kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Mayıs 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Kaynak kodları (1)

Bugün ve yarın Türkiye'nin savunma ve dış politikalarını derinden etkileyecek, hatta en az 50 yıl boyunca ulusal güvenliğin belirleyici unsuru olacak bir konuyu ele alacağız.
Meclis Genel Kurulu'nun son birleşimlerinden ikisinde (15 ve 22 Mayıs'ta) bir yasa tasarısı görüşüldü. Adı: "Müşterek Taarruz Uçağının Üretimi, Desteklenmesi ve Sürekli İyileştirilmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası ve Buna Dair Mali Yönetim Esasları Dokümanının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı."
24 sözcükle anlatılan bu yasa tasarısının ardında Cumhuriyet tarihinin en büyük silahlanması yatıyor: 10.7 milyar dolar karşılığı 100 adet savaş uçağı alımı ile 20, belki de 30 milyar doların üstünde lojistik maliyet.
2000'lerin başında ABD, bir grup müttefikiyle birlikte, o güne kadar eşi görülmemiş, 275 milyar dolar bütçeli bir savunma sanayii projesinin düğmesine bastı: "Müşterek Taarruz Uçağı" üretimi. İngilizcesi "Joint Strike Fighter" (JSF) olan proje, 2010'den itibaren hem avcı, hem de bombardıman uçağı işlevini görecek, klasik, dikey ve uçak gemisine iniş-kalkış yapabilecek "-F35" uçakları üretimini öngörüyor. Programın yüklenicisi olan "Lockheed Martin" şirketi toplam 3.173 uçak imal edecek, Türkiye bunların 100'ünü satın alabilecek. (Ayrıca 20 uçaklık opsiyonu var.) Ülkemize teslimat 2014'te başlayacak.
Radarlara karşı görünmezlik teknolojisine (Hayalet uçak) ve havadan havaya, havadan yere hareket kabiliyetine sahip olacak "F35"ler, savaş teknolojisinin zirveye ulaşacağı "Beşinci kuşak uçaklar" diye tanımlanıyor. Beşinci ve insanın kullanacağı son kuşak savaş uçakları. Çünkü ondan sonra artık pilot kabininde robotların oturacağı veya uzaktan komutayla yönetilecek savaş uçakları üretimine geçilecek.
Projeye toplam 9 ülke üç seviyede ortak oldu. İlk seviyede ABD ve İngiltere yer alıyor. Bunlar ülkenin ulusal ihtiyaçlarına göre uçağın tasarımına müdahale etme, yönlendirme hakkını elde edecekler. Ayrıca bilgiye tam ulaşabilecekler.
İkinci seviyedeki ortaklar (Hollanda ve İtalya) bilgiye kısıtlı ulaşabilecekler. Üçüncü seviyedekilere ise alımda öncelik tanınacak. Danimarka, Norveç, Avustralya ve Kanada'yla birlikte Türkiye üçüncü seviyedeki ortaklar grubunda bulunuyor.

Muhalefetin sorduğu "Ayrıntılar"
Bu teknik açıklamadan sonra Meclis Genel Kurulu'ndaki görüşmelere geçebiliriz.
Muhalefet gerçekten sıkı hazırlanmış, yani dersine iyi çalışmış, konuya hâkim sözcüler seçmişti. CHP Grubu adına TürkiyeABD ilişkilerinde uzman olan iki emekli büyükelçi, Şükrü Elekdağ ile Onur Öymen kürsüye çıktı. MHP Grubu'nun görüşlerini ise Kürşat Atılgan açıkladı.
Elekdağ ile Öymen'ı anlatmaya gerek yok ama Atılgan'ın özelliklerini kamuoyunun yakından öğrenmesinde büyük yarar görüyoruz: Havacı. Birincilikleri ve erken terfileri nedeniyle devrelerinden önce general oldu. O yüzden havacılar ondan "Süper general" diye söz ediyorlar. Hava Kuvvetleri İstihbarat Komutanlığı görevini yürütürken 2006 Ağustos'unda emekli oldu.
Muhalefet sözcüleri Türkiye'nin caydırıcılık gücüne katkı açısından Hava Kuvvetleri'nin en gelişmiş savaş uçaklarına sahip olmasını canı gönülden desteklediklerini, dolayısıyla tasarının yanında yer aldıklarını, ancak Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün "Bazı ayrıntılar"a açıklık getirmesi gerektiğini belirttiler. Merak ettikleri "Ayrıntılar"ı şöyle sıraladılar:
- Bize verilecek uçaklara projede öngörülen silahların tümü monte edilecek mi?
- Lojistik hizmeti Hava Kuvvetleri'nden uçağı üreten firmaya geçecek. Bu durum dışa bağımlılık sonucu getirmeyecek mi?
- "Kaynak kodları"na erişim hakkımız olacak mı?
"Kaynak kodları" ile uçağın ve silahlarının yazılım programları kastediliyor. Bu kodlar uçağın beynini ve refleksini oluşturuyor. Muhalefet sözcülerinin ifadesiyle, "Türkiye F-35 uçaklarını kendi operasyonel ihtiyaçlarına uyarlamasını sağlayacak yazılım kodlarını elde edemezse, sesin iki katı hızla uçan soba borusu satın almış olacak."
Özetle muhalefet "Davul bizim boynumuzda tokmak ABD'nin elinde mi olacak?" diye sordu.
Cevap, dediğimiz gibi, ulusal güvenliğin en az 40 yılına damgasını vuracak. Onu da yarın aktaralım.