır. Otel değil, motel değil, hapishane değil, hastane değil... Kalbinde bir yuva!
Bütün yapıp ettiklerini içindeki "suçluluk duygusu ve korkusu"na bağlayandan korkmalı! Çünkü sözünü ettiği şey "suçluluk korkusu" değil, büyük ihtimalle dizginlemekte çok zorlandığı "suç işleme" arzusudur.
Henüz toplanmış koca bir demet ebegümeci... Sanki yemyeşil ve gür bir bahçeyi kucaklamışız!
"Beden dili" üzerine pek bilinen bir tez şöyle dile getiriliyor: "Yalan söyleyen insanlar genellikle yüzlerine dokunma ihtiyacı duyarlar. Göze ya da burna dokunmak, kulağı çekiştirmek kişinin yalan söylediğine işarettir." Eyvah! Bittim ben! Çünkü biliyorum ki, tam da cesaretle doğruyu söylemeye kalkıştığımda burnumu kaşırım... Çünkü çoğu zaman doğrular dile getirilmesi zor şeylerdir. Kaçarken değil, doğruları kucaklarken zorlanır insan ve o sırada neresini kaşıyıp çekiştireceğini şaşırır!

Alan ve Barbara Pease'nin "beden dili" üzerine yazdıkları ünlü kitapta "gündelik iletişimimizin yüzde 55'inin beden diline dayandığı" iddia ediliyordu. İyi de... Demek ki herkesin birbirini ya yanlış ya da hiç anlamayışında beden dilinin de etkisi var! Madalyonun bir de bu yüzüne bakmak gerekmez mi?
Batılılar konuşurken karşısındakinin gözlerinin içine bakmayı medeni bir tutum ve dürüst olmaya dair sessiz bir sözleşmenin başlangıcı sayarlar. Oysa doğuda bu küstahlıktır, en azından münasebetsiz bir tavırdır. Yoksa "beden dili" denen şey de farklı kültürlerin farklı dillerine mi benziyor? Öyleyse nasıl oluyor da bazıları onu her kapıyı açacak bir anahtar gibi pazarlıyor? Çok ciddi bir yanlış çok ciddi bir "doğru" gibi sunuluyor ne yazık ki!