kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

Temiz devlet

Sevgili Umur Talu yıllar önce Milliyet'in yayın yönetmeniyken bir kampanya başlatmıştı, "Temiz Toplum" diye.
Yolsuzluğa, kirliliğe açıkça savaş açmıştı.
Yapan Umur Talu olduğu için çok ciddi ses getirmiş, yankı uyandırmıştı.
Bugün geldiğimiz noktada "Temiz Toplum"un, "Temiz Devlet"ten geçtiği açıkça ortaya çıktı.
Yolsuzluktan silah kaçakçılığına, faili meçhulden siyasetin kirliliğine kadar savaş açan bir kampanyaydı.
Çok etkili, parti programlarına girmiş bir çağrı olmuştu.
Talu'nun başlattığı kampanya elbette askeri ihalelerden siyasi rant dağıtımına kadar her alanı kapsıyordu ve Türkiye'de bir ilkti.
Onun ayrılmasından sonra bu konuya sahip çıkan pek olmadı.
Şimdi önümüzde bir Ergenekon davası ve onun uzantıları var.
Olayın sadece ihale, rant dağıtımıyla ilgili olmadığı net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Türkiye'nin çağdaş, demokratik, laik bir hukuk devleti olması için ön şartın "Temiz Devlet"ten geçtiğini bize ders gibi anlatan bir iddianame bu.
Kendi yurttaşına "hain" diye bakmayan, yurttaşlarını kıyafetine göre, etnik kökenine göre, Alevi veya Sünni olmasına göre ayırmayan, buna göre planlar kurup harekete geçirmeyen bir devlete ihtiyacımız var.
Ermeni asıllı olması ve fikrini dile getirmesinden dolayı bir yurttaşının öldürülmesine göz yummayan, yumanı alıp yargı önüne çıkarabilen bir devlet anlayışı hakim olmalı artık.
Bunun Avrupa Birliği ile falan ilgisi yok.
2009'a girmeye hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşlarına açık borcu bu aynı zamanda.
Devleti kirli unsurlarından temizlemeyi, yasadışı yollara sapanlardan anında hesap sormayı gerektiren bir anlayışa ihtiyacımız var.
Eğer Türkiye'nin en temel istihbarat kurumu, kendi içinde "teşkilat yapısına" uymayan bir kuruluşun var olduğunu itiraf ediyorsa, durum vahim demektir.
Teşkilatın yapısına uymayan bu organizasyonu kimler kurmuştur, bu yapı neler yapmıştır, bunun cevabının verilmesi gerekir.
Geçmişe ilişkin bir özeleştiri yetmez.
Devlet içinde "teşkilat yapısına" uymayan yapıların tamamının açığa çıkarılması, buna cesaret edenlerden yargı önünde hesap sorulması gerekir.
Bunu yaparsak çağdaş, demokratik, hukuka saygılı bir ülke oluruz..
Yapamazsak üçüncü dünya ülkelerinden farkımız kalmaz.
Bu ülkede artık hiçbir kamu görevlisinin hukukun kendisine tanıdığı hakların milim dışına çıkamayacağını bilmesi gerekir.
Bu ister cezaevinde bir sanığı işkenceyle öldüren gardiyan, ister kamu yararı adına bir yurttaşının imhasını gerekli gören bir kamu görevlisi olsun.
Herkesin kendini hukukla sınırlaması, hukukun dışına çıkma cesareti gösteremeyeceği bir sistemin temellerini atmamız şart.
Ülkenin birliği ve beraberliği kadar, laikliğini de sağlayacak olan budur.