kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Ekonomistler ve ekonomi basını sorumlu davranmak zorunda...

Ekonominin de, siyasetin de ve insan davranışlarının da şifre kelimesi "Beklenti"dir. Şu anda dünya ekonomileri, toplumlardaki negatif beklentilere dayalı olarak, olması gerekenden büyük depremler yaşamakta. Globalleşmenin temel öğesi olan her alanda sınırsız iletişim sonucu, Türk piyasalarını da negatif beklentiler olabildiğince etkilemekte.
Banka yöneticileri, holdinglerin sahipleri, büyük yatırımcılar bundan sonra ne yapmaları gerektiğini uzmanlara danışarak belirlemeye çalışıyor.
Bu çaptaki ekonomik bunalımlar sürecinde bazı mesleklerin ağırlığı artar.
Şu anda iktisatçılar (veya ekonomistler) sözleri en fazla dikkatle dinlenen meslek sahipleri.
Bu arada "Ekonomi gazeteciliği" de ekonomi yorumculuğu da olağan dönemlerden daha fazla önem ve sorumluluk taşıyor.
Bu dönemde gerek iktisatçılar gerekse ekonomi gazetecileri arasında ideolojik saplantılardan, kişisel hesaplardan, partizanlıktan uzak durmayı başaran ve hem değerlendirmeleri hem de haberleri ile, toplumu doğru bilgilendirenler, yıldız gibi parlayacaklardır.
Toplumlar şu anda ne felaket tüccarlarına, ne de gereksiz iyimserlik pazarlayıcılarına ihtiyaç duymakta.

Teori ve pratik
Girişimleri ile dev tesisler kuran, büyük servetlerin sahibi olan insanlar, maaşlarından başka gelirleri olmayan göreceli yoksul iktisat uzmanlarının akıllarına neden ihtiyaç duyar?
Bu sorunun cevabını 1912'de yazdığı "İktisat" kitabında Maliyeci Cavit Bey, özetle şöyle veriyordu:
- İktisat bilen kişi para kazanmayı da bilir diyemeyiz. Bir fizikçi, buharlı lokomotifin teorisini bilir, planını çizebilir. Ama o lokomotifi ancak bir makinist kullanabilir.
İşte şimdi hem teoriyi hem de pratiği özümsemiş, "mühendis-makinist"lerin görüşleri dikkatle izlenmek durumunda.
Toplumların beklentilerini, bunlar etkileyecek, bunlar yönlendirecek.
Özellikle emeği ile geçinen küçük ve orta ölçekli tasarruf sahipleri, "Bundan sonra nasıl davranmalıyız" sorusuna cevap aramaktalar. Bu sorular siz sayın okurlarımızdan gelen mesajlarda da ağırlıklı yer almakta.

Türk bankaları
Bu arayışlara verilecek öncelikli cevap şu olabilir:
- Türk bankacılık sistemine güvenmemiz gerekiyor. Neticede tasarruf sigortasının üst sınırı olan 50 bin YTL, sonuçta sadece bir resmi rakamdır. Buna karşı 2001 krizinde bile, batan bankalarda tasarruf hesabı olanların paraları son kuruşuna kadar sahiplerine iade edilmiştir. Sadece off-shore hesapları, bu kapsamın dışında kalmıştır. Çünkü hiçbir ülke kendi sınırları dışındaki hesaplara güvence vermiyor.
- Türkiye'deki bankaların sermayelerinin yerli veya yabancı olması bir şey değiştirmiyor. Çünkü Türkiye'deki bankalar, Türk bankacılık yasalarının ve sisteminin koşulları altında çalışan, denetlenen şirketlerdir.
- Türkiye'nin dış ödemeler dengesindeki açık devam ettiği sürece Türkiye'deki reel faizler enflasyonun oldukça üstünde bulunmak durumundadır. Bu da bankalardaki tasarrufların getirisinin, kur oynamalarına ve enflasyona karşı korunacağı anlamına gelir.

Harcamalara dikkat
- Bu arada bankalardan tüketim kredisi kullananların ve kredi kartı sahiplerinin de hesaplı olmaları şarttır. Çünkü mesela 100 bin liralık vadeli tasarruf hesabınıza yılda 14-15 bin lira faiz veren banka, sizin 100 bin liralık kredi kartı borcunuzdan 50-60 bin lira faiz almaktadır.
Bunlar konuştuğum mühendis-makinist iktisatçıların, benim de aklıma yatkın gelen gözlemleri.
Bu arada orta ölçekte tasarruflarını yurtdışındaki fonlar aracılığı ile çeşitli "kâğıtlar"a yatıranların kara kara düşündüklerine de tanık oldum.
Ayrıca bu ekonomik kriz döneminde AB'nin hâlâ "Birlik" olamadığını da hepimiz birlikte gözlemledik.