kapat
27.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Aylaklık hakkımı istiyorum!

İki arkadaşımla öğle yemeğindeyiz.
Biri reklamcı, diğeri finans sektöründe. İşten, güçten, sıkışıklıktan, stresten ve bayram tatilinden uzak bir adaya gidip, bir daha dönmemekten bahsediyorduk ki, şu ortaya çıktı: Çalışan kadınlar olarak, üçümüz de, "Amerikan Güzeli" filminin aynı yerine takılmışız. Stres ve sorumluluktan fenalık geçirip, her şeyi bırakan iş adamı ve aile babası Kevin Spacey'nin, hamburgerciden iş isterken, "Hiyerarşi veya ücret umurumda değil. Sadece en az sorumluluk isteyen pozisyona talibim!" dediği sahne.

Bayılmışız o repliğe!

Sonra teker teker döküldük.

Üçümüz de stresten kurtulamıyoruz. Cumartesi günleri de, üstelik kendi isteğimizle, çalışmak zorunda kalıyoruz, genellikle yorgunuz, ve hayatımızın bir döneminde doya doya yapmak istediğimiz şeyler var. Mesela:

-Öğle yemeğinde, saati kontrol etmeden tatlı ve kahve ısmarlayabilmek.

-Kuaföre acele etmeden gitmek, beklerken ikide bir saate bakıp huzursuzlanmadan, dedikodu dergisi okuyabilmek.

-Hafta ortası alışverişe çıkmak.

-Ajanda, cep telefonu, kartvizitlik, telefon rehberi gibi eşyaları evde unutabilmek ve bunu fark edince, kalp krizi geçirmemek. Hatta unuttuğunu bile fark etmemek!

-Evde oturup bütün gün kitap okuyabilmek.

-Sabah kalkıp, bugün ne yapsam diye düşünebilmek.

-Ve belki de en önemlisi, aylaklık lüksü. Dolanıp durup, oturup kalkıp, oradan oraya yatıp, tembellik yapmak. Oscar Wilde ne demiş? "Kesinlikle hiçbir şey yapmamak, dünyanın en zor şeyidir, en zor ve en entelektüel!"

Sorumluluklar, tarihler, toplantılar, iç yazışmalar trafiğinde, hiçbir şeyi kaçırmadan, herkesten hızlı koşmaya çalışarak yaşayan bizler, en gergin günlerde hayalini kurduğumuz işlerden bahsetmeye başladık sonra.

Finansçı arkadaşım bir kitapçı dükkanı açmak istiyor.

Reklamcı olan, tekel bayii hayal ediyor! "Stres yok, pazarlama yok, reklam yok. Fiyat belli, talep belli, al, sat, ne güzel" diye açıkladı sebebini!

Benim planım başka. Ben her sabah, işe giderken önünden geçtiğim sıra sıra eski eşya satan dükkanlardan bir tanesini devralmayı kuruyorum.

Özellikle güneşli günlerde, kullanılmış sehpa, lamba, ıvır zıvır satan bu adamlar, eski koltukları kapının önüne koyup, açıkhavada sürekli çay kahve içerek, etrafı seyredip, dükkandan dükkana muhabbet ediyorlar. Zannediyorum Osmanlı'dan beri, nesiller boyu aynı işi yapmışlar.

Hatta belki cumhuriyet ilan edildiğini bile bilmiyorlar!

Muhtemelen dükkanlar babadan kalma ve satışı arttırmak gibi bir hedef de yok. Daha doğrusu satış rakamları, talep ve cirolar, kader-kısmet dengesine oturtulmuş.

En yoğun günler, sabahları, bir elimde cep telefonu, bir elimde kalem, kucağımda kağıtlar, dergiler ve databankımla, birileriyle tartışarak, stres içinde bu dükkanların önünden geçerken, amcalar, güneşin altında, koltuklara yayılmış, günün ilk Türk kahvesini içiyor oluyorlar.

Kıskançlıktan çatlıyorum!

Gördüğünüz gibi, iş kadınlarının hayatı da bir gül bahçesi değil.

Sıkıntıdan patlayan ev hanımlarına bir nebze teselli olur diye yazdım.

Ve iş kadınları...

Bayramın keyfini sonuna kadar çıkarın.

Tatile gidemediyseniz sakın üzülmeyin.

Koyun kapının önüne bir koltuk.

Sabahtan akşama kadar çay içip etrafı seyredin!

Çok iyi gelecek.

ÇEKİM HİKAYESİ

Bindik bir alamete...

Geçen hafta gazetedeki yazılarımı beğenen televizyoncuların bana bir programı teklif ettiklerinden, ve bununla ilgili deneme çekimine gireceğimden bahsetmiştim.

Deneme çekimi yapıldığı gibi, program yakında ATV'de yayına giriyor!

Nasıl oldu diye sormayın, bilmiyorum!

Bu televizyoncular çok ilginç insanlar. Hele aylık dergi yapan biri için bu ritme alışmak mümkün değil. Bizde yeni bir dergi çıkarılmaya karar verilmesiyle, derginin çıkışı arasında en az üç ay olması lazımdır.

Televizyonda öyle olmuyormuş!

Yazı malzemesi çıkar diye deneme çekimine gittim. Şöyle yap, böyle yap, bir hikaye anlat dediler. Yaptık.

Aman bir iltifatlar, bir övgüler. "Müthiş bir yetenek, doğal bir fotojeniklik, ses harika, konuşma fevkalbeşer, kamera sizi sevdi, doğuştan starsınız", daha neler neler...

Programın yönetmeni şu, makyözümüz bu, kıyafetler bilmemnereden diye, arka arkaya ünlü isimler sayıp sarhoş ettiler mi beni...

Hiç niyetim yok ama, belli ki eğleneceğiz.

Eh, arkadaşlar, eş dost da teşvik ediyor.

"Kem küm, ben ne yapacağım tam olarak?" derken, kabul etmişim!

Sanıyorum ki, üç beş ay hazırlık yapacağız.

"İki hafta sonra yayındayız" demesinler mi!

Bununla da kalmadı, ahbap olduk, anlatıyorlar: "Falanca da ünlü olmadan bizle deneme çekimi yapmıştı. İnanamazsınız ne kötüydü. Sesi çıkmıyor, heyecandan titriyor, yetenek yok. Biz, tabii, doldurmak için "Süpersin, müthişsin, doğuştan starsın diyoruz ama..."!

Buyrun cenaze namazına.

Yani, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete.

Hem yazacağım, hem oynayacağım. Bakalım beğenecek misiniz!

YOGACILAR BURAYA!

Söz verdiğim üzre, bana e-posta gönderen yoga merkezlerini ve özel yoga hocalarını bilgilerinize sunuyorum:

* Planet Health Club (0212 257 26 36)

* Sağlıklı Yaşam Derneği (http://www.sahajayoga.org/turkey)

* Fizyomed (http://www.fizyomed.com)

* Yogaşala (www.yogasala.com )

* Erol Yurderi (erolyurderi@superonline.com)

* Sibel Arkun (0216 410 74 35-4 hat)

Nirvananızla aranızda bir köprü olabiliyorsam, ne mutlu bana!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır