kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
8 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Tuna Kiremitçi "Her roman biraz otobiyografiktir," diyor.

Gençlik salaklığım geride kaldı

SONAT BAHAR
07.03.2009
Tuna Kiremitçi magazin basınının uzun dönem ilgisini çektikten sonra sakinleşti, duruldu. Artık eskisi gibi büyük aşk cümleleri kurmuyor, daha temkinli. Bu dönemde yeni bir kitap yazdı: Küçüğe Bir Dondurma... Baba-oğul ilişkilerinin anlatıldığı kitap otobiyografik değil ama sayfalar arasında gezerken Kiremitçi'nin ya.amına dair izler bulmak mümkün..
- Neden baba-oğul ilişkisini anlatan bir kitap yazdınız?
- Babamın ölmesiyle çocuğumun doğumu arasında çok kısa bir süre var. Annemi ve babamı çok yakın arayla kaybettim ben. Bu bende ruhsal bir sıkıntıya yol açtı. Çok ciddi ruhsal sıkıntılarla geçen bir dönemim oldu. Daha sonra çocuğumun doğması benim için iyileştirici oldu. Bu sürede baba-oğul ilişkilerine karşı bir hassasiyet kazandım. Çocuğum için çok küçükken almış olduğum bir takım notlar vardı. Geçen yıl yazdığım mizahi romanda kitabın karakterine babasının bırakmış olduğu bir defter vardı, daha sonra o defterin tamamını yazmaya başladım. Sonra ilk yazdığım mizahi romanı bir kenara bırakıp bu kitabı yazdım. Roman romanı doğurdu aslında.

- Sizin oğlunuz için tuttuğunuz bir defter var mı?
- Benim yok ama kitaplarım aynı görevi görecektir. Benim babamla yaşadığım ilişki bu kitaptaki kadar trajik değildi, inşallah oğlumla ilişkim de öyle olmaz. Ama herhalde bu adam ne yazmış diye okuyup bakınca, kitaplarımdan bana dair bir takım ipuçları bulur.

- Kitabı okurken, baba oğul karakterinin sürekli zaman zaman yer değiştirerek siz olduğunuzu düşündüm, aslında bu bir otobiyografi değil...
- Evet ben de kitaptaki karakter gibi basınla bir ara yüz göz olmak zorunda kaldım. Her roman biraz otobiyografiktir. İsterseniz ortaçağdaki gezgin ozanlar üzerine bir roman yazın, sonuçta oradaki karakterlerin hepsi siz oluyorsunuz. O karakterlerin içine girmeniz lazım, onları ete kemiğe büründürmek için, bu nedenle şizofrenik bir şey roman yazmak. Pek çok karakteri kendi içinizde yaşıyorsunuz. Bu romanı yazmak benim için çok yorucu oldu. Genelde kitap yazarken daha iyi vakit geçiriyordum ama bu kitapta çok acı çektim. En çok acı veren kitap bu oldu.

ÜÇ YILDA,ACI ÇEKEREK YAZDIM
- Nasıl bir acıdan söz ediyorsunuz?
- Üç yıllık bir süreye yayıldı bu kitabın yazılması. İlk başlarken sıkıntılı bir dönemimde almış olduğum notlar vardı, kendi içime bakıyordum ve kendi içimde daha önce açmamış olduğum kapıları açıp oralarda neler olduğunu yokluyordum. Bu da, yani insanın içindeki kapıları açması da pek hayırlı bir iş değil. Hep derine gitmeye çalışıyorum, bu sefer fazla derine gitmişim, magma tabakasına, yakıcı oldu. Kendi çocukluğumun karanlık ve aydınlık taraflarına bakmak yorucu oldu. Yazar değilseniz bunu yapmak gerekli değil.

- Halinizde bir küskünlük, savunma ve kendini ifade etme sıkıntısı var hep, neden?
- Benim de her yazar gibi yanlış anlaşıldığım zamanlar oldu. Bunun da ceremesini çektim. Sonuçta benim ne olduğum ya da ne olmadığım ben öldükten sonra, tüm yazdıklarım bağlamında ancak anlaşılabilir. Bu anlamda bir ilahi adalet var biz ona zaman diyoruz. Tüm önyargılarımızdan asude bir şey zaman. Kendimi kitaplarımla ifade etmek benim için en hayırlısı. Çünkü okurlar, kitapları dışında fazla bir şey bilmek istemiyorlar yazarlar hakkında. Kendi yaşadıklarımdan bu deneyime vardım.

HASTALANDIM, TEDAVİ GÖRDÜM
- Peki neden geçmişte bu hataya düştünüz, kitaplarınızdan çok kendinizin konuşulmasına izin verdiniz?
- Ruhsal sıkıntılarım vardı benim o zamanlar, oldukça sıkıntılı bir dönemdi.

- Nasıl bir ruhsal sıkıntı?
- Hastalandım ruhsal olarak ve bunun tedavisini gördüm.

- Öyle mi? Ne zaman?
- Annem ve babamı kaybettikten sonra... Terapi gördüm, destek aldım profesyonel anlamda. Bunun sonunda da hayatımın akışını istediğim gibi denetleyemediğim bir dönem oldu. Yani kısaca böyle...

- O zaman bu kitap daha da bir anlamlı...
- O yüzden benim için acı verici bir kitap oldu. Ben de babamı kaybettiğim zaman onu gerçekten tanıyıp tanımadığımdan emin olamadım. Çünkü ben de babama "Hayallerin neydi?" diye sormadım, nelerden vazgeçtiğini sormadım.

KİTABIMIN İSMİNİ YASEMİN KOYDU
- Eski eşiniz Yasemin Altan Posta'da yazıyor ve Demet Sağıroğlu'yla ilişkinizle ilgili çok olumlu bir yazı yazmıştı, 'Bir Demet Güzellik' başlığını atmıştı. Aradaki denge nasıl oturtuldu?
- Demet'in iyiliğinden kaynaklanan bir şey bu. Bizim hayatımız, Can, yani oğlum üzerine kurulu. Oğlum Demet'i çok sevdiği için kendi aramızda bir düzen kurabildik. Onlar iyi arkadaş oldular Demet'le. İyi anlaşıyorlar, beraber zaman geçiriyorlar, bizden bağımsız olarak da vakit geçiriyorlar, bu da hepimize huzur veriyor. Yasemin kitabımın ismini koyan kişidir aynı zamanda...

- Aaaa, bunu bilmiyordum...
- Evet kitabın taslağını okuduğu için, o okur hep benim yazdığım şeyleri çünkü ben onun beğenisine çok güvenirim. Okuduktan sonra başka bir ismi vardı kitabın, o bu başlığı istedi. Başlangıçta çok aklıma yatmadı ama şimdi çok memnunum.

- Eski eşinizle kitabınızın ismini koyduracak kadar iyi bir ilişkiniz olması da çok güzel...
- Arkadaşız biz, bazı şeyler geçmişte kaldı ve birbirimize arkadaş olarak bakabiliyoruz şu anda. Ben ilk defa aşk yaşadığım biriyle arkadaşım, daha önce başıma böyle bir şey gelmemişti. Çocuk da bir faktör olabilir. Can'ı o kadar seviyoruz ki bu birbirimize bağlıyor.