kapat
27.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

"İmla Kıvaluzu"

Hayır! Yukarıdaki başlıkta hata yok... Daha doğrusu hata var da, bilerek yapılmış bir hata bu. Hikaye şöyle: Geçen gün e-postama bir resim düştü. Bir imla kılavuzunun kapak fotoğrafıydı bu. Ancak kitabın adı "İmla Kılavuzu" yerine "İmla Kıvaluzu" şeklinde yazılmıştı. Tatlı bir espriydi doğrusu. Ancak bu esprinin kendisi yanlıştı! Nedenini anlatayım...

İmla kılavuzu ne işe yarar? Tabii ki kelimeleri doğru yazmaya. Ancak doğru yazılışını kılavuzu bakarak yazmadan önce o kelimenin varlığını bilmemiz gerekir. Hani yazmaya çalıştığımız kelime hakkında herhangi bir fikrimiz olmazsa, zaten o kelimeyi yazmaya kalkışmayız.

Yani önce "yol gösterici" anlamına gelen "kılavuz" kelimesinin varlığından haberdar olmamız gerekir. Ondan sonra da bunu doğru olarak yazmamız...

Ancak dikkatinizi çekerim: Ben eğer "kılavuz" diye bir kelimenin varlığını biliyorsam ama bunu "kıvaluz" biçimde yazıyorsam; bunun adı "tashih"tir. Cehalet nedeniyle değil, dalgınlıkla meydana gelmiş bir hatadır. Tashih, doğrusunu bilmemize rağmen hata yapıp bir kelimeyi yanlış yazdığımızda ortaya çıkar. Zihnimiz biraz daha açık olsa, biraz daha dikkat etsek o hatayı yapmayız.

Halbuki imla kılavuzlarının asıl işlevi; "karıştırdığımız", "öyle mi yazılırdı, yoksa böyle mi" diye tereddüde düştüğümüz zamanlarda yardımımıza koşmalarıyla ortaya çıkar.

Örneğin bugün birçok kişi kelimeyi "mütevazi" diye yazıyor. Halbuki "tevazu sahibi insan" anlamına gelen bu kelimenin doğru yazılış biçimi "ı" harfiyledir, yani "mütevazı" diye yazılması gerekir. Eğer tereddüde düşerseniz, "Acaba bu kelime 'ı' ile mi yoksa 'i' ile mi yazılıyordu" diye düşünürseniz... O zaman hemen imla kılavuzuna bakarsınız.

İmla kılavuzunun varlığı dalgınlığa çare değildir. O nedenle de yukarıda sözünü ettiğim espri hoştur ama aynı zamanda da boştur.

Şimdi konuyu biraz daha derinleştirelim...

Bugün bazı yaşlı köşe yazarları "dil polisliğine" soyundular. (Bu tabirden hiç hoşlanmıyorum ama hem kendileri, hem de onları göklere çıkarıp, "üstat" filan diyen cahiller kullanıyor) İyi de yaptılar. Çünkü gerçekten saçma sapan, dilimizin içine eden şeyler yazılıyor gazete ve dergilerde.

Ancak bu yazarların çok ciddi bir "ideolojik" sorunları var. Şöyle: Onların zihninde bir "Doğru Türkçe" tanımı yer alıyor. İlk bakışta, "Ne zararı var" diyeceksiniz. Öyle ya, madem Türkçe'nin doğrusunu kullanmak istiyoruz; o halde "Doğru Türkçe"nin ne gibi bir garipliği olabilir?

Ne var ki kazın ayağı öyle değil. Çünkü toplum sürekli değişiyor. Hayatımıza yeni nesneler ve daha da önemlisi yeni ilişkiler giriyor. Peki bunları nasıl ifade edeceğiz?

Şimdi "yeni ilişkiler" dediğim şeye bir örnek vereyim. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Türkiye'de de insanlar daha kısa kelimeler kullanmak istiyorlar. Yani kelimeleri ve deyimleri kısaltmak bir eğilim... Ayrıca eski anlatımları, yeni durumlara uydurmak da bir eğilim...

