kapat
27.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Kendisi çok sahnesi yok!

O Azeri türküsünün bizim aile için özel bir anlamı vardı... Özellikle ailemin kadınları, o türküyü her duyduklarında 78 Şubatı'nda terörün sokak ortasında aramızdan aldığı can için gözyaşı döktüler yaraları hep tazeymişcesine...
O zamanlar Neşe Karaböcek'ten dinlenirdi... Bu zamana kadar da pek kimse bilmezdi... Yıllar sonra "Biz bu sonbaharda buluşacaktık, bahar geldi geçti sen gelmez oldun" diye başlayan türküyü Gülay'ın o enfes yorumundan dinleyince "çok şükür abuk sabuk birinin gırtlağında heba olmamış" diye sevinmiştim... BRT'deki Damlalar'ını da bayılarak takip ettiğim için Gülay'ın İzmir'de konser vereceğini öğrenince çok sevindim. Koşa koşa gittim... Sonra koşa koşa çıktım...

Konser salonundan...

Nasıl güçlü bir yorum, nasıl gümbür gümbür bir ses ve nasıl ışıksız, nasıl soğuk, nasıl sevimsiz bir sahne performansı...

İzleyiciler bile etkilendi bu 'dipfriz' ortamından...

Konsere değil, milli kütüphaneye gelmiş gibiydiler...

Gülay'ın sahne giysisi ise aynen şöyleydi: Siyah bir pantalon, krem rengi bir triko, üzerine kırmızı bir hırka!

Bostanlı pazarına alışverişe mi gidiyor, tıklım tıklım dolu bir salonda konser mi veriyor belli değil...

Aynı özensizlik vokallerinden, olmayan sahne dekoruna kadar her köşede hissediliyor...

Hadi tüm bunlardan geçtik... Dedik ki biz buraya o güçlü sesten canım türküleri dinlemeye geldik... Fakat ilk üç türküden sonra onu da yapamadık. Çünkü Gülay vokalistlerine bıraktı yerini... Bir, iki , üç, dört parça derken en azından ben, pes edip salonu terkettim...

Arkamdan konseri kim tamamladı bilemiyorum...

İlk kez konser verdiğini söylediğin İzmir'de onca insan o salona seni dinlemek için geldi Gülay...

Vokalistlerini değil...

Bir de ne olur bundan sonra seni izlemeye gelenleri de, kendini de biraz daha ciddiye al... Ambalaj önemli değil diyorsan yanılıyorsun çünkü...

BEKARIM, YALANCIYIM!

Bekar kadınların, hele yaşları 30'un etrafında dolaşanların yalnızlığın bilinçli tercihleri olduğu yaldızlı palavralarına kimse inanmaz...

Kendileri dahil...

Ama onlar yine de konunun açıldığı her ortamda "özgürüm, mutluyum", "azıcık aşım kaygısız başım", "ben evimde beyaz slip altı, siyah çorapla dolaşan adam görmek istemiyorum, bu yüzden evlenmiyorum" teraneleriyle sözde evlilik karşıtı olduklarını dillendirip dururlar bıkmadan...

Ama yemezleeeer!

Çünkü bekarlığın erdemlerini, keyfini ve dahi kıymetini, 30'lu yaşlarındaki bekar bir kadın değil, ancak 30'lu yaşlarındaki evli bir kadın bilebilir.

Çünkü evli kadınların hemen hepsi de, "Ben öyle bir evlilik yapacağım ki herkes bunun aslında ne kadar eğlenceli ve romantik bir müessese olduğunu görecek. Bizim aşkımız bir imzayla ölmeyecek. Biz hep sevgili olarak kalacağız. Akşam yemeklerimiz de mum ışığı, yatak odamızda fantezimiz eksik olmayacak. Herkes mutlu evlilik nasıl olurmuş görecek" iddiasıyla çıkmıştır yola...

Yalnız, başlarını göğe erdirecek uzay aracı, daha yolun başında kayış kopardığı, ya da ne bileyim motor yaktığı için falan, hevesleri kursaklarında, akılları bekarlık günlerinde kalmış olarak kös kös otururlar popolarının üzerine...

Bu yüzden belki de http://www.bekarkadinlarkulubu.com ve buna benzer sitelerin müdavimleri bekarlardan çok evli kadınlar oluyor...

Gözü çöplükte, hevesi kursağında kalanlar yani...

Acıklı!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır