kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Nesli Çölgeçen ilk gençlik yıllarından beri Kurtuluş Savaşı hikâyelerine ilgi duyuyormuş.

Son gazilerin ağlatan hikâyesi

MELİS D. ÇALAPKULU
21.11.2008
Nesli Çölgeçen, 'gerçek sinema' türündeki filmi Son Buluşma'da, üç Kurtuluş Savaşı gazisinin hayatlarını kameraya almış. Filmde 'vatanı kurtaran' bu dedelerin yaşamını izlerken seyirci hem düşünüyor hem de gözyaşlarına hakim olamıyor ..
Züğürt Ağa, Selamsız Bandosu gibi klasik filmlerin yönetmeni Nesli Çölgeçen, uzun bir aradan sonra 'gerçek sinema' türünde etkileyici bir filmle karşımızda.
Yönetmenin, 2005 yılında çektiği Son Buluşma'da, üç Kurtuluş Savaşı gazimizin son dönemlerine tanık oluyoruz. Üçü de 100 yaşının üzerindeki bu insanların savaş ve yaşam anılarını dinliyor, birbirleriyle buluşmalarını görüp duygulanıyor, mütevazı ve samimi yaşayışlarından hayat dersi alıyoruz... Onlar Nişancı Er Ömer Küyük, Süvari Çavuş Yakup Satar ve Sıhhıye Onbaşı Veysel Turan. Film, sponsor sorunu nedeniyle geç vizyona girdi ama aslında tam da Türkiye'de milliyetçilik duygularının yükseldiği bir döneme denk geldi. En üzücü durum ise bu gecikme nedeniyle filmin, üç gazi de hayata gözlerini yumduktan sonra vizyona girebilmesi. Çölgeçen'le bu çarpıcı filmi üzerine konuştuk.

- Çok etkileyici bir film gerçekten.
Üstelik hemen hiç müdahalede bulunmadan çekmişsiniz sanırım.
- Gittik, kameraları çalıştırdık, "Eee, dede nasılsın?" dedik. Onlar da anlattı.

- Çok doğallardı, sanki hiç kamera yokmuş gibi davranıyorlardı
.
- Daha önce onlarla çok röportaj yapılmış. Alışkınlardı. Önce bizi de öyle rutin bir iş yapıyoruz zannettiler. O zamana kadar ne söylenmesi gerekiyorsa onu söylemişler. Hatta çoğu zaman doğal hallerinden çıkarıp giydirmişler, kalpak takmışlar başlarına, öyle çekim yapmışlar.
Bizimle de ilk temasları o şekilde oldu.
Fakat bizim onlara söyletmek istediklerimiz veya onların bize söylemek istediğinden farklı bir şeylerin peşinde olduğumuzu hemen anladılar. O samimiyet kuruldu. Ve bunun kendilerini ölümsüzleştirecek, gelecek kuşaklara kalacak çok önemli bir belge olduğunu fark ettiler. O andan itibaren konuk-ev sahibi ilişkisinden çıkıp, tamamen dedetorun ilişkisine girip onlarla birlikte yaşamaya başladık. Tamamen yaşanılan gerçek anların kaydedilmesine yönelik bir işti bu. Buna da 'gerçek sinema' diyoruz.

- Benim de şu dikkatimi çekti; o üç insanın hayat hikâyesini anlatmaya da dönüşmemiş film. Evet film ilerledikçe izleyenler, onların nasıl bir hayat yaşadıklarını görüyor. Ama genel olarak onların gündelik yaşamlarını görerek biz bir hayat dersi alıyoruz. O tevazuları, samimiyetleri, empati kurmaları, kendileri için hiçbir şey istemeyişleri... Bütün bunları görmek, bizim toplum olarak daha 100 yıl geçmeden ne denli yozlaşmış olduğumuzu da hissettiriyor.
- Bu algılamalarınız ve hissettikleriniz çok doğru. Filmin kendiliğinden öyle bir yapı ortaya çıkıyor. Bu film bizi anlatıyor. Bizim ilkelerimizi, değerlerimizi anlatıyor. Bütün bunları anlatırken seyirci eğer o gördükleriyle bugün arasında bir fark görüyorsa ister istemez sizin hissettiklerinizi hissetmeye başlıyor. O kuşakla şimdiki kuşak çok farklı. O kuşak bir kere kardeşmiş, fedakârmış. Burada önemli olan şu: Biz onları anlayabiliyor muyuz ve onlara yeteri kadar layık olabiliyor muyuz. Bunu verebiliyorsa bu film, önemli.

- Siz 20 yıl önce kafaya koymuşsunuz bu filmi yapmayı...
- Belki de daha önce. Çünkü benim çocukluğum, gençliğim Kurtuluş Savaşı gazilerini dinlemekle geçti. Nutuk sürekli okuduğum bir kitaptı zaten. Daha sonra kariyerime başladığım zaman 'Bir kurtuluş Savaşı gazisi hikâyesi yapmalıyım,' diye düşünüyordum. Tabii hep bir drama şeklinde düşünüyordum ben bunu.

- Hatta Şener Şen'in oynamasını düşünüyormuşsunuz.
- Evet. O proje her zaman yapılabilir. Zaten ben bu dramayı yapayım diye düşünürken, birden bire 'Yaşayan gerçek kahramanların gerçek hikâyesini bir çek, orada çektiklerin sana bu drama için de malzeme olur,' dedim kendi kendime.

- Şener Şen kabul etmiş miydi?
- Şener'le bunu yıllar önce konuşmuştuk.
Somut bir teklif yoktu ama sohbetler sırasında bir son gazi oynamasını ve güzel bir hikâye çıkacağını konuşmuştuk.