Geçenlerde bir eğlence yeri (Taksim'deki Roxy) tarfından çıkarılan mini dergiyi okuyordum. Birisi orada "Hava soğuktu, katkatlarımı giydim" diye yazmıştı. Ne demek istediğini hemen anladım: "Kat kat giyindim" demek istiyordu.

Peki aradaki fark nedir? Kat kat giyindim ile, katkatlarımı giydim arasında nasıl bir fark var? İlki eski. Soğuk havalarda birkaç ince şeyi üst üste giyerler. Ancak böyle giyinmenin tek amacı vardır: Kendilerini soğuktan korumak. Peki "katkatlarını giymek" ne anlama geliyor?

Eğer "grunge", "punk" ve "clubber kültürü" gibi tarzlardan haberiniz varsa, bunun anlamını hemen kavrarsınız. Çünkü bir clubber kat kat giyinirken gelişigüzel hareket etmez. Belli bir renk uyumu (ya da uyumsuzluğu) arar. O bir tarzdır. Bir stildir. Soğuk bir gecede bara, kulübe giderken öyle giyinir de... Mesela yine soğuk bir günde iş görüşmesine giderken öyle giyinmez. Belki yine üst üste bir şeyler giyer ama bunu "katkatlarımı giydim" diye anlatmaz; bildiğimiz eski anlatım biçimine başvurarak "kat kat giyindim" der.

İşte dil polisleri bunların arasındaki farkı anlamazlar. Çünkü onların zihninde, yukarıda da belirttiğim gibi, "Doğru Türkçe" diye bir kavram vardır ve "katkatlarımı giydim" şeklinde bir anlatımın o kavramda yeri yoktur.

Sözlüklere ve imla kılavuzlarına baktığınızda da "katkatlarını giymek" diye bir fiil yoktur. Ancak o sözlük ve imla kılavuzlarını hazırlayanların da zaten sözünü ettiğim kültürlerle de bir alakası bulunmaz. Bu tip anlatım biçimleri o kitaplara 10 yıllar sonra girer.

Bir örnek daha veriyim. İnsanların kelime ve deyimleri kısaltma eğiliminde olduğunu söylemiştim. Bir köşe yazarı "Her zaman tıklım olan bir bar" diye bir cümle kurmuştu geçenlerde. Bunun üzerine dil polisleri plastik coplarını salladılar: "Ona öyle demezler. 'Tıklım tıklım olan bar', derler." Ben o cümleyi kuran yazarı tanıyorum. Deyimin 'tıklım tıklım' biçiminde olduğunu adı gibi bilir. Peki niye öyle yazdı?

Çünkü orada bir kere 'kısaltma' prensibi çalışıyordu. İkinci olarak da bu bir konum almaydı: Eğer barın tıklım tıklım olduğunu söylerseniz, o barla "içeriden" bir ilişkiniz yok demektir. Yani o barın doluluğunu "dışarıdan" gözlüyorsunuz. Barın müdavimi değilsiniz. Bir barın hep "tıklım" olduğunu söylemek ise o bara gidenlerle aranıza bir mesafe koymadığınız anlamına gelir. Yani "içeriden" konuşuyorsunuz. Ancak bir dil polisi bunu anlayamaz, kavrayamaz, hissedemez. Çünkü o hem yaş ve kültür icabı bunu farkedemez, hem de "Doğru Türkçe"ye çakılıp kaldığı için vaziyeti çakamaz!

İşte bu nedenle imla kılavuzlarına ve dil polislerine karşı ben kuşku beslerim. Ve daima şu soruyu sorarım: Hata ya da hata gibi gözüken bir dil kullanım biçimi nereden kaynaklanıyor? Dalgınlık mı? Cehalet mi? Yoksa yazıyı kaleme alan kişi yeni bir şeyi mi anlatmaya çalışıyor?

Unutmayın: Eğer dil polislerine kalsaydık Ece Ayhan gibi bir şair varolamaz, "Bakışsız bir kedi kara" gibi bir dize kurulamazdı!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır