kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Ekim 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Hedef alınan bir karakol değil ülkenin bütünlüğüdür

Dilerim "Aktütün Karakolu"na takılıp, ağaçlara bakarken ormanı gözden kaçırmayız.
Gözden kaçırmamamız gereken en önemli nokta şu.
Güneydoğu Anadolu'da bölücü terörle mücadele ederken, konu bir noktanın, bir karakolun veya bir hattın savunulması değil.
Bir karakolun savunulmasındaki kronikleşmiş hatalar, tabii ki tartışılıp değerlendirilmeli.
Ancak Atatürk'ün de Kurtuluş Savaşı'nın cephelerini değerlendirirken söyledikleri, bugünün gerçeğini de yansıtıyor.
Yani "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır."
1920'lerde "Vatan" denilince "Bağımsızlık" düşünülürdü.
Bugün ise "Vatanın bütünlüğü" söz konusu.
Olaya bu açıdan bakarsanız, bölücü terörün hedefi ülkemizi bölmek ise, bu mümkün değil.
Türkiye uluslararası konjonktürü iyi değerlendirdiği, içeride de ihtirasları akıllarından daha uzun kadroların kan davalarına sürüklenmediği sürece, kimse bizi bölemez.

Gerilla savaşı
Ancak askerlik mesleği açısından önem verilmesi gereken noktalar var.
Güneydoğu'da bir konvansiyonel savaş yok. Bir "Gerilla savaşı" var.
Bu savaşta ülkemizin bütünlüğünü hedef alan bölücü teröristler, hem sınırlarımız içindeki hem de Irak topraklarındaki belirli kesimlerden destek alıyor. Bunun için "Etnik farklılıklar" kaşınarak, bölücü terörizmin siyasi ve kitlesel tabanı oluşturulmaya çalışılıyor.
Birincisi bu olguya karşı askeri mücadele yetmez. "Siyaset"in artık ağırlığını koyması ve Güneydoğu'da bölücü teröre psikolojik ve lojistik kolaylıklar sağlayan ortamın değiştirilmesi şarttır.
Askeri açıdan da gerilla savaşına uygun stratejilerin hızla oluşturulması gerekmektedir.
Örneğin uzak karakollar, savunulması güç kontrol noktaları, gerilla savaşında taktik yenilgilere sebep olur.
Sonuçta küçük bir birliğin pusuya düşürülmesi, koca bir ordunun yenilgisi gibi sunulur.

Sabit karakollar
Ayrıca unutulmamalı ki çağın konvansiyonel savaşlarında bile, sabit savunma hatlarının, hatta tahkim edilmiş bunkerlerin bile fazla kıymet-i harbiyesi yok artık.
Bunu en son 2'nci Dünya Savaşı'nda Fransızların Maginot Hattı saldırıyı önleyemediği zaman görmedik mi?
Neticede Guderian'ın tankları Kuzey'den Belçika'dan Fransa'ya girip, Maginot Hattı'nı arkadan ele geçirmediler mi?
Sabit karakollar da (outposts) önce Vietnam Savaşı'nda tartışıldı. Şimdi de Afganistan'da bunların doğurduğu zaaflar gündemde. Örneğin Afganistan'da Taliban'a karşı savaşan İngiliz kuvvetlerinin en fazla zayiatı Helmand bölgesindeki karakollarda verdiği açıklanmadı mı?
Eğer karşınızda gerilla savaşı taktiklerini uygulayan bir bölücü terör saldırısı varsa, en az bunlar kadar hareketli timlerle, özel kuvvetlerle karşı saldırınızı yürüteceksiniz.

Siyasetin sorumluluğu
Ancak bu mücadele sırasında eğer masum sivil halka karşı ayrım gözetmeksizin bölücü terörist muamelesi yapılırsa, bölücü teröre bölgede verilen desteğin artması da kaçınılmazdır.
Bunun en somut örneği önce Filipinler'de 1950'lerde Huk gerillalarına, sonra da Vietnam'da Vietkong'a karşı verilen mücadelede görülmüştür.
Eğer karakol benzeri gözlem ve kontrol noktaları oluşturacaksanız, bunları çukur yerlerde, vadilerde değil, alana hakim tepelerde, desteğin en hızlı biçimde ulaşabileceği noktalarda kuracaksınız.
Bu yazdıklarımız konuyla ilgili herkesin bildiği, sayısız kitaba ve araştırmaya konu olmuş bilgiler.
Unutmamamız gereken en önemli nokta şudur.
Güneydoğu'daki mücadelenin sorumluluğu iki yanlıdır.
"Askeri sorumluluk" kadar "Siyasi sorumluluk" da vardır.
Sorun sadece askerlerin yetki alanına bırakılsa bile siyasi sorumluluk yok olmaz.
Neticede Genelkurmay Başkanı da Başbakan'a bağlıdır.