kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Eylül 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

İyi bir his!

Gül "iyi bir şey" yaptı.
Resepsiyondu, davetti, kimi çağırıp kimi çağırmadıydı, içki var mıydı yok muydu, eşi neredeydi...
Hepsi bir yana.
"Sembol"se, bu esaslı sembol.
"Hakikat"se, esastan hakikat.
Onca birlik, beraberlik, bütünlük, bölünmezlik söylevi arasında, ülkenin bir bölgesi, kimi insanı yıllar yıllar sonra arasında "Cumhurbaşkanı" gördü.
Üstelik ayağının tozuyla.
"Köşk"e çıkar çıkmaz.
Bir açılış, bir yakınının tesislerini şereflendirme gibi sebeple de değil.
Öylesine.
Bu, oradaki insanlar için iyi bir histir.
"Birlik, bütünlük, bölünmezlik"in sembolü "Cumhuriyet'in kendisini de kapsadığı"na, "Cumhuriyet'in kendisine de ait olduğu"na, isteyen kendisinin saymaz ama, "Cumhurbaşkanı'nın kendi cumhurbaşkanı da olduğu"na, hiç olmazsa bu vesileyle insan yerine koyduğuna dair bir his.
Artık "altında" ne ararsanız arayın!
Bu hissiyata "Adalet duygusu" da diyebilirsiniz ki, pek telaffuz edilmez ama, demokrasi bir yana, "cumhuriyet ideali"nin esas özüdür.
Kendini sadece özgür hissedebilmek değil; eşit ve kardeş gibi hissedebilmek de.
Oysa, canımızın içi memleketimizi çok açıdan severiz de, sıra bu duyguya gelince, milyonlarca evladı; ama kültürel, ama (çoğunluk yahut azınlık) dini, ama etnik, ama ekonomik, sosyal, hukuki, cinsiyetçi nedenler, her an statü yokluğu veya "altta sayılması" gibi "itibarsızlaştıran, saygıdan, özsaygıdan yoksun bırakan" vaziyetler yüzünden, "adalet duygusu"nun yokluğundan dertlidir.
Halbuki, "birlik" esas gücünü kanunlardan ziyade bu duyguda bulur.
Dini, milli, etnik "doğal aidiyetler" dışında, hepsinin ötesinde bir bütünün parçası olmanın gururu, o bütünde eşit, adil, kardeşçe, insanca bir yerinin bulunduğu hissiyle oluşur ve güçlenir.
Mesele sadece "Kürt sorunu" değil.
Orada, etnik, kültürel, tarihi, ekonomik, sosyal bir çok şey üst üste biniyor belki.
Ama "gez gör Anadolu"yu; büyük kentleri...
"Adalet duygusu"nun veya şöyle diyelim, "duygusuzluğu"nun yaralarını her köşede görürsünüz.
Çaydan, tütünden buğdaya; işsizden işçiye; öğretmenden gençlere; kadınlardan, sivillerden, askerlere; yoksul çoğunluklardan dini, etnik azınlıklara.
Bu iktidar da, bir yandan "adalet duygusu eksikliği" çeken çok kesime o umudu verirken, bir yandan da çok sayıda insanı o duygudan yoksun bırakabilmenin ortasında bir yerde.
Gazetecilik ne o "umut"u abartıp diğer yaraları görmeme; ne de yaraların ve kuşkuların gölgesinde, "umut"u ihmal etme işidir.
Dün gördüğüm şu:
Bir cumhurbaşkanının, zirveye çıkar çıkmaz, Köşk'e oturur oturmaz ayağa kalkıp yola düşerek memleketin en yaralı bölgesine gitmesi; karavanayı askerle paylaşmaktan havayı yoksul halkla solumaya kadar, "alttakiler"le olması, "Adalet duygusu" açısından önemlidir.
Asıl özleri boşaltılarak, umursanmayarak dillere pelesenk edilmiş "Birlik, beraberlik, bütünlük, bölünmezlik, cumhuriyet ve demokrasi" için de çok önemlidir.
Ama şu var:
Duygular, kabarmak ile sönmek arasında uçuşan hallerdir.
Bir çocuğun başını şefkatle okşadıktan sonra dahi, sırtınızı dönüp bir daha onu asla düşünmeden, dert etmeden unutuyorsanız;
Hakikatin sert ve keskin zımparaları, duygunun son zerrelerini de kazıyıp tüketir.
Yine de, Şırnak'ta, Hakkari'de bir cumhurbaşkanı iyi bir şeydir, iyi bir histir!