kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
9 Ekim 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Aynı anda iki krizle uğraşmanın dayanılmaz ağırlığı...

Aynı anda iki krizle uğraşmak zorunda kalmanın ağırlığı, şu anda Hükümet'in sırtında.
Bu krizlerden biri "Ekonomi" alanında.
Diğer kriz ise "Güvenlik" alanında gelişmekte...
Türk finansal sisteminin global ekonomik kargaşaya karşı dirençli bir yapıda olduğu söylendi, söyleniyor.
Ancak dış dünyadaki kredi pazarının daralması, talebin düşüşü, sermaye hareketlerinin durma noktasına gelmesi, Türkiye'yi de mutlaka etkiler.
Nitekim bu kargaşanın yansımalarını İstanbul Borsası'ndaki düşüşlerde ve döviz kurlarındaki hareketlenmede görebiliyoruz.
Yani "Bize bir şey olmaz" anlayışı ile dış dünyayı sadece izlemek yeterli değil.
Örneğin Hazine'nin ve Merkez Bankası'nın, piyasayı daraltıcı işlemlerden kaçınmaları galiba gerekli. Reel sektör zaten kredi bulmanın zorluklarını yaşarken, kamunun piyasaya alıcı olarak girmesinin galiba zamanı değil.
"Reel Sektör"ün sadece sanayi işletmelerinden ibaret olmadığını da bilmeliyiz.
Reel sektör, işçilerdir, aileleridir, emeği ile yaşayan insanlardır da.

IMF ile anlaşma
"Bankacılık sektörü" de sadece banka sermayelerinin sahiplerinden ve yöneticilerden oluşmuyor.
Bankacılık sektörü denilince tasarruf sahipleri, her çeşit kredileri kullananlar ve genel olarak "Ekonomi" girer bu kapsama.
Bu açıdan bu kargaşa dönemi aşılıncaya kadar bireylerin de harcamalarında dikkatli olmaları, kredi kartlarını kullanırken borçlanma eğilimlerini dizginlemeleri gerekiyor.
Bu arada Deniz Gökçe'nin de dünkü Akşam'da işaret ettiği noktayı hatırlatalım:
- Merkez Bankası Başkanı'nın IMF anlaşmasını ima ederek "Ülkenin bir çapaya gereksinmesi var!" demesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Piyasalar sallanırken IMF ile bir yumuşak anlaşma yapsak da çok iyi olur.
"Güvenlik krizi"ne gelirsek.
Güneydoğu'daki bölücü terör örgütünün eylemlerinin ertesinde tekrarlanan klişeleşmiş söylemlerin, artık kamuoyunu tatmin etmez noktaya geldiği ortada.
Ayrıca sorunun askeri boyutu yanında siyasi boyutunun sürekli ikinci plana itilmesinin de, dramatik yanlışları kronikleştirdiği galiba anlaşıldı.
Bu noktada iktidar partisi kadar muhalefetin de, çözüm üretimi konusunda sorumluluk taşıması gerekiyor.

Formül nedir?
Dünkü Radikal'de Cengiz Çandar'ın, CHP Genel Başkanı Baykal'ın konuşmasını yorumlayan yazısı bu açıdan önemliydi.
Bir bölümünü aktaralım:
- Deniz Baykal, "Kuzey Irak'ın terör yatakçısı olmaktan kurtulması lazım. Bir komşu coğrafya nasıl olur da bir başka ülkeye yönelik saldırıların mekânı olma halini kabul edebilir. Bu akla mantığa, sağ duyuya, komşuluğa aykırı. Bunun değişmesi lazım. İşte en önemli konu budur" diyor... Malûmu ilâm eden sözler söylemek, Türkiye'de politika yapmak sayılır oldu. Bu kadar laftan sonra Baykal'a dönüp sormak gerek: Nasıl? Irak'taki Kürt yönetimi ve Bağdat, kâğıt üzerinde kendi otoritesi altında ve egemenlik alanından harekete geçen PKK saldırılarını durduramıyor. Türkiye, ne yapmalı? Amerikan istihbarat işbirliği ile, F16'larla, Cobra'larla, sürekli hava bombardımanları ve nokta atışlarıyla, yetmedi karadan o bölgeye girerek 'temizleme harekâtı'yla karşı koymaya zaten çalışıyorsunuz. Bunun dışında ne yapacaksınız? Deniz Baykal bunun 'formülü'nü de veriyor mu?

Siyasetin ağırlığı
Olayın siyasi boyutunu Taha Akyol da çok doğru şekilde şu açıdan ele almıştı dünkü Milliyet'te:
- Terör meselesinin de genelde ülkenin de geleceği, bu ayrılık ve entegrasyon dinamiklerinden hangisinin ağır basacağına bağlıdır. Entegrasyon süreci içinde, etnik kökeni önemsemeyip vatandaşlık, din, meslek, eğitim gibi faktörlere öncelik veren milyonlarca Kürt kökenli vatandaşımız olduğu gibi, ayrılıkçı olmayan bir Kürtlük hassasiyetine sahip milyonlarca vatandaşımız da vardır. Bu vatandaşlarımızı bağrına basan, terörün tabanını daraltan politikalar hayat memat meselesidir. AKP bu bakımdan takdire layıktır.
Sayın Baykal ve Sayın Bahçeli'ye de sesleniyorum: Terörle mücadelenin en önemli unsurlarından biri, sizin de bölgeden oy alabilmenizdir! İki dip dalgasından hangisi ağır basarsa zamanla siyaseten o güçlenecektir. En önemli mesele budur.