kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Eylül 2008, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
ERGUN BABAHAN

Ergenekon davası ve Deniz Feneri

Türkiye Almanya'daki Deniz Feneri davasının sonuçlarıyla ciddi bir sarsıntı yaşadı. Yardım amacıyla toplanan paraların kişisel veya siyasi amaçlar için kullanılmış olması, toplumun geniş kesiminin vicdanında yara açtı.
Bu muhafazakar kesim için ciddi bir travmadır.
Yüzleşilmesi, üzerine gidilmesi gereken bir olay bu.
Sadece karşı suçlamalar veya iddialarla bu gelişme kapatılamaz.
İnançlı insanların bağışlarını kendi kişisel amaçları için kullanan herkes, bunun hesabını vermek zorundadır.
Bu yürütülmekte olan Deniz Feneri soruşturmasıyla ilgili bölüm.
İkinci soruşturma ise, aralarında emekli orgenerallerin, ünlü isimlerin bulunduğu Ergenekon soruşturması.
Bu soruşturmada Danıştay saldırısından hüküm giyen Osman Yıldırım'ın itirafları ile Amerika'nın İstanbul Konsolosluğu'na düzenlenen saldırının perde arkasına ilişkin ipuçları olayın boyutunun büyüyeceğini gösteriyor.
Aslında SABAH daha ilk gün soruşturmanın kilit isimlerinden biriyle görüşme yapmış ve Konsolosluk saldırısının Ergenekon koktuğunu manşetinden duyurmuştu.
Deniz Feneri davası Ergenekon soruşturmasını haklı olarak arka planda bıraktı.
Ama bırakmaması gerekir.
Çünkü Ergenekon Türkiye'de demokratik düzenin devamı ve bireylerin yaşama hakkıyla ilgili bir davadır.
Türkiye faili meçhulleri ile, aykırı seslerinin şu veya bu şekilde susturulması ile yakın tarihini oluşturmuş bir ülke.
Burada adına kontrgerilla veya Ergenekon deyin, kendilerine özel görev ve yetki vehmeden ve kamu görevlilerinin koruması altında hareket eden kimi insanların hem hakim, hem savcı hem de infaz memuru görevi üstlenip idam fermanları çıkarıp yerine getirdiğini görüyoruz.
Bu kendine çağdaş demokratik düzeni hedefleyen, hukuk devleti ilkesini yücelttiğini ileri süren bir ülkeye yakışmayan bir tablodur.
Türkiye çift yönlü bir hukuk sınavındadır. İnanç adına yola çıkıp insanları dolandırmayı hedefleyen bir yapı ile vatanseverlik adına yola çıkıp hukuk dışı yollara başvurmayı kendine hak gören yapıyı tasfiye etmek durumundadır.
Türkiye'nin çağdaş, demokratik, laik bir hukuk devleti olma yolunda ilerlemesinin önündeki en büyük engel bunlardır.
Sadece Deniz Feneri'ni görüp Ergenekon'u es geçersek veya Ergenekon'u görüp Deniz Feneri'ne hoşgörüyle yaklaşırsak, uzun vadede hukukun üstünlüğü ilkesine ihanet etmiş oluruz.
Bu ülke cemaat veya vatanseverlik adına hukuk dışına çıkmayı hoş görmekten vazgeçmeli, hangi kimlik adı altında olursa olsun, hukuk dışı yollara başvuranlardan hesap sorma dönemini başlatmalıdır.
Hukuksuzluğun, kirliliğin ideolojisi yoktur.
Sadece ideoloji veya inançları kendi çıkarları için kullanan insanlar vardır, bunlar da her koşul altında yargı önünde hesap vermelidir.