kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 26 Ocak 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Ölümcül darbe

İstanbul'da dün düzenlenen Türk-Yunan İş Forumu'nda kürsüye her çıkan enerji alanındaki işbirliğinin ve KaracabeyGümülcine doğal gaz boru hattının iki ülke ilişkilerinde öneminden dem vurdu:
"Enerji arz güvenliği, enerji yollarının çeşitliliği alanlarında ortak hareket ettiğimiz sürece, bundan en başta iki ülkenin halkı kazançlı çıkacak." (Başbakan Erdoğan)
"Türkiye-Yunanistan gaz boru hattı hayati önemdeki enerji sorununa ortak çözüm üretmenin iyi bir örneğini oluşturuyor." (Başbakan Karamanlis)
"Enerjide ülkemizin stratejik konumu, Türkiye-Yunanistan-İtalya gaz boru hattıyla somutlaştı." (Odalar Birliği Başkanı Hisarcıklıoğlu)
"Karadeniz ve Hazar ortak projeler geliştirip işbirliği yapabileceğimiz çok önemli coğrafya haline geldi." (TÜSİAD Başkanı Yalçındağ)
Gerçekten de enerji arzı ve güvenliği 21'inci yüzyılın bir numaralı stratejik konusu. Savaşların (Irak, Afganistan), iç kargaşaların (Kongo, Nijer, Nijerya) ardında bu sorun yatıyor. Doğal gazı tedarikçi ülkelerden tüketici pazarlara ulaştıran boru hatları da, geçtiği ülkeler arasında barışın korunmasında belki de başlıca faktör oluyor. Özetle boru hatları için "Barış köprüleri" diyebiliriz.
Ne yazık ki, Türk-Yunan İş Forumu'nda Karacabey-Gümülcine gaz boru hattına övgüler yağdırılırken, Türkiye'den geçecek çok daha uzun bir barış köprüsüne Moskova'da belki de ölümcül darbe indirildi. Orta Asya steplerinden başlayıp Avusturya'ya kadar uzanacak ünlü "Nabucco" projesinden söz ediyoruz.
Rusya Başkanı Vladimir Putin ile Sırbistan Devlet Başkanı Boris Tadiç, Güney Akımı gaz boru hattının bir kolunun Sırbistan'dan geçmesini öngören anlaşmayı coşkuyla imzaladılar. Böylece Putin, "Nabucco"yu doğmadan öldürmeye dayalı stratejisinin son hamlesini de yapmış oldu. Bir önceki hamlesi geçen hafta "Nabucco"ya da ortak olan Bulgaristan'ı Güney Akım saflarına katması olmuştu.
Rus devi Gazprom ile İtalyan (O da "Nabbucco"da var!) ENI grubunun ortak projesi olan Güney Akım, Karadeniz'in altına 900 kilometrelik boru döşenmesini, hattın Bulgaristan'da karaya çıkıp kollara ayrılmasını öngörüyor. Kolların biri Yunanistan ve İtalya'ya, diğeri Sırbistan'a, bir diğeri de Macaristan ve Avusturya'ya uzanacak. Boru hattından yılda 30 milyar metreküp gaz nakledilecek. Maliyeti 10 milyar dolar olacak. Finansmanı hazır. En geç 2013'te devreye girmesi öngörülüyor.

Nabucco'ya gaz aranıyor
2011'de tamamlanması hedeflenen Nabucco ise 31 milyar metreküp kapasiteli olacak, yaklaşık 7 milyar dolara mal edilecek. Ama sorun şu: Ne finansman var ortada, ne de gazın nereden tedarik edileceği belli.
Kaynak olarak başlangıçta Azerbaycan ve Kazakistan yatakları öngörülüyor. Ancak Kazak (ve Türkmen) gazını Rusya bağladı. Azeriler'in üretimi ise yeterli değil.
Bir başka kaynak İran gösteriliyor. Projenin sponsoru ABD "Kesinlikle olmaz" diyor.
Mısır gazı düşünülüyor. Ama çok yetersiz.
Irak gazına umut bağlanıyor. O da doğmamış çocuğa don biçmek demek: Önce yüklü yatırımla gaz üretime alınacak. Sonra Türkiye ile Irak arasında boru döşenecek, bu hat "Nabbucco"ya bağlanacak. Irak'taki istikrarsızlık, ülkenin geleceğinin belirsizliği gibi nedenlerle bu projeye kim yatırım yapar, kim finansmanını sağlar? Haydi bu sorunlar da aşıldı diyelim; Irak'ın kuzeyindeki doğal gaz yataklarından söz ediyoruz. Türkiye, Barzani yönetimiyle uzlaşmaya, onun da ötesinde kader birliği yapmaya hazır mı?
Bir de gizli engel var: AB'nin iki lokomotifi, Almanya ile Fransa "Nabucco"ya sıcak bakmıyorlar. Çünkü Avrupa'nın gaz ihtiyacının karşılanmasında Türkiye büyük aktör haline gelirse, AB üyeliğini çelmelemekte zorlanacaklar.
İşte bu nedenlerden ötürü, "Nabucco"nun finansörlerinin isteksizliği her geçen gün artıyor. Ve Rusya dilediği gibi at koşturmanın verdiği güvenle, "Nabucco'ya artık ihtiyaç kalmadı" diyor.
Daha kötüsü AB yetkilileri de giderek bu görüşü paylaşıyorlar ya da en azından kabulleniyorlar.
Elbette her şey bitmiş değil. Ama enerji politikalarımızı ve stratejilerimizi gözden geçirmezsek, "Büyük Oyun" masasından ütülmüş olarak kalkabiliriz. Cevap bulamadığımız soru şu: Ankara bu tehlikenin ne kadar farkında?