kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Mart 2009, Çarşamba
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Ergenekon'da 2. iddianame kabul edildi

AA
Giriş Saati : 25.03.2009 19:03
Güncelleme : 25.03.2009 20:45
Yeni Haber
Ergenekan'da 2. iddianeme kabul edildi. ''Ergenekon''da açılan ikinci davada sanıklar arasında emekli Orgeneraller Hurşit Tolon, Şener Eruygur ile Adil Serdar Saçan, Mustafa Balbay, Arif Doğan, Ferda Paksüt, Tuncay Özkan, Sinan Aygün de yer alıyor. ..
Ümraniye ilçesinde bir evde ele geçirilen patlayıcı maddeler nedeniyle başlatılan ve ''Ergenekon'' adı verilerek genişletilen soruşturma kapsamında hazırlanan ikinci iddianame İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi.

DARBE PLANLARI DA YER ALIYOR

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen Ergenekon davasının ikinci iddianamesinde darbe planlarına da yer veriliyor.

İKİNCİ ERGENEKON İDDİANAMESİNİ AŞAĞIDAKİ LİNKLERDEN İNDİREBİLİRSİNİZ...





''Ergenekon'' davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, soruşturma kapsamında hazırlanan 19'u tutuklu, 37'si tutuksuz 56 sanık hakkında hazırlanan ve 15 gün önce UYAP sisteminden mahkemeye tevzi edilen ikinci iddianameye ilişkin incelemeyi tamamladı.

Mahkeme, 1909 sayfa ve 5 bölümden oluşan iddianamenin kabulüne karar verdi.

Mahkemenin bu kararının ardından ''Ergenekon'' soruşturmasına ilişkin ikinci dava da açılmış oldu.

Mahkeme, halen görülmekte olan ''Ergenekon'' davası ile ikinci davanın birleştirilmesi yönünde karar vermezken duruşma tarihini 20 Temmuz 2009 olarak belirledi.

İkinci iddianamenin tamamlanmasına ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan yazılı açıklamada, iddianamede 21 tutuklu, 35 tutuksuz olmak üzere 56 şüpheli olduğu, yakın tarihlerde soruşturmaya dahil edilen 48 tutuklu, 29 tutuksuz olmak üzere 77 şüpheli hakkındaki soruşturma evrakının tefrik edildiği ve bunlar hakkındaki soruşturmanın devam ettiği belirtilmişti.

Açıklamada, 5 bölümden oluşan iddianamenin birinci bölümde, ''Ergenekon'' soruşturmasının ilk aşamasıyla birinci iddianamenin özetinin yapıldığı, ikinci bölümde soruşturmanın sonraki aşamaları ve ''Ergenekon'' örgütünün anlatıldığı dile getirilerek, üçüncü bölümde ''örgütün işlediği suçların genel olarak ve topluca anlatıldığı'', dördüncü bölümde ''örgütün diğer faaliyetleri, başka örgütlerle sivil toplum ve medya kuruluşlarıyla ilişkilerinin'' yer aldığı, beşinci bölümde ise iddianamede yazılı ''şüphelilerin bireysel eylemleri ve bu eylemlerin oluşturduğu suçlar ve sevk maddeleri ile hukuki durumlarının işlendiği'' bildirilmişti.

Açıklamada, 12 şüpheli hakkında ''örgüt yöneticisi olmak'' suçlamasının yer aldığı kaydedilmişti.

Savcılığın açıklamasında tutuklu sanıklar arasında yer alan teğmenler N.Ç. ve E.M'nin avukatlarınca daha önceden İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine verilen tahliye talebine ilişkin dilekçe incelenmiş, mahkeme 2 teğmenin serbest bırakılmasını kararlaştırmıştı.

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında açılan ikinci dava ile halen görülmekte olan davanın birleştirilmesi yönündeki savcılığın talebi, mahkemece daha sonra değerlendirilecek.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen ikinci iddianameye ilişkin Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde basın mensuplarına bilgi verildi.
Açılan ikinci dava ile halen görülmekte olan davanın birleştirilmesi yönündeki savcılığın talebinin daha sonra değerlendirileceği kaydedildi.
Devam eden dava dosyasındaki sanıkların savunmalarının tamamlanması için bu yeni dosyanın duruşma tarihi 20 Temmuz 2009 olarak tespit edildi.

Mahkeme heyeti, tutuklu 19 sanığın bu hallerinin devamına karar verdi.

''Ergenekon''da açılan ikinci davada sanıklar arasında emekli Orgeneraller Hurşit Tolon, Şener Eruygur ile Adil Serdar Saçan, Mustafa Balbay, Arif Doğan, Ferda Paksüt, Tuncay özkan, Sinan Aygün de yer alıyor.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen ikinci iddianameyle birlikte açılan ''2009/85'' numaralı ceza davası dosyasında, sanıklar hakkında isnat edilen suçlar şöyle:

''2863 Sayılı Kanun'a aykırılık, askerleri itaatsizliğe teşvik etme, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri açıklama, açıklanması yasaklanan gizli bilgileri temin etme bir adet ateşli silah ve mutat sayıdaki mermileri bulundurma, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma hile ile alma çalma, devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme, hukuka aykırı olarak kişiler verileri kaydetmek, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek, pek az sayıda mermi bulundurma veya taşıma, resmi belgede sahtecilik, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermileri satın alınması, taşınması bulundurulması, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etme, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama, yargıç üzerinde nüfuz kullanmak, örgüte bilerek isteyerek yardım etme, özel hayatın gizliliğini ihlal etmek''

İddianamede yer alan sanıklar ise şöyle sıralandı:

''Levent Temiz, Hakan Şanlı, Adnan Türkkan, Süleyman Solmaz, Hatice Bahtiyar, Emcet Olcaytu, Adil Serdar Saçan, Hamza Demir, Fatma Sibel Yüksek, Erol Mütercimler, Mahir Akkar, Mesut Özcan, Sinan Aydın Aygün, Mustafa Ali Balbay, Emin Şirin, Osman Gürbüz, Ufuk Mehmet Büyükçelebi, Ercüment Ovalı, Muhammed Murat Avar, Ahmet Tuncay Özkan, Birol Başaran, Adnan Bulut, Selim Utku Gümrükçü, Ertaç Giray, Mehmet Ali Çelebi, Merdan Yanardağ, İlker Güven, Siyami Yalçın, Halis Yavuz Işıklar, Kemal Aydın, Murat Ağırel, Tunç Akkoç, Arif Doğan, Gürbüz Çapan, Neriman Aydın, Hasan Atilla Uğur, Barbaros Hayrettin Altıntaş, Ahmet Hurşit Tolon, Mehmet Şener Eruygur, Durmuş Ali Özoğlu, İbrahim Özcan, Levent Ersöz, Turhan Çömez, Doğukan Yorulmaz, Muzaffer Öztürk, Tanju Güvendiren, Eren Mumcu, Hasan Hüseyin Uçar, Noyan Çalıkuşu, Yaşar Tozkoparan, Evrim Baykara, Önder Koç, Hüseyin Nazlıkul, Yüksel Dilsiz, Hüseyin Keskin, Ferda Paksüt.''

"ERUYGUR VE TOLON DANIŞTAY SALDIRISI VE CUMHURİYET'E BOMBA ATILMASI EYLEMLERİNDEN SORUMLU"


''Ergenekon'' soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamedeki sanıklar arasında yer alan emekli orgeneraller Şener Eruygur ve Hurşit Tolon, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılması eylemlerinden de sorumlu tutuldu.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca 56 sanık hakkında hazırlanan 1913 sayfalık yeni iddianamede, Tolon ve Eruygur ''örgütün üst düzey yöneticileri olmak''la suçlanıyor.

İddianamede, bu nedenle Tolon ve Eruygur, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması eylemlerinden de sorumlu tutuluyor.

ERUYGUR VE TOLON'UN AĞIRLAŞTIRILMIŞ 3'ER KEZ MÜEBBET HAPİS CEZASINA ÇARPTIRILMASI İSTENİYOR

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, emekli orgeneraller Mehmet Şener Eruygur ile Ahmet Hurşit Tolon'un 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istendi.

Zekeriya Öz'ün de aralarında bulunduğu 6 Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan iddianamede, tutuksuz sanıklar emekli orgeneralleler Mehmet Şener Eruygur ve Ahmet Hurşit Tolon hakkında ''Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemeye teşebbüs etmek'', ''Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek'' ve ''Tasarlayarak, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme'' suçlarından 3'er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edildi.

İddianamede ayrıca, bu sanıkların TCK'nın 314/1'inci maddesi uyarınca ''Silahlı örgüt kurmak ve yönetmek'', ''Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı bir isyana tahrik etmek'' ''Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek'', ''Devletin güvenliğine veya iç veya dış siyasal yararlarına ilişkin belge veya vesikaları kısmen veya tamamen yok etmek'', ''Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri temin etmek'', ''Patlayıcı madde bulundurmak'', ''Kişilerin hayatı, sağlığı veya mal varlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etmek veya patlayıcı madde kullanmak'', ''Mala zarar vermek'' suçlarından 142 yıldan 246'şar yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.

Eruygur ve Tolon'un memuriyetten men edilmeleri ve belli haklardan yoksun bırakılmaları da talep edildi.

''Ergenekon'' soruşturmasının ikinci iddianamesinde, Ergenekon terör örgütünün, Terörle Mücadele Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümlerine göre ''silahlı bir terör örgütü olduğu'' ifade edilerek, ''Bunun doğal sonucu olarak da bu örgütün mensupları, hem mensubiyetleri bakımından hem de mensubu bulundukları örgütün işlemeyi amaçladığı suçlar bakımından terör suçlusudurlar'' denildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, ''Ergenekon yapılanması neden bir terör örgütüdür'' sorusuna da yanıt arandı.

Bir örgütlenmenin Türk Ceza Hukuku uygulaması bakımından terör örgütü ve bir kimsenin de terör suçlusu sayılabilmesi için, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nda, Türk Ceza Kanunu'nda ve yargısal içtihatlarda gösterilen unsurların bu örgütlenmede ve kişilerde bulunmasının gerekli ve zorunlu olduğu ifade edilen iddianamede, ''bir örgütlenmenin terör örgütü olabilmesi için en az 3 kişiden oluşması, cebir ve şiddet kullanarak, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden birini kullanmayı benimsemesi, hiyerarşik bir yapı, süreklilik arz eden bir sistem bulunması ve örgütlenmenin amaçladığı suçu işlemek için araç gereç bakımından elverişli vasıtalara sahip olması'' gerektiği belirtildi.
İddianamede şu ifadelere yer verildi:

''Soruşturma kapsamında ele geçirilen temel ve tali örgütsel dokümanlar, tanık beyanları, aramalarda elde edilen ipuçlarından yola çıkılarak ele geçirilen silah, mühimmat, eylem planları, devletin ve uluslararası kuruluşların en iyi korunan mahallerinden çıkarıldığı anlaşılan ve gizli kalması gereken belgeler diğer delillerle birlikte bir bütün olarak incelenip 'Ergenekon Terör Örgütü'nün değerlendirilmesi isabetli olacaktır. Soruşturma kapsamında ortaya çıkarılabilen şekliyle bir örgütlenmenin mevcut olduğu tartışılamaz açıklıkta bir olgudur. Vahamet arz eden eylemleri bir yana bırakılsa görmezden gelinse bile ele geçirilen temel dokümanlarına göre örgüt, hedeflerine ulaşmak için cebir ve şiddet kullanarak, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinin sadece birini değil, hepsini benimsemektedir.''

''SİLAHLAR EYLEMLER İÇİN YETERLİ''

İddianamade, ''Silahlı bir örgüt olduğunda kuşku bulunmayan bu örgüt, çok sayıda, vahim nitelikte, illegal yollardan örgüte sağlanmış bulunan ve tabancadan uzun namlulu tüfeğe, el bombasına kadar her türlü silah ve mühimmatı örgütün amaçları doğrultusunda kullanmakta, gelecekte eylemlerinde kullanılmak üzere saklamaktadır'' denildi. Silahların çeşitliliği, miktarları ve arz ettiği vahamet ile sağlanma şekillerinin, örgütün yasama organını ve yürütme organını cebren ortadan kaldırarak veya çalışamaz duruma getirerek Terörle Mücadele Kanununun 1. maddesinde belirtilen ''Devlet otoritesini zaafa uğratmayı veya yıkmak veya ele geçirmek'' hedefini gerçekleştirmek bakımından ne kadar kararlı ve yeterli olduğunu gösterdiği savunuldu.

Örgütün, oluşturulan hiyerarşik yapı, iş bölümüne ve uzmanlığa dayalı olarak süreklilik gösteren bir sisteme kavuşturulduğu kaydedilen iddianamede, şöyle devam edildi:

''Türkiye Cumhuriyeti, bölünmez ülkesi ve yıkılmaz devleti ile 'bölücü ve yıkıcı terör' diye adlandırılan iki ana terör koluna karşı kararlı ve başarılı bir mücadele vermektedir. Mücadele sürecinde terörün ortaya çıkış şekline göre beliren terör örgütü kalıplarının sınırları belirginleşmiş ve bunlarla mücadelede eşsiz bir uzmanlık sağlanmıştır. Ancak Ergenekon terör örgütü, hem amaçları doğrultusunda doğrudan ya da paravan ve taşeron yapılarla faaliyetlerine devam etmiş hem de bilinen terör örgütü kalıpları içerisine girmekten kaçınmıştır. Böylece devletin terörle mücadeledeki sarsılmaz kararlılığını icra eden güvenlik görevlileriyle karşılaşmaktan fevkalade sakınarak, varlığının fark edildiği durumlarda da her türlü dezenformasyon yöntemlerini kullanarak gizlenmesini bilmiştir.''

''FARKLI BİR YAPI''

''Ergenekon'' terör örgütünün anlaşılıp kavranabilmesi için ''bölücü'' ve ''yıkıcı'' diye adlandırılan terör örgütlerinden farklı olarak ele alınması ve değerlendirilmesi gerektiği kaydedilen iddianamede, örgütün bilinen dini motifli veya Marksist Leninist metotları benimseyen terör örgütlerinden ideolojik olarak farklı bir yapı olarak ortaya çıktığı vurgulandı.

İddianamede, bu yapının temelde, Cumhuriyet'in temel niteliklerinin örgütün amaçları doğrultusunda istismarına, örgütün amaçları doğrultusunda netice vermeyen demokratik tercihlerin gayrimeşru sayılmasına ve sonuçlarına karşı açık veya örtülü cebri mücadele verilmesine dayalı olduğu kaydedildi.

Örgütün üye profilinin çeşitliliğinin ancak örgütün amaçları dikkate alındığında anlaşılabildiği ifade edilen iddianamede, şöyle denildi:

''Amaç yasama ve yürütme organlarının cebren ortadan kaldırılması veya çalışamaz duruma getirilmesi olduğunda, ihtiyati suçluları, esrar kullanıcılarının, mafya mensuplarının, gazetecilerin, devletin emekli ya da halen görevde olan memurlarının, benzemez, benzetilemez ve normal koşullarda bir araya gelmez kimlikteki başka kişilerin, örgütün amaçları doğrultusunda iş bölümü ve hiyerarşi içerisinde bir örgüt yapısı etrafında bir arada tutulmaları zorunlu olmaktadır.

Bu bağlamda Cumhuriyet gazetesine bomba atılması ya da Danıştay'a yapılan menfur saldırı örnekleri ele alındığında, soruşturma kapsamında ortaya çıkan verilerden hareketle bu eylemlerin yapılması, kamuoyunun örgütün amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi, eylemden hemen sonra yapılan ve yaptırılan acil ve olgusal gerçekliğe uygun olmayan açıklamalar ve benzeri tüm faaliyetler örgütün amacına ulaşabilmek için sahip olması gereken üye profilinin bilinen terör örgütlerinin üye profilinden farklı olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca bir kısım örgüt mensuplarının kılık ve kıyafetlerini değiştirerek İstanbul'daki bazı dini gruplara örgütün amaçları doğrultusunda sızmaları, bir kısım örgüt mensuplarının da Ankara'da Hizb-ut Tahrir örgütüne sızmaları bilinen terör yöntemleriyle açıklanamayacaktır. Bu nedenlerle Ergenekon terör örgütünü ülkemizde bugüne kadar ortaya çıkarılmış terör örgütlerine bakarak değerlendirmeye çalışmak, sığ ve sonuçsuz bir çabadan öteye geçemeyecektir.

Soruşturma sonucunda bir kısmı ortaya çıkarılan Ergenekon terör örgütünün, gerçekleştirdiği bir eylemden sonra ankesörlü telefondan gazeteleri arayıp eylemi üstlenmesi ya da elinde kaleşnikofla kırlardan kentlere yürümek isteyen duygusal devrimcilerden oluşan kadrolara sahip olmasını beklemek, devletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeyi algılayamamış olmakla eş değerdedir.''

İddianamede, Ergenekon terör örgütünün, Terörle Mücadele Kanunu ve 5237 sayılı TCK hükümlerine göre silahlı bir terör örgütü olduğu iddia edilerek, ''Bunun doğal sonucu olarak da bu örgütün mensupları hem mensubiyetleri bakımından hem de mensubu bulundukları örgütün işlemeyi amaçladığı suçlar bakımından terör suçlusudurlar'' denildi.

''Ergenekon'' soruşturmasının ikinci iddianamesinde, ''Şüphelilerden ele geçirilen dokümanlardaki bilgilerden Ergenekon terör örgütünün, 2003-2004 ve sonrasında mevcut hükümeti silahı zoru ile devirip antidemokratik yollarla devlet idaresini ele geçirmeyi planladığının anlaşıldığı'' ileri sürüldü.

İddianamenin, ''Askeri müdahaleye zemin hazırlama ve gerçekleştirme yönündeki planlar'' bölümünde, ''Sarıkız'', ''Ayışığı'', ''Yakamoz'' ve ''Eldiven'' kod adları ile 4 ayrı darbe planı hazırlığı yapıldığı öne sürüldü.
''Sarıkız'' kod adlı darbe planının emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek tarafından kaleme alındığı, plan çerçevesinde basının ele geçirilmesi, üniversite öğrencilerinin sokağa dökülmesi, sendikalarla birlikte hareket edilmesi, sokaklara afiş asılması, derneklerin hükümet aleyhine teşvik edilmesinin hedeflendiği ileri sürülen iddianamede, bu planın Şener Eruygur, Aytaç Yalman, Özden Örnek ve Halil İbrahim Fırtına tarafından hazırlanmış olabileceğinin değerlendirildiği kaydedildi.
''Ayışığı'' adlı darbe planının Mehmet Şener Eruygur'dan CD'ler içerisinde sunum olarak ele geçirildiği ifade edilen iddianamede, ''Ayışığı'' planında, ''Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün emekliye ayrılması ya da etkisiz hale getirilmesi, azami sayıda milletvekilinin Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ı terk etmesinin sağlanması, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in görevini sürdürmesi için yapılması gerekenlerin planlandığı'' ileri sürüldü. Bu planının, dönemin Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur ve ekibi tarafından hazırlandığı iddia edildi.

''Yakamoz'' adlı planın ise darbenin ikinci aşamasını oluşturduğu ve bu çerçevede, TSK'nın sivil idarenin ve dış dünyayla ilişkilerin yeniden düzenlenmesi ile darbenin nasıl ve ne şekilde yapılacağı yönünde ayrıntılı planların yer aldığı belirtilen iddianamede, bu planın da yine Mehmet Şener Eruygur ve ekibi tarafından hazırlandığı öne sürüldü.

İddianamede ''Eldiven'' kod adlı darbe planının, Mehmet Şener Eruygur'dan CD'ler içerisinde powerpoint sunumu olarak ele geçirildiği, bu planın darbe gerçekleştirildikten sonra yapılacak hususları içerdiği ve yine dönemin Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur ve ekibi tarafından hazırlandığı savunuldu.

İddianamede, emekli Oramiral Özden Örnek'in medya patronlarından Aydın Doğan ile görüştüğü, diğer taraftan o dönemde Karamehmet grubundan ayrılan Tuncay Özkan'a İstanbul TV'yi alması konusunda gerekli desteği verdiği, bunların yanı sıra Rahmi Koç ile görüştüğü ileri sürüldü.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün emekliye ayrılması, etkisiz ve yetkisiz hale getirilmesi için 1. Ordu Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ve 2. Ordu Komutanı Orgeneral Fevzi Türker'in altında sağlam adamlar bulunması, kuvvet komutanlarının arka arkaya sert açıklamalar yapması, emekli generaller, diğer subaylar ve darbe ile koordineli hareket eden sivillerin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Hilmi Özkök'ün hedef alan açıklamalar yapmalarının planlandığı ileri sürülen iddianamede, medyanın TSK'nın birliğinin bozulduğu şeklinde spekülatif yorumlar yaparak kamuoyunu tahrik etmesinin de planlar arasında yer aldığı bildirildi.

İddianamede, ''Darbe planlarını hazırlayan ve uygulayacak olan kadronun deşifre olması durumunda planın aynen devam ettirilmesi için ikinci bir yapılanmanın oluşturulması ve bu yapının çok gizli tutulmaya çalışılması, şüphelilerin darbe teşebbüsü konusunda ne kadar ciddi ve kararlı olduklarını göstermektedir'' ifadelerine yer verildi.

ÖRNEK'İN GÜNLÜĞÜNDEKİ NOTLAR

Dönemin Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur'un darbeyi daha sağlıklı gerçekleştirebilmek amacıyla Kara Kuvvetleri Komutanı olmak için normal hiyerarşi içerisinde Kara Kuvvetleri Komutanlığına gelecek olan Mehmet Yaşar Büyükanıt'ın önünü kesmek için yıpratmaya ve sindirmeye yönelik ciddi çalışmalar yaptırdığının belirlendiği ileri sürülen iddianamede, Özden Örnek'e ait günlüklerde ''10 Ekim 2004'' tarihli yazıda ''Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur'un bir şeyler karıştırıp durduğunu anlatan Aytaç Paşanın neler söylemek istediğini şimdi daha iyi anladım. Yaşar'ı zehirlemeye kadar varan planlar hazırlanmış'' ifadelerinin bulunduğu bildirildi.

İddianamade, yine Örnek'in günlüklerinden kuvvet komutanlarının sık sık açıklamalar yapmaları ve özellikle harp Okullarının açılış törenlerinde mesajlar verilmesinin planladığının görüldüğü kaydedildi.

Özden Örnek'in günlüklerinde 22 Eylül 2003 tarihinde yazılmış ''1 Ekim Meclis açılışında eğer TBMM Başkanı kapıda bizleri türbanlı ve eşli olarak karşılarsa gitmeme kararı aldık. Sonra bizler (komutanlar) Jandarma Genel Komutanlığına geçip çok özel olarak konuştuk'' şeklinde notlar bulunduğu, aynca yine bu günlüklerde yer aldığı gibi 2003 yılında harp okullarının açılış törenlerinde kuvvet komutanlarının sert açıklamalar yaptığı hatırlatılan iddianamede, soruşturma kapsamında dönemin Kültür ve Turizmi Bakanı Atilla Koç ile Cüneyd Zapsu, Egemen Bağış, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ile pek çok milletvekiline dair içinde kimlik bilgileri, dini ve siyasi görüşlerinin yüklendiği dosyalar ele geçirildiği vurgulandı.
İddianamade, ''AKP tarikatçı milletvekilleri'' isimli dosyada milletvekillerinin kimlik bilgilerinin yanı sıra kişisel bilgilerinin de yer aldığı belirtildi.
365'in üzerinde milletvekili ile dönemin bakanlarına ait kişisel bilgilerin yer aldığı dosyaların da bulunduğu, ayrıca şüpheli Eruygur'dan ''İrticai Faaliyette Bulunan Kamu Görevlileri'' isimli klasörde ''Süleymancı kamu personeli çizelgesi'' başlıklı bir dosyanın daha ele geçirildiği kaydedilen iddianamede, şüpheli Ahmet Hurşit Tolon'dan ele geçirilen dijital verilerde, ''006 YÖK ve Üniversiteler'' isimli klasörde, bazı rektör ve öğretim görevlileri hakkında bilgilerin bulunduğu, ''İRTBLR'''' adlı klasörde Dışişleri Bakanlığı'nda çalışan 105 kişi ile ilgili bilgilerin not edildiği, bu klasörde ayrıca ''emekli sandığı ve maliye'' isimli bir dosya daha bulunduğu kaydedildi.

İddianamede, ''Şüphelilerden ele geçirilen dokümanlardaki bilgilerden Ergenekon terör örgütünün, 2003-2004 ve sonrasında mevcut hükümeti silahı zoru ile devirip antidemokratik yollarla devlet idaresini ele geçirmeyi planladığının anlaşıldığı'' öne sürüldü.

"CUMHURİYET ÇALIŞMA GRUBU" ADLI İLLEGAL ÖRGÜTLENME

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, sanıkların, Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda kurulan 'Cumhuriyet Çalışma Grubu' adı altında illegal örgütlenmeye gittikleri ileri sürüldü.

İddianamede, ''Ergenekon Silahlı Terör Örgütü''nün hem askeri hem sivil alanda faaliyetlerde bulunduğu, Şener Eruygur'un örgüt içerisinde başlangıçta askeri görevi döneminde ve akabinde emekli olduktan sonraki dönemde yer aldığı, süren nitelikteki bu suçu askerlikle ilişiğinin kesildiği tarihten sonra da işlemeye devam ettiğinin anlaşıldığı savunuldu.

Eruygur'un, ''görev yaptığı dönemde örgütün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda, kendi mesleki görev ve yetki alanına girmeyen, konusu Anayasa ve yasalarla yasaklanmış ve suç teşkil eden fiilleri, sivil şahıslarla iş birliği içerisinde işleyerek darbe yoluyla halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silahlı isyana tahrik etmek ve cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs fiillerin içinde bulunduğu'' savunulan iddianamede, şu ifadelere yer verildi:

''Mehmet Şener Eruygur'un Jandarma Genel Komutanı sıfatıyla görev yaptığı, bu görevi sırasında askeri görev ve amaçların tamamen dışında ve Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda kurulduğu açıkça anlaşılan 'Cumhuriyet Çalışma Grubu' adı altında illegal örgütlenmeye gittikleri, bu grubun Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısına uymayacak biçimde ve tamamen Ergenekon silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına uygun olarak kurulduğu ve yasa dışı istihbarat faaliyetleri, fişlemeler, arşivlemeler, medya yönlendirmeleri gibi yollarla silahlı örgütün amaçları doğrultusunda faaliyetlerde bulundukları anlaşılmıştır.''

Bu grubun faaliyetleri sırasında, ''dönemin Genelkurmay Başkanını örgütün amaçları doğrultusunda hareket etmemesi nedeniyle istifaya zorlanmasından, yapılacak darbe sonucu tüm kişilerin görevleri ve hapis tutulacakları yerlerden, ABD'nin bu konudaki tepkilerine kadar ayrıntılı planlar yapıldığı, darbe yapılabilmesi için, gerekli toplum desteğinin sağlanması konusunda şüphelinin emrinde çalışan Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli kendisine bağlı alt birimin geniş kapsamlı olarak çalışması yanında, Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün sivil unsurlarında görevli bireyler ve üst düzey yönetici kadrosunda bulunan sanıklar İlhan Selçuk, Mustafa Ali Balbay, Sinan Aygün, (Bülent kod) İsmail Yıldız, Ergün Poyraz gibi örgüt üyeleriyle sürekli olarak bizzat görüştüğünün anlaşıldığı'' ifade edildi.

ÖZEL İSTİHBARAT ARŞİVİ

İddianamede, sanık Mustafa Ali Balbay'ın haftada 2-3 defa Eruygur ile görüştüğü ve İlhan Selçuk'un görüşlerini kendisine ilettiğinin Balbay'a ait dijital inceleme raporlarından anlaşıldığı belirtilen iddianamede, şunlar kaydedildi:

''Şüpheli Mehmet Şener Eruygur'un görev yaptığı dönemde cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemlerinde başarılı olabilmek için Ergenekon emrinde bulunan sivil toplum kuruluşlarının da desteği ile kamuoyu ve halk desteğinin oluşturulması amacıyla Cumhuriyet Çalışma Grubunun, birçok faaliyetlerde bulunduğu, bu faaliyetlerle alakalı yapılan masraflardan eylemlere kadar kendisine sürekli raporlar ve brifingler verildiği, bu raporların bir kısmının Cumhuriyet Çalışma Grubu devre raporu ve yıllık çalışma raporları şeklinde kendisine ve Ergenekon üst düzey yöneticilerine yazılı olarak sunulduğu, devre raporlarında önceden Ergenekon Silahlı Terör Örgütünce alınan kararların uygulanması, yapılması planlanan ve yapılabilen konularla alakalı olarak değerlendirme toplantılarının sürdürüldüğü, örgüt tarafından bu konuda özel istihbarat arşivi adı altında illegal arşiv oluşturulduğu, bu konuda yapılan harcamalar ve tutarların, sanık Mehmet Şener Eruygur tarafından onay verilen ödemelere ilişkin belgelerin ele geçirilen belgeler içinde bulunduğu, örgütün amaçları doğrultusunda ve faaliyetleri kapsamında görüşülen birçok kişinin ses ve görüntü kayıtlarının gizlice-illegal olarak kaydedilip örgüt arşivine ulaştırıldığı, örgütün bu özel grubu dışındaki üyelerinin bile haberdar olmadıkları Özel İstihbarat Arşivi oluşturduğu, sanığın tüm bu eylemlerini kendi başına ya da askerlik görevi kapsamında yapmak gibi bir durumunun, yetkisinin, görevinin bulunamayacağı, şüphelinin askerlikle ilişiğinin kesilmesinden sonra da sürdürdüğü tüm eylemlerini Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün amaç ve faaliyetleri doğrultusunda, örgütün diğer birimlerinin yardımları ile sivil unsurlar, medya ayağı, örgütün kontrolünde bulunan kuruluşlar ile birlikte gerçekleştirdikleri, Milli Kuvvetler olarak adlandırdıkları Halk Hareketi, Milli Güçbirliği, Meclisteki milli kuvvetler, ulusal medya (Ulusal Kanal vb) Türk Ordusu bileşkesini, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek şeklindeki eylemlerini gerçekleştirmek için kullandıkları, tamamen örgütsel kontrolde tuttukları kuruluşları, örgütsel organizasyonlarla gerçekleştirdikleri hareketleri, siyasi partilere ve medyaya dönük müdahalelerinin sonuçlarını, örgütsel amaçları doğrultusunda sevk ederek ve kendi konum ve imkanlarını da kullanıp TSK'yı aynı doğrultuda kışkırtarak, bu kadar farklı dinamiği aynı anda ve tek bir merkezden yönetmek suretiyle amaçlarına ulaşmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır.''

''GEÇMİŞ DÖNEMDE DE ÖRNEKLERİ GÖRÜLDÜ''


İddianamede, söz konusu dinamiklerin benzer manipülasyonlarla aynı anda hareket ettirilmesi sonucu Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinin daha önce de ortadan kaldırıldığı, görevlerini yapmasının kısmen veya tamamen engellendiği vurgulanarak, şöyle denildi:

''Bu çerçevede yapılan manipülasyonlar kapsamında, terör olaylarının artmasına göz yumulması, toplumsal kaos ve kargaşa ortamının körüklenmesi, halkın farklı kesimlerinin birbirlerine karşı acımasızca kışkırtılması ve bu doğrultuda medyanında kullanılması suretiyle psikolojik harekat uygulanması gibi faaliyetlerin bulunduğu bilinmektedir.

Bu çerçevede Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyelerinde ele geçen belgeler, dokümanlar, planlar, dijital veriler ve benzeri belgeler, örgütün istihbarat ağının genişliğini, illegal amaçları doğrultusunda toplumsal kesimleri bölmek, birbirine karşı kışkırtmak, amaçları doğrultusunda özel hayat, hayatın mahrem alanları demeden her şeyi ve herkesi kontrol altına almak yönünde kararlılığını göstermektedir. Yine örgütün bazı üyelerinin bu konularda oldukça deneyimli oldukları, örneğin İlhan Selçuk'un 1970 yılında aynı suçlamalarla tutuklandığı, Doğu Perinçek'in birçok defa aynı tür suçlardan yargılandığı kendi beyanlarından anlaşılmaktadır.''

''İCRA HAREKETLERİ...''

İddianamede, sanık Eruygur'un, suça teşebbüs bakımından hazırlık hareketleri bir yana, icra hareketlerine bile başlamış bulunduğuna dair şüphe bulunmadığı kaydedilerek, şüpheli ve diğer örgüt üyelerinin, örgütün amacı doğrultusunda ''milli kuvvetler'' diye adlandırdıkları güçleri organize ettikleri ve harekete geçirdikleri, 16 Mart 2004 tarihli günlük notlarında Özden Örnek'in, ''Genelkurmay Başkanını ziyarete gittiği, Jandarma Genel Komutanının darbe girişimlerinden haberdar olduğunu, bütün belgelerin elinde olduğunu, tarihi bir görev olarak da bu belgeleri devletin arşivine geçireceğini söylediği, şüphelinin jandarmaya ait tesislerde eski TBMM Başkanı ve rektörlerle toplantılar yaptıklarını ve bazı şahıslar hakkında fişleme çalışmaları yürüttüğünü ve bir derginin okunması için emir vermiş olduğunun belirtildiği, bu fiillerin tamamının icraata dönüştürüldüğünün kanıtlardan anlaşıldığı'' vurgulandı.

ULUSAL BİRLİK PLATFORMU

Yapılan çalışmalar sonucunda sanık Mehmet Şener Eruygur'un 2005 yılında Ulusal Birlik Platformunu Ankara'da oluşturduğu, Semih Tufan Gülaltay'la İstanbul'da gizli toplantılar tertiplediği ve Gülaltay'ın kendisine brifing verdiği ifade edildi. Brifingin amacının bu platformun arkasında emekli orgenerallerin bulunduğunu ve legal bir oluşum niteliği taşıdığını anlatmaya yönelik olduğunun Gülaltay'ın telefon görüşmelerinden anlaşıldığı kaydedilen iddianamede, şöyle devam edildi:

''Milli İktidar Harekatı (MİH) adı altında oluşturulan yapılanma çerçevesinde toplantılar düzenlendiği ve bu toplantıya katılan kişilerin mesleklerine göre ayrıldığı, 'Generaller' başlığı altında ise, emekli Orgeneral Tuncer Kılınç, Tümgeneral Armağan Kuloğlu, Orgeneral Hurşit Tolon, Orgeneral Şener Eruygur şeklinde isminin geçtiği, ayrıca örgüt üyelerinden Güler Kömürcü, Doğu Perinçek, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan'ın da isimlerinin geçtiği, Ankara'da Kamran İnan, Ufuk Söylemez ve Mehmet Haberal'ın yönettikleri 1-1,5 aylık sürelerle devam eden yaklaşık 30 civarında kişinin katıldığı, gizli toplantılara şüphelinin de iştirak ettiği, bu toplantılara Yaşar Okuyan, Doğu Perinçek, Yaşar Nuri Öztürk gibi siyasilerin katılmasının, Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün ana dokümanında yer alan siyasi partilerin yönlendirilmesi amaçlarına uygun faaliyetlerden olduğu anlaşılmıştır.

Sanık Eruygur'un bir çok defa üniversitelerin üst düzey görevlileriyle görüşmeler yaptığı, üniversitelere seçilecek adaylara kadar çalışmalar yürüttüğü, düzenledikleri toplumsal eylemlere üniversitelerin de katılmasının sağlanması için bazı üniversite rektörleri ve üst düzey görevlileri ile gizli toplantılar yaptıkları görülmektedir.

Eruygur'un emekliliğini müteakip kendi beyanıyla Encümeni Daniş adı altında toplanan kurulun çalışmalarına katıldığı, yine kendi beyanına göre, Encümeni Daniş diye bir oluşumun varlığını, Jandarma Genel Komutanı iken bilmediği, emekli olduktan sonra bu kurulun çalışmalarına davet edildiği anlaşılmaktadır.''

TURAN ÇÖMEZ İLE İLGİLİ İDDİALAR

''Ergenekon'' soruşturmasının ikinci iddianamesinde, sanık Turan Çömez'in ''Ergenekon''un siyasi partileri bölüp, parçalama veya farklı partilerin tek merkezden yönetilmesi amacı kapsamında, özellikle kapatma davası sürecinde sanık Ferda Paksüt ile irtibata geçtiği, Paksüt'ten aldığı gizli ve stratejik bilgileri örgütün yöneticilerine ulaştırdığı öne sürüldü.
İddianamede, ordu ve kuvvet komutanlığı yapmış şüpheli Şener Eruygur'un emekli olduktan sonra geçmişte önemli suçlar işleyip mahkum olan hükümlü Semih Tufan Gülaltay ile toplantı yapmasının, ''Ergenekon'' gizli yapılanmasının nasıl yönetildiğini, toplumsal olaylarda infiale neden olan basit gibi görünen fiillerin hangi makamlardaki görevliler tarafından yönlendirildiğini çok açık ortaya koyduğu vurgulandı.

Örgütün ülkede kaos ortamı yaratmak için eylemler düzenlediği ifade edilen iddianamede, Mersin ve diğer illerde meydana gelen ''bayrak yakma olayları'' sonucu oluşan atmosfer ortamında İşçi Partisi tarafından organize edilen ''Bayrak Mitingi'' yürüyüşlerinin Diyarbakır'da tertiplenmesinin de örgütün kaos ortamı oluşturmak için her yöntemi denediğini ortaya koyduğu kaydedildi.

Sanık Hurşit Tolon'un ifadesinde, hiçbir siyasi oluşum içinde olmadığını beyan etmesine rağmen birçok siyasi oluşumu doğrudan yönlendirip koordine ettiğinin belirlendiği ileri sürülen iddianamede, aynı konuda bu dosyada mevcut askeri şahısların örgütsel irtibatlarına bakıldığında hem görevli askeri şahısların hem de emekli olan askeri şahısların irtibatlarının hayatın olağan akışına uygun olmadığına dikkat çekildi.

NECİP HABLEMİTOĞLU'NUN ÖLDÜRÜLMESİ OLAYI

Sanık Osman Gürbüz'ün, 2002 yılında Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesi işini Veli Küçük'ün huzurunda gizli tanık 9'a teklif ettiği, tanığın kabul etmemesi üzerine Küçük'ün Osman Gürbüz'e hitaben ''Bu iş yine sana kaldı'' dediği anlatılan iddianamede, Hablemitoğlu'nun bir seneye kalmadan öldürüleceğinin, tutuklu sanık Habip Ümit Sayın'ın bilgisayarlarında yapılan dijital incelemelerde bulunan e-mail yazışmalarından anlaşıldığı kaydedildi. İddianamede, söz konusu yazışmalarda ''Hablemitoğlu'nun örgüt üyelerince çok sevilmediği, tehlikeli kişilerle ilişkilerde bulunduğu, MİT Müsteşarlığına adının geçtiği ve sakıncalı hareketler yaptığı'' yönünde ifadeler yer aldığı belirtildi.

İddianamede ''Hablemitoğlu'nun bir seneye kalmadan öldürüleceği belirtilmiş ve öldürmüştür. Ancak failleri bugüne kadar bulunamadığı gibi fail olarak adı geçen İbrahim Çiftçi'nin de bu hususta şüpheli olarak ifadesi alındıktan sonra herhangi bir dava açılmadan 2 Ekim 2006'da iki el bombasıyla öldürülmesi ve bu bombaların tutuklu sanık Oktay Yıldırım'dan elde edilen bombalarla benzerlik göstermesi de örgütsel ilişkilerin boyutlarını göstermektedir'' denildi.

''Ergenekon'' silahlı terör örgütü üyelerinin görevde iken Ergenekon'la bağlantıda oldukları, emekli olduklarında da örgütte ayrı görevlere getirildikleri öne sürülen iddianamede, örgütün ülkeyi istedikleri gibi yönetmek için ülkede kaos ortamı oluşturmaya çalıştığı, bu amaçla suikast dahil her türlü yasa dışı yola yöneldikleri, bu amaçla darbeye zemin hazırlamak ve yürütme organını ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yaptıklarının anlaşıldığı bildirildi.

İddianamede, elde edilen resmi içerikli ve gizli belgelerde oluşuma ''Cumhuriyet Çalışma Grubu'' adı verildiği, bu isimle oluşturulan grubun askeri müdahaleye zemin hazırlamak amacıyla yaptıkları planlara ''Sarı Kız'', ''Ay Işığı'', ''Yakamoz'' ve ''Eldiven'' gibi kod isimleri verdiklerinin belirlendiği ifade edildi.

''AYNI MERKEZDEN YÖNETİLİYOR''

Sanık Şener Eruygur'un, emekli olmadan önce hükümeti devirmeye yönelik eylem ve fiilleri sırasında alınan örgütsel kararlar gereği, emekli olunca da aynı eylem ve fiillerini devam ettirmek için Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), aynı fiilere iştirak eden şüpheli Ahmet Hurşit Tolon'un Anadolu Uyanış Hareketi Platformunun başına geçirildiği anlatılan iddianamede, Ankara Ticaret Odası Başkanı olan sanık Sinan Aygün'ün odanın tüm imkanlarını Ergenekon terör örgütünün faaliyetlerinin kullanımına açtığı belirtildi.

İddianamede, Ergenekon terör örgütünün etkisi altında bulunan sivil ve askeri üyeler ile medya, sivil toplum ve siyasi partilerde bulunan örgüt üyelerinin hepsinin aynı merkezden yönetildiği, alınan kararların aynı anda uygulamaya konulduğu ve tüm birimlerin aynı anda harekete geçirildiği bildirildi.

İddianamede, ''Soruşturma aşamasında vefat eden Kuddusi Okkır'ın hazırladığı 'Devletin Yeniden Yapılanması' belgesinde, devlet kurumlarından mafyaya, tarikatlardan orduya ve istihbarata kadar sızılması gerektiği belirtildiği halde, terör örgütlerine sızılması diye bir amacın bulunmaması da aynı merkez tarafından oluşturulan planların uygulanması için oluşturulduğunu ortaya koymaktadır'' denildi.

''ÖRGÜTÜN AMAÇLARI TELEVİZYONDAN YAYINLANDI''

Harp okulu öğrencilerine yönelik olarak sanıklar Kemal ve Neriman Aydın'ın Türk Silahlı Kuvvetleri ve harp okullarına sızma, örgütlenme ve elaman kazanma faaliyetlerini yürüttükleri kaydedilen iddianamede, şöyle devam edildi:
''Sanık Tuncay Özkan'ın, bir dönem Kanaltürk adlı televizyon kanalının görünüşte sahibi ve 'Biz Kaç Kişiyiz' isimli platformun kurucusu ve başkanı olduğu, Tanju Güvendiren'in legal olarak televizyon ve platformla alakasının bulunmamasına rağmen Tuncay Özkan ile Ergenekon terör örgütünün üst düzey görevlileri arasında irtibatları ve maddi olarak Tuncay Özkan'a finansman desteği sağladığı, ayrıca Tuncay Özkan'ı yönlendirdiği anlaşılmıştır.''

Tuncay Özkan'ın, sanık Adil Serdar Saçan'ın hem emniyet müdürü olduğu dönemde hem de meslekten atıldığı dönemde görevi gereği elde ettiği bilgi ve belgeleri televizyon kanallarında yayınlamak suretiyle örgütün amaçlarına uygun faaliyetlerde bulunduğu anlatılan iddianamede, sanıklar Hüseyin Nazlıkul, Murat Ağırel, Selim Utku Gümrükçü, Evrim Baykara, Mahir Akkar, Merdan Yanardağ ve Mesut Özcan'ın, örgütün amaçları doğrultusunda kurulan televizyon kanalı ve sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinde görevli oldukları, sanıklar Fatma Sibel Yüksek, Ufuk Mehmet Büyükçelebi'nin de medya yapılanması içinde yer aldıkları ifade edildi.

Sanık Emcet Olcaytu'nun, örgüt üyesi olduğu ve soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcıları hakkında istihbarı bilgiler topladığı anlatılan iddianamede, eski ülkü ocakları başkanı olan sanık Levent Temiz'in Sedat Peker'in organize ettiği ''Kızıl Elma'' koalisyonu olarak adlandırılan örgütsel birlikteliğin oluşturulmasında görev aldığı belirtilerek, şöyle denildi:

''Sanık Turan Çömez'in örgütün amacı doğrultusunda, Ergenekon'un siyasi partileri bölüp parçalama veya farklı partilerin tek merkezden yönetilmesi amacı kapsamında özellikle kapatma davası sürecinde şüpheli Ferda Paksüt ile irtibata geçerek ondan aldığı gizli ve stratejik bilgileri, örgütün yöneticilerine ulaştırarak kamuoyunu yönlendirmeye çalıştıkları, aynı zamanda örgütün stratejisine uygun olarak partiyi bölüp etkisiz ve yürütme yetkisini kullanamayacak hale getirmeye hedefledikleri belirlenmiştir.

Sanık Emin Şirin'in Ergenekon'un siyasi partileri bölüp parçalama veya farklı partilerin tek merkezden yönetilmesi faaliyetlerine, milletvekili olduğu dönemde ve görevi sona erdikten sonrada devam ettiği anlaşılmıştır.''

SİNAN AYGÜN

İddianamede, sanık Sinan Aygün'ün evinde yapılan aramada, kendisine ait kasada 2.5 milyon avro bulunduğu, şahsi parası olduğunu beyan etmesi üzerine paraya savcılığın talimatıyla o an için el konulmadığı belirtildi.
Aygün'ün kendisini, bir sivil toplum örgütü lideri olarak vasıflandırdığı dile getirilen iddianamede, MASAK tarafından yapılan incelemede, Aygün'ün vermiş olduğu gelir vergileri mukayese edildiğinde orantısızlık bulunduğunun görüldüğü kaydedildi.

İddianamede, böylesine büyük meblağdaki paranın kasada bulundurulmasının ticaret mantığı açısından karlı bir iş olmadığı, bu sebeple bu paranın terörün finansmanında kullanılma şüphesi taşıdığının belirtilmesi üzerine, nöbetçi mahkemece paraya el konulması kararı verildiği anlatıldı.
Daha sonra şüpheli tarafından verilen gayrimenkul teminatları karşılığında paranın kendisine iade edildiğinin mevcut tutanak ve mahkeme kararlarından anlaşıldığı belirtilen iddianamede, şüphelinin ticaret yaptığını beyan etmesine rağmen parasını bankaya koymayıp evinde kasada saklaması, arama kararından sonra da parayı eşinin üzerine bankaya yatırmasıyla, ''parayı, Ergenekon silahlı terör örgütünün faaliyetlerinin finansmanında kullanılmak üzere hazır bulundurduğu'' sonucuna ulaşıldığı bildirildi.

İddianamede, el konulmasının ardından yatırıldığı bankaca aylık yaklaşık 10 bin Avro faiz verilmesinden de bu paranın evin kasasında saklanmasının ticaret yapan bir kişinin mantığıyla izahının mümkün bulunmadığının anlaşıldığı kaydedilerek, yapılan aramadan sonra paranın Sinan Aygün'ün eşi adına bankaya yatırılmasının da para hakkındaki şüphelerin artmasına sebep olduğu ifade edildi.
İddianamede, şu bilgilere yer verildi:

''Elde edilen belgelerde, şüphelinin örgütsel faaliyet içindeki derneklere yardım yaptığına ilişkin teşekkür mektupları ve yine yardım için Aygün'e gidileceğine dair mektuplardan, Sinan Aygün'ün Ergenekon silahlı terör örgütünün finansman işlerine yardımcı olduğu, yöneticisi olduğu ATO tesislerini örgütün propagandası için düzenlenen panel ve konuşmalarda kullandırdığı, birçoğunu tanımadığını iddia ettiği yargılaması devam eden örgüt üyelerinden İsmail Yıldız, Ayşe Asuman Özdemir, Hayrettin Ertekin, Muammer Karabulut, Kemal Kerinçsiz, Güler Kömürcü, Hüseyin Görüm, Sevgi Erenerol, Veli Küçük, Hayrullah Mahmut Özgür ve Bekir Öztürk ile örgütsel irtibatlarının tespit edildiği, Kuvvai Milliye Derneği bürosunun tutulmasından, dernek başkanı Bekir Öztürk'ün tayin işinin yapılmasına kadar ilgilenip Abdüllatif Şener ile görüşüp referans olduğu, önceki dosyamızda mevcut e-mail görüşmelerinden anlaşılmıştır.
Yine devam eden soruşturma dosyasından şüpheliler Ahmet Hurşit Tolon, İbrahim Özcan, Durmuş Ali Özoğlu, Hasan Atilla Uğur, Mehmet Şener Eruygur, Levent Ersöz, Vedat Yenerer, Ufuk Büyükçelebi, Erol Mütercimler, Mustafa Ali Balbay, Turan Çömez ve Levent Temiz ile örgütsel irtibatlarının bulunduğu, bilgisayarında yapılan incelemelerde bu kişilerle MSN yoluyla birbirlerine mesajlar attıkları, e-posta iletileriyle tamamen Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda hazırlanmış yazıları kendi içlerinde birbirlerine gönderdikleri tespit edilmiştir.''

EMEKLİ ORAMİRAL ÖRNEK'İN GÜNLÜĞÜNDEKİ İFADELER

İddianamede, emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'in 2003-2005 yılları arasında yazdığı ''Anılar'' adlı günlüğün incelenmesi sonucu, Aygün hakkında sarf edilen şu cümlelere de yer verildi:

''ATO Başkanı Sinan Aygün'ün Ziyareti: Sinan Aygün, ilginç kişiliği olan bir insan. Bizlere böyle devre devre gelir ve kendi görüşlerini anlatır. Bazen kendisinden iyi bilgiler alırız. Bu kez de biraz ileri giderek konuştu. Ülkenin her yönüyle elden gittiğini, TSK'nın ne zaman bir şeyler yapacağını ve sesini çıkaracağını sordu. 'Bütün halk ümidini size bağlamış, ama sizden bir kıpırdanma gelmeyince herkesin morali bozuluyor' dedi. Kendisine, 'bizden önce kıpırdayacak olan sivil kuruluşlardır. Herkes bileti TSK'ya kesmiş, kimse bir eylem yapmak teşebbüsünde bulunmuyor. Eğer kanaat, ülkenin elden gittiği şeklinde ise önce sivil kuruluşlar kıpırdasınlar. Biz hiçbir şey yapamayız' dedim. Bana, 'bunlar iktidar olurken askerden çok korkuyorlardı, ama artık askerden korkuları kalmadı. İstediklerini yapıyorlar ve çekinmeden yapıyorlar' dedi.''

İddianamede, Aygün'ün, ''ülkenin her yönüyle elden gittiğini'' söyleyerek, açıkça askerin darbe yaparak yönetime el koyması için tahrik ettiğinin anlaşıldığı kaydedildi.

YARARLANILABİLECEK KURULUŞLAR ARASINDA

Ahmet Hurşit Tolon ve Mehmet Şener Eruygur'da ele geçen Cumhuriyetçi Çalışma Grubu raporlarından ''Eldiven'' ve ''Demir Yumruk'' başlıklı darbe çalışma slaytlarında Sinan Aygün'ün ve ATO'nun, yararlanılabilecek kişi ve kurumlar arasında sayıldığı kaydedilen iddianamede, şöyle denildi:
''Yine şüpheli Sinan Aygün'ün hem Kuvvai Milliye Derneği ile irtibatları, hem örgüt içi konuşmalarda örgütün A takımını oluşturan kişilerden olduğunun belirtilmesi, hem de 2004'te Cumhuriyetçi Çalışma Grubu darbe çalışması faaliyetleri içinde önemli yer tutan ve birçok kuvvet komutanı ve ordu komutanının resmi kıyafetlerle katıldığı 3 Mart 2004 tarihli 'darbe öncesi gözdağı verme provası' olarak değerlendirilen toplantıya ev sahipliği yapması, diğer delillerle ve özellikle de mevcut telefon görüşmelerinde ifade edildiği üzere sanığın, kendisinin başkanı bulunduğu kuruluşun üyeleri ile özellikle irtibat halinde bulunduğu kitlelere askeri müdahalenin gerekliliği hususunda telkin ve kışkırtmalarda bulunduğu, bu hususun Özden Örnek'e ait günlüklerde de yer aldığı, ayrıca 'kriz ortamı oluşacak, parti kapatılacak ve yeni bir oluşuma gidilecek' varsayımıyla hareket ederek halkı hükümete karşı isyana tahrik ettiği ve yürütme organı yetkisini kullanan partiyi bölmek için değişik kişilerle kulis faaliyetleri yapması ile birlikte ele alındığında, Sinan Aygün'ün Ergenekon silahlı terör örgütü içinde üst düzey görevlerde faaliyet gösteren örgüt üyesi olduğu, yürütme organını devirmeye teşebbüs eylemlerine iştirak ettiği, halkı hükümete karşı isyana tahrik ettiği, terör suçlarının işlenmesinde kullanılmak üzere 2.5 milyon Avro fon sağladığı ve evinde bu amaçla sakladığı, 3713 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince fon kullanılmamış olsa bile cezalandırılması ve gerekçe ile zor alımının gerektiği anlaşılmış olmakla, belirtilen eylemleri gereğince TCK'nın 311/1, 312/1 313/1 314/2, 3713 sayılı Kanunun 8/l (2. cümle), 5, TCK'nın 53, 55/1, 58/9, 63. maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilmiştir.''

''Ergenekon'' soruşturması kapsamında hazırlanan ikinci iddianamede, ''Örgütün siyasi partileri yönlendirme çalışmaları'' başlığı altında, örgütün bazı siyasi partilere yön verilebilmesi için siyasilere suikast planlanması ya da dezenformasyon yapılması konusuna değinildiği bildirildi.

İddianamede, ''Ergenekon'' dokümanının da ''3/c Politikalar'' başlığı altında, 21. yüzyılda dünya politikacılarını ve siyasetçilerini istihbarat örgütlerinin biçimlendireceği, dünyada var olan tüm sistemlerin, ülke çıkarları ve mevcut rejim ilkelerine aykırı ideolojilere ait siyasileri engellediği, bunun ise ''suikast ve dezenformasyon yöntemleri'' ile yapıldığının yer aldığı ifade edilerek, bunun devamında ''Türk insanının okumadığı, kültürel anlamda dünya görüşünün gelişmediği, bu nedenle kolayca kandırılabildiğinin'' belirtildiği kaydedildi.

Dolayısıyla dezenformasyonun olumsuz olduğu, ''kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mubah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için geriye kalan tek yolun suikast olduğu, suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için siyasi portrelerin çok ciddi biçimde analiz edilmesine yer verildiği'' anlatıldı.
İddianamede, ''Ergenekon Terör Örgütü''nün, kendisi gibi düşünmeyen ya da örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalışmayan siyasilerin ortadan kaldırılması, bunun için de ''suikast ve dezenformasyon'' yöntemlerinin kullanılması, suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için de örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda çalışacak siyasilere her türlü desteği vererek parlamentoya girmelerinin sağlanması gerektiğini benimsediği ifade edildi.

SİYASİ LİDERLERE YÖNELİK GERÇEKLEŞTİRİLEN SUİKAST ÖRNEKLERİ

Türkiye'nin yakın tarihine bakıldığında, siyasilere suikastlar düzenlendiği ya da bazı siyasilere yönelik yıpratma ve karalama kampanyalarının hazırlandığının görüldüğü anlatılan iddianamede, düzenlenen suikastların bir kısmı trafik kazası gibi lanse edilirken bir kısmının da silahlı ya da bıçaklı saldırı şeklinde olduğu hatırlatıldı.

Bu olayların bir kısmı engellenirken bir kısmının önüne geçmenin mümkün olmadığı vurgulanan iddianamede, bu olaylarla ilgili şu örneklere yer verildi:
''29 Mayıs 1977'de dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'e Çiğli'de yaptığı seçim gezisinde, kimliği belirsiz kişilerce suikast girişiminde bulunulmuş, fakat Bülent Ecevit bu olaydan yara almadan kurtulmuştur. 19 Temmuz 1980'de eski başbakanlardan Nihat Erim İstanbul'da uğradığı saldırı sonucu öldürülmüştür. 18 Haziran 1988'de dönemin Başbakanı Turgut Özal, partisinin olağan genel kongresinde silahlı saldırıya uğramış ve hafif bir şekilde yaralanarak kurtulmuştur.
Ergenekon Terör Örgütü soruşturması sırasında, örgütün siyasilere yönelik gerçekleştirdiği bir suikast ya da suikast girişimi olayı aydınlatılmış değildir, fakat Ergenekon dokümanındaki ifadelerden ülkemizde bu güne kadar meydana gelen bu olayların arkasında örgütün olduğu yönünde tereddütler oluşmuştur.''

İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden, ''Ergenekon Terör Örgütü''nün siyaset dünyasına yön vermek için bir taraftan örgütün ideallerine aykırı hareket eden siyasi partileri bölmeye, parçalamaya, liderlerini devirmeye ve diğer taraftan da örgütün amaç ve hedefleri doğrultusunda hareket edecek kişileri siyasi parti başkanlıklarına getirmeye yönelik çalışma yaptıklarının tespit edildiği savunularak, şu ifadelere yer verildi:
''Ergenekon Terör Örgütünün TBMM'de grubu bulunan, MHP, CHP ve AKP'ye yönelik faaliyetlerinin olduğu, bu çerçevede MHP ve CHP liderlerini devirip yerlerine istedikleri kişileri getirmeye çalıştıkları, öte yandan Adalet ve Kalkınma Partisini de bölüp parçalamayı ve böylelikle hükümeti düşürmeyi hedefledikleri, sonrasında da örgütün idealin doğrultusunda hareket edecek siyasilerden TBMM de grup oluşturmayı ve hükümette söz sahibi olmayı hedefledikleri görülmüştür.''

''BAHÇELİ'Yİ DEVİRME PLANI''


İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden ''Ergenekon Terör Örgütü''nün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi devirip yerine Ümit Özdağ'ı getirmeye çalıştıklarının tespit edildiği kaydedilerek, 2004 yılında Sedat Peker liderliğindeki suç örgütüne yönelik yapılan teknik takip çalışmaları sırasında, Ümit Özdağ'ın MHP Genel Başkanlığına getirilmesi için 19 Kasım 2006'da yapılan olağan genel kongreden iki yıl önce bizzat Veli Küçük tarafından gerekli çalışmaların başlatıldığı ve bu amaca ulaşmak için defalarca toplantılar yapıldığının belirlendiği savunuldu.

Ümit Özdağ'ın partiden ihraç edildiği ve genel başkan adayı olamayacağı halde, ''kongre salonuna gideceğini ve orada olacağını, kurultay salonuna gitmekten korkmadığı'' şeklindeki ifadelerine yer verilen iddianamede, Özdağ'ın bu davranışının nedeninin Mehmet Zekeriya Öztürk'ten ele geçirilen belgeden anlaşıldığı kaydedildi.

Buna göre ''Ergenekon Terör Örgütünün MHP'ye genel başkan yapamadığı Ümit Özdağ'ı bu kezde MHP'yi karıştırmak ve toplumda infial uyandıracak eylemler yapmak için kullanmayı planladığı'' ileri sürülen iddianamede, ancak alınan yoğun güvenlik önlemleri sayesinde istenmeyen olayların engellendiği bildirildi.

İddianamede, elde edilen delillerden tüm bu faaliyetlerin bizzat Veli Küçük tarafından yönlendirildiğinin açıkça anlaşıldığı ifade edildi.
İddianamede, bugün gelinen noktada, ''Ergenekon Terör Örgütü''nün MHP'nin yönetimini ele geçirmekten vazgeçmediği, kendileri gibi düşünmeyen ve amaçları doğrultusunda yönlendiremedikleri MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yönelik her türlü faaliyetlerini sürdürdüğünün anlaşıldığı belirtilerek, Veli Küçük'e ait olduğu iddia edilen 2007 yılına ait telefon görüşmesindeki ''Bu Devlet Bahçeli'nin bu işten ayrılması lazım... Bu kaldığı sürece parti bitecek yani... Bu adamı pencereden aşağı atmadan bu parti kurtulamayacak bundan'' şeklindeki ifadelerine yer verildi.
Mehmet Zekeriya Öztürk'ten ele geçirilen dijital belgelerden ''Ergenekon Terör Örgütü''nün Ümit Özdağ'ı MHP'nin başına geçmeyi başaramayınca partinin tabanını oluşturan gençleri sokağa çekerek, ülkede kaos ve kargaşa ortamı oluşturmayı amaçladıklarının görüldüğü ileri sürüldü.
-''CHP'YE YÖNELİK YÜRÜTÜLEN FAALİYETLER''-
İddianamede, sanıklardan ele geçirilen örgüt dokümanlarının, örgütün amaç ve hedeflerini gerçekleştirmek için hazırlanan dokümanlar olduğu ileri sürülerek, bu dokümanların genel olarak 1999 ve 2000 yılları içerisinde hazırlandığı bildirildi.
Dokümanlarda, CHP ile ilgili yazılan değerlendirme ve yaklaşımlara bakıldığında, örgütün 2000 yılından beri CHP ile ilgilendiğine yer verilen iddianamede, hatta aynı yıllarda hem ADD, hem de USİAD üyesi olan sanık Birol Başaran'ın 2001 yılında CHP Genel Başkanlığına aday olduğunun anlaşıldığı kaydedildi.

İddianamede, soruşturma kapsamında şüphelilerden ele geçirilen dijital veriler, dokümanlar ve şüphelilerin telefon konuşmalarına bakıldığında, örgütün CHP ile ilgilenmekten vazgeçmediği, bir taraftan CHP'yi kontrol altına alıp yönlendirmek için faaliyetlerde bulunurken diğer taraftan da CHP yönetimini ele geçirmeye çalıştığı savunuldu.

Bu kapsamda da örgütün, Ahmet Tuncay Özkan'ı CHP Genel Başkanlığına getirmek için girişimlerde bulunduğu ileri sürülerek, bunların yanı sıra CHP içerisindeki milletvekillerine yönelik istihbari çalışmaların yapıldığı ve elde ettikleri kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydedip arşivlediklerinin tespit edildiği bildirildi.

''AK PARTİ'YE YÖNELİK YÜRÜTÜLEN FAALİYETLER''

İddianamede, soruşturma kapsamında elde edilen delillerden ''Ergenekon Terör Örgütü''nün 2002 yılı genel seçimlerinden sonra AK Parti'ye yönelik kapsamlı bir çalışma başlattığı ve öncelikli olarak ''darbe planları'' çerçevesinde AK Parti'yi bölüp parçalamayı ve böylelikle hükümetten düşürmeyi hedefledikleri iddia edilerek, ''yaptıkları çalışmalarla bunu tamamen başaramamış olsalar da bir kısım AK Partili milletvekillerini koparmayı başardıklarının anlaşıldığı'' ifade edildi.

AK Parti'yi bölme ve parçalama hedeflerini tam olarak gerçekleştiremeyince bu kez AK Parti'nin kapatılması amacıyla ''kapatma davası''nı etkilemek için davanın görüldüğü Anayasa Mahkemesi ile ilgili çalışmalar yaptıkları savunulan iddianamede, bu çerçevede mahkeme üyelerine yönelik karalama ve yıpratma amaçlı faaliyet yürüttükleri, bu faaliyetlerini yürütürken tüm AK Partili milletvekilleri ile ilgili kapsamlı çalışmalar yaptıkları anlatıldı.

İddianamede, AK Parti milletvekillerini, dini, siyasi görüşlerine ve kökenlerine göre ayrıştırarak kişisel verileri kaydettikleri, bazı AK Partili milletvekilleri ve belediye başkanlarını partiden koparmak için birebir görüşmeler ve yönlendirmeler yaptıklarının anlaşıldığı kaydedilerek, kapatma davası devam ederken AK Parti'nin kapatılacağını göz önünde bulundurarak partiyi bölme ve parçalama faaliyetlerini sürdürdükleri, bu kapsamda bir kısım partilileri AK Parti'den kopararak yeni bir siyasi parti kurdurmayı hedefledikleri ve örgütün yönetici kadrosunun yönlendirmeleri ile birçok şüphelinin siyasi çalışmalara başladığının görüldüğü ileri sürüldü.

Yapılan aramalarda sanıklar Ahmet Hurşit Tolon, Mehmet Şener Eruygur ve Hasan Atilla Uğur'dan ele geçirilen dijital verilerde yer alan ''Cumhuriyet Çalışma Grubu'' isimli slaytlar incelendiğinde, Eruygur'un Jandarma Genel Komutanı olduğu dönemde komutanlık bünyesinde illegal olarak ''Cumhuriyet Çalışma Grubu'' adı altında bir oluşum kurduğu ve bu çalışma grubu kapsamında birçok legal ve illegal faaliyetler planladığının anlaşıldığı ifade edildi.

