kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Mayıs 2008, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

555

Başlıktaki rakamların Türkiye'yi 27 Mayıs'a sürükleyen sürecin en önemli kilometre taşlarından biri olan gençlik eyleminin parolasıyla (555K: 5'inci ayın 5'inci günü saat 5'te Kızılay'da) hiçbir ilgisi yok. Biz İstanbul'un fethinin bugün kutlanmakta olan 555'inci yıldönümünü kastediyoruz.
İstanbul surlarının Balat civarındaki bölümünde bir mermer kitabe bulunuyor: "Fatih Sultan Mehmet Han 6 Nisan 1453'te otağını bu civarda bir yere kurdurdu."
Ne zaman o kitabenin önünden geçsek, çocukluğumuzda okuduğumuz Reşat Ekrem Koçu'nun "İstanbul'un Fethi" adlı romanından bir cümleyi anımsarız: "28 Mayıs sabahı Fatih gün doğmadan uyandı, otağından çıktı, kırlardan yükselen kekik kokusunu içine çekti. Düşünceliydi. Son bir hücum için komutanlarını toplamaya hazırlanıyordu."
Bir tarafta surlar, bir tarafta Haliç. "Kırlar neredeydi acaba" diye düşünürüz. Fatih ve fetihle ilgili son araştırmalar bu sorumuzu biraz olsun yanıtladı: Kimine göre Fatih "Otağı Hümayun"u Topkapı bölgesinde, Saint Romanos Kapısı'nın karşısında kurdurmuştu. Kimine göre yine Topkapı'da ama Millet Caddesi ile Mevlanakapı arasında bir yerde. Kimine göre ise Okmeydanı'nda Maltepe kırsalının "Menzil Taşları" denen kesiminde.
Gerek Osmanlı ve Türk, gerekse Batı tarihçileri İstanbul'un fethinin "Tarihin en önemli sayfasının çevrilmesi" olduğu, bir çağın kapanıp bir yenisinin açıldığı görüşünde birleşirler.
Bu fetihle (Batılı tarihçilere göre "İstanbul'un düşmesiyle") Avrupalılar'ın artçı şokları bugün bile süregelen bir zihinsel ve dini deprem yaşadıkları görüşünde de mutabakat var.
Ama o depremin şiddetini anlayabilmek için Yeorgios Francis ve Critobule gibi fetih sırasında İstanbul'da yaşayan Hıristiyan din adamlarının günlüklerinden tutun Papa Pie II'nin Fatih'e yazdığı ama gönderilmeyen mektubuna kadar günümüze ulaşmış belgelere bakmak gerekiyor. (Papa Pie II, 1462'de kaleme kaldığı "2'nci Mehmet'e Mektup"ta Fatih'e Hıristiyanlığa geçerse Roma İmparatorluğu tacını vaat ediyordu.)

Osmanlı'ya karşı birlik
Bin yıl boyunca 20 ulusun saldırılarını püskürtmüş, İstanbul'u 30 ordunun kuşatmasından kurtarmış Bizans'ın 1453'te tarihe karışması, Avrupa'da Hıristiyan ve Müslüman dünyaları ayıran duvarın çökmesi olarak görüldü, tarifsiz bir korku ve panik havası yarattı. Osmanlı'nın daha sonra Venedik'e ve Otranto'ya kadar dayanması bu korku ve paniği iyice kamçıladı. Ve "Türkler'i durdurmak" için bir yandan başka kıtalardaki güçlere "İmdat" çağrıları gönderme, bir yandan da Avrupa'yı birleştirme girişimlerini başlattı.
Kıta dışında müttefik arayışlarının en güzel örneğini Lizbon'da, Vasco de Gama'nın anısına inşa edilmiş Belem Kulesi'nde görebilirsiniz. Kuleye giden yolda Portekizli denizcinin seferlerinin ve keşiflerinin haritası var. Onun Afrika seferlerinin amacı şöyle anlatılıyor: "Osmanlı'ya karşı işbirliği için Rahip Jean Krallığı'yla temas kurmak." Bu Hıristiyan krallığın Afrika'nın doğu kıyılarından Etiyopya yaylalarına kadar uzanan geniş bir bölgeye hükmettiğine inanılıyordu. Vasco de Gama o krallığı hiçbir zaman bulamadı, çünkü sadece bir efsaneydi ama Ümit Burnu'nu geçerek Hindistan'a ulaşmış oldu.
Avrupa krallıklarının güçlerini Osmanlı'ya karşı birleştirme arayışları ise günümüzdeki Avrupa Birliği'nin tohumlarını attı.
Örneğin İspanyol düşünür Luis Vives 1526'da yazdığı "Avrupalılar'ın çatışmaları ve Türkler'e karşı savaş üstüne" adlı kitabında Osmanlı'ya karşı Avrupa krallıklarının birlik oluşturmalarını istiyordu. 1603'te Alman hukukçusu Johannes Althusius'un bağımsızlıkların korunduğu ama egemenlik haklarının bir bölümünün ortak kuruma devredildiği (Bugün AB modeli de öyle) federal bir oluşum önerisinin çıkış noktası da Osmanlı'nın ancak Avrupalılar'ın tek vücut olmalarıyla durdurabileceği inancıydı.
Bu arayışlar günümüze kadar geldi. Örneğin AB'nin fikir babalarından Sir Winston Churchill, Avrupa'nın birleşmesi çağrısında, sadece bir devleti dışarıda bıraktı: Türkiye!
Yani, Türkiye kendisine karşı kurulmuş bir birliğe girmeye çalışıyor. Fransa'dan Almanya'ya kadar AB'nin geniş bir bölümündeki direnişin asıl nedeni bu. Tabii hortlayan korkuların da.