kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Ocak 2009, Salı
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

"Ergenekon hibrit bir davadır"

Giriş Saati : 13.01.2009 14:52
Güncelleme : 13.01.2009 21:26
Yeni Haber
CHP Genel Başkanı Baykal, ''Ergenekon'' soruşturması kapsamında gerçekleştirilen gözaltılarla ilgili olarak ''Eğer bu gözaltılar uygulanırken elde sağlam kanıtlar, deliller var ise 3 gün içinde, daha hakimin önüne dahi götürmeden, bu insanlar niçin serbest bırakılmıştır?'' diye sordu...
CHP Lideri Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında gündemdeki konuları değerlendirdi.

CHP Genel Başkanı Baykal yaptığı konuşmada, Türkiye'nin her alanda, önemli bir dönüm noktasından geçtiğini, Hükümetin ekonomik sorunlar karşısında hala bütüncül program ortaya koyamadığını ifade ederek, bu alanda kaygı verici gelişmeler yaşandığını söyledi.

Sanayi üretiminin, kapasite kullanımının giderek düştüğünü belirten Baykal, ekonomik daralmanın yakın gelecekte de süreciğini ve işsizliğin giderek artacağını bildirdi. Bu tablo karşısında ciddi bir arayış içinde olunmadığını ileri süren Baykal, ''Hükümetin bütün umudunu IMF'ye bağladığı anlaşılıyor. Türkiye'nin izleyeceği programı, öyle anlaşılıyor ki IMF belirleyecektir. Ve IMF'nin bu program karşılığında bize tahsis ettiği kaynaklar hükümetin bu sıkıntı karşısında medet umduğu son çare olarak görülmektedir. Bu çok acı bir tablodur'' diye konuştu.

Baykal, ekonomik krizin küresel olduğunu, ancak, en fazla etkilenen ülkelerin başında Türkiye'nin geldiğini kaydederek, buna da hükümetin zamanında önlem almayışının ve yanlış politikalarının neden olduğunu söyledi. Krize yönelik uyarılarını ve alınması gereken önlemleri bir çok kez dile getirdiğini hatırlatan Baykal, ''Yavaş yavaş bizim söylediklerimizi hükümetin bakanları da söylemeye başladı. Hükümetin dış ticaretten sorumlu bakanı her vesileyle çıkıyor, bizim buradan söylediklerimi teyit eden açıklamalar yapıyor'' dedi.

Baykal, ekonomik verilerin krizin giderek derinleşeceğini gösterdiğini, bunun etkilerinin 2009 yılında daha çok hissedileceğini belirtti.

''İÇ POLİTİKA MALZEMESİ OLARAK KULLANILMAK İSTENDİ''

Baykal, konuşmasında İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına da değindi.

Geride kalan hafta içinde de bu konuda hiçbir olumlu gelişme sağlanamadığını, bunu büyük bir üzüntü içinde izlediğini ifade eden Baykal, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ateşkes çağrısının her iki tarafça da reddedildiğini hatırlattı. Baykal, ateşkes çağrısının olayların başlangıcından uzun bir süre sonra yapıldığına da dikkati çekerek, şöyle konuştu:

''Bu olay boyunca en yüksek sesle konuşan, en iddialı sözler söyleyen, en ağır suçlamaları yapan Türkiye, maalesef bu ateşkes kararına giden süreçte etkin bir rol oynayamamıştır. Bu süreçte kullanılan ifadeler, dile getirilen anlayışlar, yaklaşımlar maalesef Türkiye'nin bu sorunun diplomatik çözümü konusunda etkin bir rol oynama şansını da çok ciddi şekilde ortadan kaldırmıştır. Yani, bu konu bir ölçüde maalesef siyasi istismar konusu olarak, bir iç politika malzemesi gibi kullanılmak istenmiş ve bu Türkiye'yi bu sorun karşısında belirleyici, yönlendirici etkin bir ülke konumunda barışa ve istikrara katkı verebilecek bir ülke olma şansından yoksun bırakmıştır.''

Baykal, ateşkes çağrısının Fransa ve Mısır'ın işbirliğiyle sağlandığını kaydederek, atılan tek önemli adımın içinde Türkiye'nin bulunmadığına işaret etti. Bölgede sorunun çözümünün, egemen bir Filistin Devletinin kurulmasından ve İsrail'in de uluslararası alanda herkes tarafından tanınan sınırlara sahip, güvenlik içinde bir ülke haline dönüştürülmesinden geçtiğini ifade eden Baykal, bu anlayışa, hem İsrail hem Filistin tarafından muhalefet edenler bulunduğunu da kaydetti.

GÖZALTILAR TOPLUMU DERİNDEN SARSTI...

Baykal, konuşmasında ''Ergenekon'' soruşturmasını da eleştirerek, geçen hafta yaşanan gözaltılarının, bu konunun gerçek niteliğinin daha iyi anlaşılmasına, iç yüzünün doğru teşhis edilmesine yardımcı olduğunu söyledi.

''Ergenekon'' soruşturması konusunda yepyeni bir aşamaya gelindiğinin açıkça görüldüğünü belirten Baykal, toplumun en kritik noktalarında görev yapan kişilerinin gözaltına alınmasının toplumu derinden sarstığını öne sürdü. Bu kişilerin görev yaptıkları dönemlerde haklarında herhangi bir iddianın ortaya atılmadığını, herhangi bir tahkikatın bulunmadığını ifade eden Baykal, ''Bu saygıdeğer insanlar acaba niçin birden bire gözaltına alınıyorlar? Bunlar ne yaptılar? Suçları nedir?'' sorularının akıllara geldiğini ve derin kaygılara neden olduğunu kaydetti.

''CİDDİ BİR FRENLE DURDURULDU''

Geçen hafta çarşamba günü gözaltıların gerçekleştiğini anımsatan Baykal, Perşembe günü ise Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Bakanlar arasında çeşitli görüşmeler gerçekleştiğini belirtti.

Baykal, Genelkurmay Başkanlığının, ''Son olayları değerlendiren görüşmeler'' olduğu yönünde açıklama yaptığını da hatırlatarak, ''Yani bu temasların o olaylarla ilgili olduğu resmen ifade edildi. Ama onun ötesinde bir açıklama yapılmadı. Memnuniyetle gördük ki bir muhtıra verilmedi, bir önemli kriz nedeni haline dönüştürülmedi'' diye konuştu. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''3 gün sonra bu gözaltına alınan generallerin tahliye edildiğini, serbest bırakıldığına tanık olduk. YÖK başkanı serbest bırakıldı. Başsavcının evinde yapılan inceleme sonuçlandırıldı ve Ergenekon davasıyla ilgili olarak birden bire olayı yeni bir aşamaya taşıma kararının ciddi bir frenle durdurulduğuna tanık olduk''.

Ergenekon davasının hukuki değil, siyasi bir dava olduğunu ileri süren Baykal, savcıların, ''Bir hukuk ihlalini ortaya koymak amacıyla kendi inisiyatifleriyle hareket etmediklerini'' iddia etti. Baykal, ''Siyasi talimatla, siyasi yönlendirmeyle bu doğrultuda emniyet güçlerinin ve savcıların harekete geçmesi talep edilmiştir. Bu talimatlar kamuoyunun bilgisi içindedir. Bu talimatı verenler arasında bizzat Başbakan vardır, şimdi ki Cumhurbaşkanı Dışişleri Bakanı olarak o talimatı daha o zamanlar vermiştir'' dedi.

Ortaya çıkan tablonun ciddi olarak irdelenmesi gerektiğini dile getiren Baykal, önemli mevkilerdeki kişilerin gözaltına alınmasının söz konusu olması için sağlam delillerin ve ciddi hukuki dayanakların bulunmasının zorunlu olduğunu vurguladı. Baykal, şunları kaydetti:

''Eğer bu gözaltılar uygulanırken elde böyle sağlam kanıtlar, deliller var ise 3 gün içinde daha hakimin önüne dahi götürmeden, bu insanlar niçin serbest bırakılmıştır. Bunların serbest bırakılmasından mutluluk duyuyorum, bu ayrı bir konu. Gözaltına alma kararını alan, serbest bırakma kararını alıyor, arada değişen sadece 3 gün var. Ne oldu o 3 günde? O 3 gün neyi değiştirdi. Bunun aydınlığa kavuşturulması, bu davanın niteliğinin ortaya çıkması açısından çok önemlidir.''

''CHP'Yİ SUÇLAMAK BAŞBAKAN'IN BOYUNU AŞAR''

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''CHP'yi suçlamak Başbakan'ın boyunu aşar. Eğer Başbakan, CHP'ye bulaşamıyorsa, bu gücü yetmeyeceğini bildiğindendir'' dedi.

Partisinin TBMM Grup toplantısında, Ergenekon soruşturmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baykal, yaşanan son gözaltılardan sonra, bu davanın gözünde inandırıcılığını ve hukukiliğini bir kez daha kaybettiğini söyledi. Birilerinin çıkıp ''Kimse dokunulmaz değildir. Hiç kimsenin bulunduğu noktadan dolayı ulaşılmazlığı, dokunulmazlığı, hesap sorulmazlığı yoktur'' diye nutuk atmasının kolay olduğunu, bunu söyleyenlerin, o sözlerin gereğini yapmaları gerektiğini ifade eden Baykal, şöyle konuştu:

''Yapabiliyor musun onun gereğini? Onun gereğini yapmanın bir boyutu da önce kendi dokunulmazlığını kaldıracaksın. Kendin dokunulmazlık zırhının arkasına saklanacaksın, sana hukuk işlemeyecek. Ondan sonra bir de nutuk atacaksın. 'Kimsenin dokunulmazlığı yoktur. Herkes hesabını verecektir.' Önce sen bir hesabını veriver. Maliye Bakanı versin. RTÜK Başkanı bir hesabını veriversin. Fener davası sanıkları bir hesabını veriversin. Ne oldu o Fener davası? Almanya'dan Türkiye'ye hala fener davasının dosyası gelemedi. Önüne geleni gözaltına alıyorsun, tutukluyorsun. Maşallah gücün, hiç olmazsa 3 günlüğüne MGK Genel Sekreterine geçiyor. Türkiye'deki Deniz Feneri sanıklarına niye gücün yetmiyor?''

''SİYASİ BİR DAVA''

Ergenekon davasının siyasi bir dava olduğunu, bu konuda ciddi hukuk çevrelerinin de düşüncelerini açıklamaya başladığını anlatan Baykal, baroların çok önemli hukuki değerlendirme yaptıklarını, YARSAV'ın da çok önemli tespitlerde bulunduğunu, olayın artık hukukçuların gündemine geldiğini söyledi.

Baykal, Ergenekon soruşturmasına ilişkin tespitlerini bir kez daha gündeme getirerek, hukuki tanımına uygun bir iddianamenin ortada olmadığını söyledi. Ortada, ''çeşitli iddiaları, telefon dinlemeleri bir araya getiren 2500 sayfalık karmaşa'' olduğunu savunan Baykal, ''2500 sayfalık iddianame olmaz. Nürnberg'deki İkinci Dünya Savaşı'nın mahkemesinin iddianamesi bu kadar uzun değildir'' dedi.

''DALGA DALGA ADALET OLMAZ''

Baykal, gözaltıların, soruşturmayı aydınlığa kavuşturmak için bir tedbir olarak değil, cezalandırma yöntemi olarak uygulandığını ileri sürerek, şöyle konuştu:

''Dalga dalga adalet olmaz. Adalet bir bütündür. Başı sonu bellidir. Hazırlığını yapacaksın. Kimleri, neyle, niçin suçladığını açıkça ortaya koyarak, derhal onları alacaksın ve yargılayacaksın. Ucu açık adalet, ucu açık yargılama... Bu neye benziyor? Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne almak istemeyenler, 'ucu açık müzakere' demişlerdi... Buradaki tabloda o. Ucu açık yargılama. Böyle bir yargılama var mı?''

Ergenekon davasında hukukun temel ilkelerinin ihlal edildiğini, sanıktan kanıta ulaşılmaya çalışıldığını, oysa delilden sanığa gidilmesi gerektiğini anlatan Baykal, ''Önceden hüküm veriliyor 'Bu suçlu. Şunu bir kurcalayalım' diyorlar. Kanıt aranmaya çalışılıyor. 'Hadi anlat bakalım hayatını' diye başlıyorlar. Adamın hayatından bir şey çıkmazsa, gelsin Tuncay Güney... 'Bunun hakkında ne biliyorsun' diye soruyorlar. O söylerse, 'delildir' diye iddianameye koyuyorlar.''

HİBRİT BENZETMESİ

Baykal, davanın hibrit bir dava, iki ayrı yönde çalışan bir dava olduğunu ifade ederek, bir boyutuyla suç örgütleriyle ilişkisi olan insanlara yönelik, bir boyutuyla da onlarla hiç ilgisi olmayan, hatta onlarla mücadele etmiş hukuk adamlarına, aydınlara , komutanlara yönelik olduğunu söyledi. Baykal, ''Her nedense her dalgada bu hibrit bir arada'' dedi. Hala Ergenekon diye bir örgütün var olduğunu açıkça ortaya koyacak bir delilin kamuoyuna yansıtılmadığını ifade eden Baykal, şöyle konuştu:

''Efendim, var da yansıtmıyorlar. Olmayanı yansıtıyorsunuz, elinizde olsa yansıtmaz mısınız? Kamuoyunu yönlendirmek için her şeyi döküyorsunuz ortaya. Ortada bir örgüt varsa, örgütün başkanı var, tüzüğü, yönetmeliği, üyeleri var, karar alma süreci var. Almış olduğu kararlar var, uygulamalar var, tasarrufları var. Nerede bunlar? Bir örgüt kavramı etrafında, birbiriyle hiç ilgisi olmayan insanlar... İbrahim Şahin de örgütün üyesi, Sabih Kanadoğlu da örgütün üyesi. Örgütmüş? Nereden belli? Örgüt olup olmadığı mahkemeden çıktı mı? Şimdi sen örgüt lafını, nasıl milletin kafasına yerleştirmeye, bir çimento gibi akıtmaya kalkarsın? Terör örgütüymüş... Nerede bu terör? Efendim silahlar çıktı. O silahlar kimin silahları? Onu, oraya kim koydu? Ne zaman, niçin koydu? Kim biliyor? Sabih Kanadoğlu'nun o silahlarla ilgisi mi var? Bu bir hukuk değil, bu siyaset... Bu, toplumu yönlendirme projesi. Bunun böyle olduğunu cesaretle söyleyebilmek lazım. Biz söylüyoruz. Korkmasınlar, herkes de söylesin.''

''HÜKÜMETTEN AYRILDIK''

Bu olayın içinde elbette suç çetelerinin de olacağını, çetelerin, Türkiye'de dün de bugün de olduğunu, belki yarın da olacağını anlatan Baykal, onlara karşı en ciddi, etkili mücadelenin ortaya konulması durumunda bütün güçleriyle destekleyeceklerini söyledi. CHP'nin, hukuk dışı çeteleşmeye karşı mücadele verdiğini ifade eden Baykal, Yüksekova çetesi ile Susurluk sürecinde partisinin izlediği tavrı örnek olarak gösterdi. Baykal, 1995 yılında, o günkü hükümete, ''Devleti kuşatma altına almışsınız. Kuşatma altında bir Türkiye'de sizinle birlikte hükümet ortağı olmam'' diyerek, hükümetten ayrılma kararı aldıklarını anımsattı.

REİCHSTAG YANGINI

Baykal, Türkiye'de şimdi de çeteler olacağını ifade ederek, şöyle konuştu:

''Şimdi birisi 6 yıl mahkum olmuş. Bir şekilde çıkmış, şimdi onu getiriyorsunuz. Gereğini yap. Özel Harp Dairesi. Kimler bulunmuş. Şimdi silah çıkıyor. Ne var yani? Bununla, sana muhalefet eden, senin niyetlerini bilen, niyetlerini engellemek için bütün gücüyle demokratik yöntemlerle mücadele eden bu memleketin aydınların, dürüst insanların ne alakası var? Onlarla, onu bir araya getirmeye senin ne hakkın var? İnsanlar, birbirlerini tanımıyorlar, oralardan bunları alıp, mahkum etmeye çalışacaksınız.

Bu, daima denenmiş bir yöntemdir. Reichstag yangını diye Almanya'da, Nazi döneminde yaşanmış olaylar vardır. Memleketin dürüst insanlarını, demokratlarını, aydınlarını mahkum edebilmek, yıldırabilmek için yangın çıkarırlardı. Yangının sorumlusu olarak namuslu insanları hedef olarak gösterirlerdi. Sonra da 'Bu anarşistlere karşı tedbir lazım' deyip, tedbir alırlardı. Böyle yapa yapa memleketi, Nazi yönetimine onlar taşıdılar.

Bunları yaşadık, biliyoruz. Senin derdin eğer suç örgütleriyle mücadele etmekse, o mücadeleyi adam gibi yap. O mücadeleyi yapacağım diye, memleketin dürüst, namuslu demokratlarını, aydınlarını, sana muhalif olan insanları suçlamaya kalkma. Bunu yaparsan, o mücadeleyi doğru dürüst yapamazsın.''

''BİZİ ETKİLEYECEK BİR DURUM SÖZ KONUSU DEĞİL''

Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın geçen hafta davaya bir kez daha müdahil olduğunu, ''muhalefet ve medyanın panik içinde olduğunu'' söylediğini belirterek, şöyle devam etti:

''Eğer gerçekten vatandaşlar panik içindeyse, senin bununla iftihar etmen değil, hesabını vermen lazım. Sen Başbakansın. Sen, vatandaşların huzur ve güven içinde yaşamasını sağlaması gereken insansın. Eğer Türkiye'de medya ve siyasetçiler panik içindeyseler, demek ki sen bir panik ortamı, korku ortamı yaratmışsın... 'Bir korku imparatorluğu yaratıyorsun' diyoruz kızıyor. 'Panik içinde' derken, 'Bunlar suçludur' demeye çalışıyor... Kimisi 'virüs bulaştı' falan diyor.'' Bu söylemi çok iyi bildiklerini ifade eden Baykal, şunları kaydetti:

''Biz demokrasi mücadelesinin nerelerden geçip buralara geldiğini çok iyi biliyoruz. CHP, bu ülkede gerçek demokrasinin, gerçek hukuk devletinin kurulması için en içten mücadeleyi daha başından beri vermiş olan partidir. Bizim hiçbir biçimde kendimizle ilgili bir kaygının tutsağı haline geliyor olmamız söz konusu değildir. Hiçbir CHP'linin, Türkiye'de çetelerle mücadeleden şikayetçi olması mümkün değildir. Biz, siyasi hayatın bütün acılarını yaşadık... Bizi etkileyecek herhangi bir durum hiçbir şekilde söz konusu değildir.

Büyük söz söylemek istemiyorum ama CHP ile uğraşmamasını tavsiye ediyorum. CHP, suçlamaları çok yaşadı. O suçlamaları yapanlar bugün ne noktadadır, CHP nerededir? CHP'yi suçlamak Başbakan'ın boyunu aşar. Bu tablo karşısında, Başbakan'ın gücü yetse, fırsatını bulsa, hukuk falan dinlemeden elinden gelen her şeyi yapmak isteyeceğinden kuşku duymuyorum. Hele Türkiye'de bütün bu insanların gözaltına alındığı bir ortamda, CHP'lilere yönelik de bir saldırı yapmaya gücü yetse, deneyeceğinden kuşku duymuyorum. Eğer Başbakan, CHP'ye bulaşamıyorsa, bu gücü yetmeyeceğini bildiğindendir.''

YARGIYA TALİMAT VERME

Başbakan Erdoğan'ın ''Bırakın hakimler, savcılar görevini yapsın'' dediğini anlatan Baykal, yargıya talimat, yön vermenin kabul edilemeyeceğini, bunun Anayasaya göre de suç olduğunu belirtti. Baykal, ''Ama yargıya yön verme, talimat verme gücü muhalefet partilerinin elinde değildir. Yargıya yön verme, etkileme iktidarların yapacağı iştir'' dedi.

AK Parti'lilerin, kapatma davası sonrası izlediği tutumu gündeme getiren Baykal ''Bize, 'Yargıyı serbest bırakın' diyenler, Avrupa'ya gidip, İnsan Hakları Mahkemesi'ne, Avrupa Konseyi kuruluşlarına, 'Anayasa Mahkemesine baskı yapın' diye talepte bulunan insanlar değil mi?'' diye sordu.

''70 MİLYON DİNLENİYOR''

Baykal, Türkiye'de telefon dinlemelerinin dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde olmayan şekilde yürütüldüğünü öne sürerek, şöyle konuştu:

''70 milyon dinleniyor. Bir kararla dinleniyor. Dinleyen, Telekomünikasyon İletişim Kurumu...Bürokratlar, memurlar mı dinliyor? Kime rapor veriyorlar Cumhurbaşkanı'na mı rapor veriyorlar? Kim dinliyor 70 milyonu?Cumhurbaşkanı mı, Ulaştırma Bakanı mı, Adalet Bakanı mı, İçişleri Bakanı mı dinliyor? Kim dinliyor? Tek başına Başbakan dinliyor. Ona göre bir kanun çıkmış. O dinleyenleri denetleyen Başbakan'ın emrinde. O dinleyeni tek başına atayan hukuk sistemimizin dışında, ikili-üçlü kararname değil, şahsen atayan Başbakan. O insanların eline bir karar verilmiş. '70 milyonu dinle, Başbakan'a da rapor ver' demişler. Orada bulunan bütün insanları, Başbakan kendisi atıyor, kendisi dinlettiriyor, raporu da kendisi alıyor...

Bugünkü iktidar, elinden gelse Türkiye'yi otoriter-tolaliter bir düzenin içine sokacaktır. Yargıya müdahale diyorlar. Van 100. Yıl Üniversitesinin Rektörüne yönelik uygulamaları kim yaptı? Rektörü haksız yere aylarca cezaevinde tutan o savcı nerede şimdi? O zaman, CHP büyük bir hizmet yaptı. Şimdi de Ergenekon davasında da aynı büyük hizmeti yapıyoruz.''

Ergenekon'da da gerçeklerin ortaya çıkmaya başladığını kaydeden Baykal, bu işin, ''Gölbaşı'ndan silah çıkardık'' diye kapatılamayacağını söyledi. ''O iş ayrı, bu iş ayrı. O bağlantıyı nerede kurdun sen?'' diye soran Baykal, ''O işi de adam gibi soruştur. O planlar, orada ne arıyor? Kim koydu? Şahsen mi koydu, bir örgüt mü koydu? O örgüt devletin içinde midir, dışında mıdır? Kim kurmuştur o örgütü? Bunlar aydınlığa kavuşsun'' diye konuştu.

Baykal, yeniden güç toplandıktan sonra Ergenekon'da 11. dalga denilen yeni denemeler yapılabileceğini ifade ederek, ''Bekliyoruz o dalgaları ama artık o dalgaların inandırıcılığı kalmamıştır. O dalgalarla bir yere varılması mümkün değildir. Ergenekon'un iç yüzü artık çok açık bir biçimde anlaşılmıştır'' dedi.

(AA)