kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Aralık 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Melih Gökçek (solda) ve Kemal Kılıçdaroğlu (sağda), Uğur Dündar'ın programında 'düello' yaptı.

Düello ve pabuç

SAMİ TOSUN
19.12.2008
Aslında benim sorunumu da Uğur Dündar çözebilir. Evet efendim, iki hafta üst üste Polat Alemdar'ın cinsel eğilimleri ile ilgili yazdıktan sonra, ve tabii annemle ilgili dünya kadar müstehcen mesaj aldıktan sonra, bu konuyu ancak kamuoyu önünde, Uğur Dündar'ın hakemliğinde, konunun muhataplarıyla çözebileceğimi düşünmeye başladım. Evet efendim, Uğur Dündar hakem olsun, biz artık Polat Alemdar'la mı, Kurtlar Vadisi senaristleriyle mi, kiminle olacaksa, düello edelim, Polat Alemdar gay mi, değil mi açıklığa kavuşturalım! Daha da bir şey demiyorum... Hakikaten yahu, herkes birbirini düelloya davet ediyor. Şimdi siz bu satırları okuduğunuzda artık medyada kim bilir ne kadar suyu çıkmış bir mevzu haline gelecek! Evet, Melih Gökçek-Kemal Kılıçdaroğlu 'düello'sundan söz ediyorum. Bir kere, iddiaların muhtevasından bağımsız olarak şunu söyleyeyim, Kemal Kılıçdaroğlu ile düello falan etmek istemem. Yani, insan karşısında sinir bozucu sakinlikte öylece duran bir muarızla muhatap oluyorsa, kısa sürede hastalık sahibi olabilir. Ki bence Sayın Gökçek de bir daha tamir olamayacak rahatsızlıklara gark olmuştur. O kendisini yorarak, durmadan konuşarak, terler boşaltarak helak olurken, Kemal Kılıçdaroğlu, sessiz sessiz gülümsüyor, bir laf ediyor, Gökçek'i çileden çıkarıyor, Gökçek yeniden bağırıp terlemeye başlarken yine gülümsemeye devam ediyordu. Vallahi, ne yalan söyleyeyim, ben bile televizyon başında kısa süreli bir ruhi rahatsızlık geçirdim. Hatta bir ara pabucumu çıkarıp ekrana fırlattım. Kim için fırlattığımı söylersem, burada siyaseten taraflı davranmış olacağım için ve tabii medya tarafsızlığımı yitirmiş olacağım için herhangi bir açıklama yapmıyorum ama pabucun hedefi teğet geçtiğini söylememde bir sakınca yok... Sahi, Gökçek-Kılıçdaroğlu düellosunda Uğur Dündar, çileden çıktığı bir anda, pabucunu birilerine fırlatsaydı müthiş olmaz mıydı? Çünkü ben kendisinde bir an öyle bir potansiyel görür gibi oldum! Vallahi ne yalan söyleyeyim, bu pabuç fırlatma işi de bulunduğumuz coğrafya tarihinin ayrı bir güzelliği olarak hafızama kazınmış bulunmaktadır. Pabucunu Bush'a fırlatan Iraklı arkadaş her ne kadar 'öldürmeye tam teşebbüs'le yargılanacak olsa da, artık tarihi bir şahsiyettir ve internette adına nice 'fan siteleri' şimdiden oluşmuş durumdadır. Öte yandan, pabuç vakasının tüm o şoke edici görüntüleri arasında kaynayan bir başka gerçekliği buradan vurgulamak isterim. Sayın Bay Başkan, daha evvel maymunların bile maharetle kullanabildiği, üzerinden düşülmez denen 'ginger' adlı aletten düşmeyi başarmış bir şahıs olarak, başkanlığının ikinci döneminin sonlarında artık olgunlaştığını, reflekslerini geliştirdiğini, aslında başkanlığa tam da şimdi hazır hale geldiğini göstermiştir. Ne yazık ki, ABD'de başkanlık ancak iki dönem yapılabilmektedir. Yine de tesellimiz, bir dahaki seçim dönemine George W. Bush'un ufak biraderleri, Neil, Jeb ya da Marvin'in hazırlanabileceği ihtimalidir... Durun bir dakika!.. Amma acayip bir yerde yaşadığımızın farkındasınız değil mi? Güneyimizde ABD Başkanı George W. Bush'a pabuç fırlatan Iraklılar var, batımızda sokakları gaz ve toz bulutuna çeviren Yunanlılar... İsrail'in Doğu'daki İran'a saldırmak üzere hazırlıklar yaptığı belirtiliyor, kuzeyde Rusya yeniden bölgesel bir kuvvet olmak üzere ABD'ye posta koyuyor... Biz ise, krizin yörüngemize teğet geçtiğini düşündüğümüz şu muazzam atmosferde, televizyonlardan siyasetçilerimizin yolsuzluk düellosunu izliyor ve hemen ardından, bir başka programda Serdar Ortaç'ın ne zaman evlenip çoluk çocuğa karışacağını tartışıyoruz. Şahsi tezlerimi hemen belirteyim... Birinci tez: Türkiye şu evrende post-modernizmin aşıldığı noktadır. İkinci tez: Serdar Ortaç asla evlenmeyecektir. Üçüncü tez: Filozoflar bugüne dek hep dünyayı yorumlamakla yetindiler. Oysa aslolan, onun kendi haline bırakılması ve dağınık kalmasıdır...