İddianamede ''Cumhuriyet Çalışma Grubunun geleceğe dönük perspektifleri'' başlığı altında, ''Mahalli İdareler Genel Seçimleri''nde yurt genelinde AK Parti'nin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ise DEHAP'ın muhtemel başarılarını engellemek maksadıyla merkez sağda alternatif bir partinin güçlendirilmesi, AK Parti ve DEHAP'a karşı seçim ittifakı yapılması projeleri üzerinde çalışmalar planlandığı kaydedildi.

''Cumhuriyet Çalışma Grubunun'' devre raporlarına bakıldığında, bu planların uygulamaya konulduğu ve gerekli çalışmaların yapıldığının tespit edildiği ileri sürülen iddianamede, ayrıca partilerin son 10 yılda yapılan seçimlerde aldıkları sonuçların ayrıntıları ile incelendiği, DYP, ANAP ve MHP'nin parti yönetiminde görev alan kadroları ve il başkanı seviyesine kadar tespit edildiği ve partide söz sahibi kişilerin biyografik istihbaratlarının da yapıldığı bildirildi.

İddianamede, soruşturma kapsamında ele geçirilen diğer delillerden ''Cumhuriyet Çalışma Grubunun'' planladığı faaliyetlerin aynen gerçekleştiği ve bu kapsamda bazı şüphelilerin zaman zaman toplantılar yaparak kararlar aldığı anlatılarak, AK Parti ve milletvekilleri ve belediye başkanları ile ilgili istihbari çalışmalar yaparak kişisel verileri hukuka aykırı bir şekilde kaydettikleri, bunların yanı sıra dini, siyasi görüşlerine ve ırki kökenlerine göre ayrıştırarak fişleme yaptıkları, diğer taraftan elde ettikleri bir takım bilgileri şantaj ve yıpratma amaçlı kullanmayı planladıklarının belirlendiği kaydedildi.
Tutuksuz sanıklardan emekli Orgeneral Mehmet Şener Eruygur'dan ele geçirilen dijital verilerde, şüpheliler Levent Ersöz ve Hasan Atilla Ugur'un Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat dairesinde görevli oldukları dönemde, ayrı ayrı ve değişik tarihlerde şüpheliler İsmail Yıldız, Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay'la toplantı yaptıkları vurgulanarak, bu toplantılarda, AK Parti'nin bölünmesi ve parçalanması için planlar yaptıkları öne sürüldü.

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ

İddianamede, şüphelilerin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahale etmeye çalıştıkları da savunularak, bu kapsamda Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerini takip ettirip gazeteciler vasıtasıyla fotoğraflarını çektirdikleri ve bu fotoğrafları yıpratmak amaçlı kullanmayı planladıkları ifade edildi.

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt'ün eşi Ferda Paksüt'ün Anayasa Mahkemesi üyelerinin özel hayatları ile ilgili bir gazeteciye bilgiler vererek yönlendirici haberler yaptırmaya çalıştığı ve böylelikle Anayasa Mahkemesi üyelerini yargı sürecinde etkilemeyi amaçladıkları ileri sürülen iddianamede, kapatma davasının görüldüğü günlerde de Paksüt ile Turan Çömez'in sık sık görüşerek toplantılar yaparken, diğer taraftan da sanık Sinan Aygün ve Hurşit Tolon ile birlikte AK Parti'nin kapatılması durumunda ortaya koyacakları yeni bir siyasi oluşum kurmaya çalıştıklarının anlaşıldığı bildirildi.
İddianamede, kapatma davasında karar aşamasına gelindiği gün Anayasa Mahkemesi'nde gizli bir şekilde yapılan duruşma ile ilgili sanık Ferda Paksüt'ün gizlice aldığı bilgileri bir gazeteci ile paylaştığı ve değerlendirmeler yaptığı savunuldu. Paksüt'ün değerlendirme yaparken Anayasa Mahkemesi başkan ve üyeleri hakkında gerçek dışı ve karalayıcı sözler sarf ettiği, gazetecinin ise konu ile ilgili somut bilgiler elde edemediklerini ifade ederek, Paksüt'ün söylediklerinin asılsız olduğunu söylemeye çalıştığının anlaşıldığı kaydedildi.

''Ergenekon'' soruşturmasının ikinci iddianamesinde, emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un askerlik görevi döneminde, sonra da emekliliğinde ''Ergenekon silahlı terör örgütü''nün faaliyetlerine aktif olarak katıldığı öne sürüldü.

İddianamenin ''Siyasi Partilerin Yönlendirilmesi'' bölümünde, Hurşit Tolon'un emekli kuvvet komutanı olduğu, kendi beyanıyla hiçbir siyasi oluşum ve parti içinde olmadığı, olamayacağı, ancak hem sivil toplum kuruluşlarını yönettiği hem de birçok siyasi parti liderini bir araya getirerek ortak hareket etmelerini ve aralarındaki eş güdümü sağladığı ifadelerine yer verildi.
Tolon'un ''Ergenekon silahlı terör örgütü''nün siyasi partileri ve siyasi kişilikleri kontrol altına almak hedefi doğrultusunda siyasi kişilikleri ''Ergenekon''un yapısına uygun olarak önceden belirleyip yönlendirmek istikametinde hareket ettiğinin anlaşıldığı ifade edilen iddianamede, Tolon'un Ankara'daki evinde yapılan aramalarda elde edilen dokümanlarda emniyet mensuplarıyla ilgili fişleme, evrak ve dokümana el konulduğu hatırlatıldı.

''Hurşit Tolon'un emekli ordu komutanı olmasına rağmen, önceleri askerlik görevi döneminde, sonra da emekliliği döneminde temadi eder şekilde ''Ergenekon silahlı terör örgütü''nün faaliyetlerine aktif olarak katıldığı, görevi döneminde ve daha sonra emekliliğinde örgüt üyelerinden Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Doğu Perinçek, İlhan Selçuk, Veli Küçük, Sevgi Erenerol, Habip Ümit Sayın, Sinan Aygün, Mustafa Ali Balbay, Mehmet Ufuk Büyükçelebi, Güler Kömürcü ile tanışıp yakın ilişki içinde olduğu, ayrıca Habip Ümit Sayın'ın tarafından kendisine gönderilen bazı yazıların da şüphelide elde edildiği, emekliliği döneminde de Habip Ümit Sayın'ın ile örgütsel anlamda görüşmelerine devam ettiğinin anlaşıldığı'' ifade edilen iddianamede, ''Tolon'un görevi zamanın da yürütme organını devirmeye teşebbüs suçunun hazırlık eylemlerinde fiili olarak görev aldığı, Cumhuriyet Çalışma Grubu olarak kendisine verilen görevleri yerine getirdiği'' kaydedildi.

İddianamede, şöyle denildi: ''Delil ve beyanlardan, şüphelinin Ergenekon silahlı terör örgütü adına eylem ve faaliyetlerde bulunduğu, bu eylem ve faaliyetleri sırasında birçok kişi, kurum ve sivil toplum kuruluşu yöneticileri ve siyasi parti yöneticileriyle örgütün amaçları doğrultusunda görüşmeler yaptığı, bu kişileri yönlendirici talimatlar verdiği, örgüt içinde ortaya çıkan anlaşmazlıklarda, örgüt üyelerine aynı amaç doğrultusunda birlikte hareket etmeleri yönünde telkin ve talimatlarda bulunarak örgütsel birlikteliğin bozulmasına engel olmaya çalıştığı, telefon görüşmelerinde, özellikle tarafımızca belirlenemeyen örgüt yöneticilerinin deşifre olmasını engellemek amacıyla telefonlarının dinleniyor olduğu ihtimalini dikkate aldığı halde 'Bir numara, baş adam, iki numara, sizin bir numaranız, ikinci adam, değerli büyüğümüz, yukarıdan onay alındı' şeklinde şifreli ifadeler kullandığı, yürütme organını devirmeye teşebbüs adına yapıldığı anlaşılan birçok toplantı ve mitingi tertip ettiği ve bu mitinglerde gizli koordinatör olarak kişileri ve kurumları gizlilik içerisinde organize ettiği anlaşıldığından şüpheli Ahmet Hurşit Tolon'un Ergenekon silahlı terör örgütünün üst yapılanması içinde bulunan yöneticisi konumunda olduğu sonucuna varılmıştır.

Tolon'un Ergenekon silahlı terör örgütünün yöneticisi olduğu, şüpheli Mehmet Şener Eruygur ile birlikte Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarını Ergenekon silahlı terör örgütünün amaçlarına uygun olarak gizlice örgütleyip toplumsal eylem ve olayların içinde yönlendirmeye çalıştığı, devlete ait gizli bilgi ve belgeleri örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanmak üzere elinde bulundurduğu, halkı yürütme organına karşı isyana tahrik suçu ile 2003-2006 yılları ve sonrasında yürütme organını ortadan kaldırmaya teşebbüs eylemlerinin içinde fiilen, aktif olarak yer aldığı ve yönetici olması sebebiyle örgüt üyelerinin işlediği diğer suçlardan da sorumlu tutulmasının gerektiği, hem şahsi fiilleri, hem de örgüt adına işlenen tüm suçlardan ötürü cezalandırılmasının zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır.''