kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Şubat 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Roma sonrası gibi...

ABD Başkanı Barack Obama dış politikasını "Çağımızın küresel meydan okumalarını tek başımıza göğüslememiz mümkün değil" gerçeğinden yola çıkarak "Diyalog" ve "Danışma" ilkeleri üstüne kurdu.
Bu, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından bu yana, yani 20 yıldır dünyaya egemen olan ve birçok ülkeyi yangın yerine çeviren bir tür küresel imparatorluğun sonu anlamına geliyor.
Bir başka deyişle, tek kutuplu dünya bitiyor. Tek emperyal gücün denetimindeki küresel düzen tarihe karışıyor.
Roma İmparatorluğu sonrasının dünyası geri geliyor.
Roma'dan sonra bir dizi güç ortaya çıkmıştı. Bir bölümü Roma'nın mirasından, bir bölümü Roma'nın çevresinden, bir bölümü o güne kadar farkedilmemiş ya da uzanılamamış uzak coğrafyadan.
ABD küresel imparatorluğu sonrasında da dünya güç haritası yeniden biçimlenecek. Biçimlenmeye başladı bile.

Yükselmekte olan güçler
Ancak Roma İmparatorluğu sonrasının yeni güçleri ile günümüzün yükselen güçleri arasında çok önemli bir fark var.
Roma sonrasında veya Roma'nın çözülme sürecinde birçok halk, ilk kez "Kimlikleri"nin farkına varmışlardı. O dönemde o kimliklere dayalı devletler kuruldu. Yani o halklar veya gruplar için tarih kurdukları devletlerle başladı. Öncesi sadece efsaneydi.
Bugün ise "Yükselmekte olan güçler" tarihe sıfır noktasından başlamıyor; tam tersine uzun ve görkemli tarihlerini bir özgüven kaldıracı olarak kullanıyorlar.
Rusya gibi. Çin gibi. Hindistan gibi. İran gibi. Ve elbette Türkiye gibi.
Hayır ne Türkiye, ne de saydığımız diğer devletler, eski imparatorluklarını ihya etmek, geniş coğrafyalara hükmetmek peşinde değiller.
Tümünün ortak özelliği, bünyelerinin bir yerinde hâlâ saklı durmakta olan eski güçlerinin farkına, hatta bilincine vararak, küresel satranç tahtasında piyonluğun çok ötesinde bir aktör olabileceklerini görmeleri, kavramaları. Siyasal, ekonomik, coğrafi ya da bunların tümünün bileşimi dinamiklerden yararlanarak o güçlü dönemlerinin modern versiyonunu ihya edebileceklerini anlamaları. Bu uyanış sonucu da küllerinden silkinmeleri.
"Yeni Türkiye"yi kavramak açısından AK Parti'nin bir sloganı bize ciddi ipuçları veriyor: "Sen Türkiye'sin; büyük düşün!"
Kimileri bunu Başbakanlık Başdanışmanı Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun "Türkiye'nin kendi tarihi ve coğrafi kimliğine geri dönmesi" tezleriyle ilişkilendirerek "Neo-Osmanlıcılık" politikalarının işaret fişeği olarak görüyor. Kimileri ise Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Ortadoğu'ya kadar geniş ve aşina coğrafyada "Osmanlı barışı"nı yeniden tesis etme hedefinin somut ifadesi diye değerlendiriyor.

Yeni Osmanlıcılık mı?
Bize göre, Ankara'nın vizyonu bu yorumlarla çizilen sınırdan çok daha geniş.
Bu vizyonda Osmanlı'nın defterini düren İngiltere ile Fransa arasındaki 1916 tarihli Sykes-Picot gizli anlaşmasının rövanşını alma niyeti var. Hatırlayın; o anlaşma Ortadoğu'yu İngiliz ve Fransız nüfuz bölgelerine ayırmıştı. Şimdi o bölgeler yeniden eski ve asıl adresine dönüyor. Bunu ilk görenlerden biri merkezi Brüksel'de bulunan önemli düşünce kuruluşlarından "Uluslararası Kriz Grubu" oldu. Hazırladığı Suriye raporunda şu tespite yer verdi: "Türkiye'yle ilişkiler Suriye'nin dış politikasının temel unsuru haline geldi. Bu ülke üstündeki İran etkisi dengelenerek, gerçek kaldıraç Ankara'nın eline geçti."
Bu vizyonda ayrıca merhum Turgut Özal'ın çizdiği, günümüz iktidarının yeniden yorumladığı Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kadar her yerde Türk varlığını, Türkiye'nin gücünü hissettirme iddiası var.
Bu vizyonda Türkiye'nin sahip olduğu sert ve yumuşak güçleri (Silahlı Kuvvetler, ekonomik büyüklük, siyasal istikrar) iyi değerlendirerek "Bölgesel liderlik"ten ilk aşamada "Bölgesel süper liderlik" basamağına yükselmek, oradan da "Küresel liderler ligi"ne atlamak hedefi var.
Bu vizyonda Türkiye'nin de küresel barışın mimarı olması, küresel nüfuz kazanması, küresel sorumluluk üstlenmesi var. Diğer eski, yeni ve küllerinden doğmuş veya doğmakta olan güçlerle birlikte.
Tek kutuplu dünya bitiyor. Son imparatorluk ölüyor. Ama eski imparatorluklar coğrafi veya emperyal iddialarla değil, stratejik konumları ve yeniden elde ettikleri güçleriyle geri geliyorlar.
Bir başka dünya doğmak üzere. Tıpkı Roma sonrası olduğu gibi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın