kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Ocak 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

La Petite Bouffe!..

İT'S a Joke'un önünden geçerken içerden fırladı İzzet Çapa, "İlle de bendesin" diye.. City's'i geziyorum ilk kez, yanımda sevgili dostlar, Simge, Ünal ve Luzerne'den Erdal'la eşi, Hülya.. "Haber mi aldın, burada olduğumuzu" dedim.. "Seni izleyen casuslarım var" dedi, İzzet..
Karnımız da aç.. Girdik.. Tıklım.. Her İzzet yeri gibi tıklım.. Bu ülkede benim yazıma zerre ihtiyacı olmayan bir işletmeci varsa İzzet. Adamda şeytan tüyü var, açtığı yer zehir gibi çalışıyor..
Üzerinde servis tabaklarının durduğu masa boşaltıldı.. İte kaka açılan bir köşeye sıkıştırıldı. Etrafına sandalyeler dizildi, ancak öyle yer bulabildik. Bir masa kalkıyor, anında doluyor. Saat 9'da girdik, 11.5'ta çıktık, bir masayı geçin, bir sandalye boş kalmadı, tekrar tekrar..
İki buçuk saat yemek yenir mi?.. Hele de ben.. İzzet dedi, "Karışmayın.. Ben her şeyden yollayacağım.."
Önce bir yemyeşil salata geldi. Simge diyette ya.. Sonra çıtır tavuk.. Çıtır karides.. Trüf mantarlı açılış pizzası.. İsli patlıcanlı risotto.. Ispanaklı ravioli.. Yalancı mantı.. Dört lezzetli pizza.. Buğulama balık..
Saat 11'e yaklaşıyor, dostlarıma La Grande Bouffe filmini anlattım.. Sinemanın en unutamadığım filmlerindendir. Marcello Mastroianni, Michel Piccoli, Ugo Tognazi ve Philippe Noiret bir şatoya kapanıp, sevişerek ve yiyerek ölmeye karar verirler. Hepsi de harika yemek hazırlayan lezzet ustalarıdır. Şatoya her türlü yemek malzemesini ve kentin önde gelen orospularını doldururlar.. Ama daha ilk gün kadına ihtiyaçları olmadığını anlayıp yollarlar ve bir lezzet orgazmı içinde tıkına tıkına çatlayana dek yiyerek ölümü seçerler..
Filmin adı da o.. Büyük Tıkınma..
"Bizim yaptığımız Küçük Tıkınma.. La Petite Bouffe" dedim, meğer daha bitmemiş.. Harika bir biftekle kapandı yemek faslı, yanında bir elma dilim patates kızartması var, olmaz böyle şey. İzzet'e "Bundan 15 yıl önce Ertekin'le Paris'te, Bar de Theatres'de bir patates kızartması yemiştik, tadı damağımda kalmıştı. Ertekin'e 'Bunu yapan adamı bir aylığına İstanbul'a getir öğretsin, başka şey satmana gerek kalmaz' demiştim. Bu ondan da lezzetli" dedim. "Kaldır ayağını Hıncal Ağbi" demiş.. O içine konan baharat ve otlarla muhteşem lezzete ulaşan kızartmayı yapan ahçıyı Milano'dan getirmiş..
Sonra sorbe ile tatlılara geçildi.. Benim çocukluk bezem, ama meyvelerle.. Çocukluk pamuk helvam, su muhallebisinin etrafında.. Bir çikolatalı kek.. Ardından beyaz brovni.. Tanrım, nasıl lezzetler bunlar.. En son bir cheese cake kondu sofraya ki, olmaz böyle şey.. Benzeri ancak tiyatro çıkışı New York Broadway'de Sandy's'de yenir ancak..
İzzet bunu yapan şefi de Las Vegas'tan getirmiş iyi mi?..
Menüyü aldım, kapağındaki "İt's a joke/Bu bir şakadır" yazısı var ya.. a'nın önüne kesme atıp, eklememi çıktım.. İt's more than a joke!.. Bu şakadan fazla!..
Sonra İzzet'e döndüm.. "Bana yaptığın uygulamayı menüye ekle" dedim.. "İsteyen aynen böyle Küçük Tıkınma yapsın.. Adını da La Petite Bouffe koy.. Sinemanın yemek üzerine en güzel, en eğlenceli, en şaka filmine gönderme yaparak..
Çıktık..
Simge "Enfes bir lezzet ve keyif gecesiydi" dedi..
İzzet, lezzetle keyfi birleştirmiş gerçekten.. 2.5 saat nasıl geçmiş anlamadık, bir..
İkincisi.. En önemlisi.. İki buçuk saat tıkındım.. Eve dönerken midemde en ufak bir ağırlık yoktu. Başımı yatağa koyar koymaz uyudum mışıl mışıl sabaha kadar!.. İzzet!.. Sen bu ülkenin gururlarından birisin!..
Meraklısına.. Yemek için beş kuruş ödemedim. Hepimiz İzzet'in konuklarıydık. Hesap ödemeyi teklif etmem bile bu içten davete saygısızlık olurdu. Kalemlerin bir yemeğe satılabileceğini düşünenler, okurlarında o güveni uyandıramadıklarını düşünenler, yazılarına fatura fotokopileri eklemeye devam edebilirler.