kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Kasım 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Magazin Sağlık Televizyon Yazarlar Kültür Sanat
 
24 Saat
24 Saat
Bu film için bütün dekorları kurduk. Bir adamı anlatıyorsam o adamın evi de benim bulduğum bir ev değil, yarattığım bir ev olmalı. Tıpkı ona verdiğim kostüm gibi, ona biçtiğim karakter gibi.

Yönetmen Çağan Irmak senarist Çağan'ı dövdü!

30.10.2008
Türk Sineması'nın başarılı isimlerinden Çağan Irmak, 7 Kasım'da vizyona girecek filmi 'Issız Adam'ı anlattı. Irmak: İlk defa yönetmen olarak senarist yanımı dövdüm. Hatta ağır yaraladım..
'Mustafa Hakkında Her Şey', 'Babam ve Oğlum' ve 'Ulak'... İşte bu filmlerin başarılı yönetmeni Çağan Irmak, bir metropol hikâyesi olarak özetlediği yeni filmi 'Issız Adam'ı, Milliyet Sanat dergisinden Asu Maro'ya anlattı. "Terbiyesiz bir adam olsam bir tane daha 'Babam ve Oğlum' yapar, yine dört milyon kişiyi sinemaya çekerdim ama yapmıyorum" diyen Irmak, yeni filminde, 30'larındaki restoran sahibi Alper ile 20'lerindeki kalbi kırık Ada'nın günümüz aşk hikâyesini anlatıyor.

*ÇAĞAN IRMAK FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...

* Böyle bir hikâye anlatmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında çok uzun zamandır beni bekleyen, son derece basit bir hikâyeydi. Anlatmak istediğim, bugün biz nerelerdeyiz. O kuşak çatışması dediğimiz şey, burada çok farklı şekilde kendini gösteriyor. Bugünün genç insanının doyumsuzluklarını anlamayan bir anne var filmde... Kendi dünyasında bunun nedenlerini bulamıyor.

ZAAFLARIM VAR!
* Anlattığınız hikâyenin beş yıl sonrası da var değil mi finalde?
Benim filmlerimde alternatif sonlar var. Bitti dediğimiz yerde seyirciye bir şey daha gösteriyorum. Kimi bunu seviyor, kimi de filmin artık burada bitmesi gerektiğini düşünüyor. Bu, tartışılır. Ben bir hikâyeyi en son noktasına kadar anlatmayı seviyorum.

* 'Issız Adam'ı filmografinizde nasıl bir yere koyuyorsunuz?
Çağan Irmak sinemasının (eğer öyle bir sinema oluşturabildiysem ne mutlu) kulvarı dışında bir film... Çok ilkel bir tabirle söyleyeyim, belki içimde bir yerde şunu yaşamış olabilirim: Bakın ben de böyle bir film yapabiliyorum. Ama bütün bunların öncesinde en büyük ayrım şu; 'Ulak'a kadar yaptığım her şey Egeli Çağan Irmak'ın filmleriydi, 'Issız Adam' 15 yıl önce İstanbul'a gelmiş Çağan Irmak'ın filmi... 'Ulak'a kadar her şey çocukluğuma dairdi. 'Issız Adam' büyüklüğüme dair bir hikâye...

* Mesaj vermek gibi bir kaygınız olmadığını söylemiştiniz sette...
Evet. Bu filmde şunu fark ettim ki, benim zaaflarım var. Benim için söylenen cümlelerden biri şu: "Çağan iyidir hoştur ama zaafları var." Evet zaaflarım var ama o zaaflar beni ben yapıyor. Bir başkası gibi olmadım şimdiye kadar... Kötü film de yapsam, ki yaptım, hep bendim. Ben konuda sadece mutluyum ve kendimle gurur duyuyorum.

* Ne gibi zaaflarınız var?
Şöyle zaaflarım var; hikâyenin gittiği noktaya karşı mesela senaristliğim yönetmenliğimi bastırabiliyor. Bir yönetmen olarak bunu yapmanın daha sinematografik bir yolu var derken, senarist yanım genelde yönetmen Çağan'ı dövüyor sette ve onu daha halka dair bir şey yapmaya zorluyor. Bu benim zaafım! Ama ben bu zaafı seviyorum. Mesela 'Babam ve Oğlum' sinematografik bir film değildir. Çok halk sinemasıdır. 'Ulak' daha sinematografiktir mesela, en sinematografiği ise 'Issız Adam' oldu. En büyük zaaflarım zaten senarist Çağan Irmak'la yönetmen Çağan Irmak'ın kapıştığı anlar. Sette senarist Çağan'ın galip gelmesinden pek hoşlanmıyorum ama maalesef bazen galip geliyor!

BU BİR AŞK FİLMİ!
* Ama bu filmde yönetmen, senaristi dövdü öyle mi?
Birazcık öyle oldu. Yazdığım senaryoya acımasız bir adam gibi davrandım. Böyle yazılır mı, at işte diye sayfaları attığım oldu. Ve bunu nasıl yaptığıma kendim de şaşırdım. Benim şimdiye kadarki bütün filmlerimde senaryo Kuran-ı Kerim gibi değişmezdi hiç! İlk defa evet, yönetmen olarak senarist yanımı dövdüm. Hatta ağır yaralı bıraktım.

* Buna bir aşk filmi diyebilir miyiz?
Diyebiliriz. Bir aşk filmi ama her anlamda hayatın bize sunduğu doyumsuzluk üstüne bir film aslında... Her şeyi denerken, tüketirken de sen kim olduğunu unutuyorsun. Filmde 'Yağmurlu bir günde elimde çayla pencere kenarına oturup üç-beş sayfa kitap okuyamadığımı fark ettim' diye bir cümle var mesela... Bunu kaybettik, kendine ayırabileceğin, kendi iç sesini dinleyebileceğin iki dakikaya artık dünya izin vermiyor.

* Karşımızdakini de dinleyemiyoruz tabii... Halbuki aşk mesai ister...
Tabii, mesai ister, tanımak, tanışmak ister. Aşk kendini sana yeniden anlatan bir şeydir. Bunların hepsi yeni şeyler filmdeki Alper karakteri için... Çok güzel bir dağılma yaşıyor. Bir noktaya kadar da çok güzel gidiyor her şey...
Haberin fotoğrafları