kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Ekim 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Doğru yer ve doğru zaman çözümleri kolaylaştırır...

Her dönemde sahip değiştiren Yeniköy yalılarından birinin sahibi, 1950'li yıllarda yarı meczup bir mirasyediydi.
Onun yalısı Yeniköy vapur iskelesine yakındı.
Bir gün onu İstinye Koyu'nda eğilmiş, denize kıyıdan dikkatle bakarken gördüm.
Merak ettim, "Denize bir şey mi düşürdünüz" diye sordum.
- Evet... Babamdan kalan zümrüt taşlı yüzüğü düşürdüm denize... Onu bulmaya çalışıyorum, diye cevap verdi.
Üsteledim,
- Ne zaman düşürdünüz? Bu kıyıdan nasıl düştü yüzüğünüz denize?
Yarı meczup mirasyedi yalı sahibi sorularımı cevapladı:
- Yüzüğü geçen yaz, bizim yalının önünde yüzerken düşürdüm denize.
Şaşırmıştım...
- Sizin yalı buraya bir kilometre uzakta. Ayrıca aradan bir yıl geçmiş. Neden burada arıyorsunuz yüzüğünüzü, dedim.
Bu sorum onu şaşırtmıştı. Tersler gibi cevap verdi bu defa:
- Boğaz akıntılarını bilmiyor musunuz? Yüzük bir yılda akıntıyla buraya gelmiş olamaz yani?
Onun düşünce tarzını anlamak çok zor değildi aslında.
Önemli olan yüzüğü bulmak değil, babasından kalan ve kaybettiği bu yadigarı bulmak için çaba harcamaktı.
Kendi iç hesaplaşmasına ilişkin bir durumdu bu.

Siyasetin açmazları
Toplumsal ve siyasal yaşamda da bu gibi durumlara rastlamaz mısınız?
Ortaya çıktıkları zaman hemen çözüm üretilip üzerlerine gidilse halledilecek sorunlar zamana bırakılır... Sonra bunlar kriz konusu haline geldikleri zaman da, bunların ilk ortaya çıktıkları koşullar aynı kalmış gibi, artık güncel gerçeklerle hiç uyumları kalmamış bir şeyler yapılmaya çalışılır.
Eleştirenlere de "Görüyorsunuz ki sorunların üzerine gidiyoruz" denilir.
Sorun çözümlenemeyince de mesela "Dış güçler bizi engelledi" gerekçesi ile, çözüm daha öteye ertelenir.
"Güneydoğu sorunu"nun veya "Kürt realitesi"nin "Bölücü terör" içeriği ile bir kriz konusu haline dönüşmesinde de buna benzer bir süreç yaşanmadı mı?
Bırakalım geride kalan uzun yılları... Amerika Irak'a müdahale ederken bizim de Kuzey Irak'a girmemizi mümkün kılacak "1 Mart Tezkeresi" hem siyasetçiler hem de askerler tarafından onaylanmadı.
Şimdi ise, Türkiye'nin yerine Kuzey Irak'ta Amerika ile ittifak oluşturan Barzani yönetiminin, bu bölgeyi PKK'dan temizlemesini istiyoruz.
"Bölücü terörün kaynağı içeride mi yoksa dışarıda mı" sorunsalını derinine tartışmak istemiyoruz.
Soru, "Barzani Türkiye'nin beklentilerinin ne kadarına cevap verebilir" noktasında şimdi.

Barzani'den beklentilerimiz
Mehmet Ali Birand dünkü Posta'daki yorumunda, bu soruyu şöyle cevaplamıştı:
"Beklentilerimizin listesi oldukça uzun:
- PKK'nın lider kadrosunu yakalayıp bize teslim edin.
- Sınır boyundakilerden başlayarak, Kandil'deki kampları dağıtın ve PKK'nın K.Irak'ta kamp kurmasını engelleyin.
- PKK'nın K.Irak'ta dolaşmasını, silah ve cephane taşımasını engellemek için kontrol noktaları oluşturun.
- Havaalanlarında kontrolleri artırın ve PKK liderlerinin giriş çıkışlarını durdurun.
- Türkiye aleyhinde ve PKK lehinde açıklamalar yapmayın ve Washington'un yaptığı gibi, Ankara ile sürekli istihbarat alışverişine girin...
Ancak kendi kendimize "Acaba Barzani bu beklentilerimizi yerine getirebilir mi? Hepsini olmasa dahi, yarısını karşılayabilir mi?" diye sormuyoruz. Barzani'nin sorunlarını, kendi içindeki dengeleri ve neleri yapıp neleri yapamayacağını düşünmüyoruz. Kendimizi onun yerine koymuyoruz. Barzani yukarıdaki listemizin tümünü değil yarısını dahi yerine getiremez.
Bunu yapması PKK'ya savaş ilan etmesi anlamına gelir ki, bu da Kürdün Kürdü kırması demektir. Ne gücü yeterlidir, ne de moral açıdan böyle bir eyleme hazırdır.
Buna karşılık, Türkiye'ye sınırlı dahi olsa destek verebilir. Bunun koşulu da, bizim Barzani'yi daha iyi anlamamız, küçük görmememiz, varsa ihtiyaçlarını karşılamamız ve birlikte adım atmayı kabul etmemizdir."
Ne dersiniz?
Bu durumda Barzani'ye mi, Amerika'ya mı, bu gibi durumları gündeme getiren basına mı öfkelenelim.
Mesela Diyarbakır'ın sorunlarına çözümü Erbil'de üretebilir miyiz gerçekten?