kapat
10.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Ne sağcıyız ne solcu futbolcuyuz futbolcu...

Futbol'un politikası olduğuna göre, politikanın futbolu niye olmasın? Futbol dünyasıyla politika dünyası arasında büyük benzerlikler var. İkisi de sonunda halk kitlelerinin nefeslerini tutarak izledikleri, rakip takımlarının maçı kazanma mücadelesi değil mi? Futbolda da politikada da oyun zaman zaman dürüst oynanıyor; zaman zamanda gözün gözü görmediği bir kör dövüşüne dönüşmüyor mu? İkisinde de aklıbaşında taraftarlar soğukkanlılık önerirken, gözü dönmüş fanatikler ortalığı birbirine katmıyor mu? İkisinde de oyunu oynayanlar parsayı götürürken, izleyenler nasihat almıyor mu? Politikada da futbolda da, dürüst bir oyun sağlamaya çalışan hakemlerin, anası avradı, kendi cinslerine karşı eğilimli oldukları sürekli olarak gündeme getirilmiyor mu?

Öyleyse neden politika bu kadar içiçe olduğu futbolun daha geniş kitlelerce izlenen gösteri biçimine dönüşüp kendini yenilemesin ki?

FUTBOL ÇİN İCADI
Ülkemizde her an herşey yasaklanabilir ama futbolun yasaklanabileceğini, stadyumların kapısına kilit vurulabileceğini hiç düşünebilir misiniz? Gerçi olmamış değil; ülke işgal altındayken halkın biraraya toplanmasından korkanlar futbol karşılaşmalarını yasaklamışlar..

Dünya tarihinde de örnekleri var. Futbol karşılaşmaları eski çağlarda, zaman ya da oyuncu sayısı kısıtlaması olmadan yapılıyordu. Bir köy halkı öbür köy halkına karşı, topu tekmeleyerek, yumruklayarak hedefine götürüyordu. Karşılaşmalar günlerce sürüyor, bir çok cana mal olarak, köylerden kasabalara yayılıyordu... 1349 yılında III. Edward futbol yüzünden ülkesinde çıkan karışıklıkları durdurabilmek için, futbolu yasakladı. Futbol da tıpkı politika gibi, ne kadar çok yasaklanırsa o kadar çok ilgi çekiyordu.. Bütün yasakların daha çok merağı kışkırttığı doğrulanıyor böylece..

Bugün yeşil sahalarda oynana benzeyen futbolu tarihte ilk olarak Çinliler'in oynadığını biliyoruz. İmparator Jül Sezar da bir futbol delisi; iki ayağını da çok iyi kullanan bir oyuncu. Neron yalnızca bir ayağını ustaca kullanabiliyormuş... Arenalarda aslanlara attığı Hıristiyanlar "Biz buraya ölmeye geldik, ölmeye.." diye bağırırlarken Neron da onlara "Cim cim dal dal dal, Hıristiyan Hıristiyan al al al" diye yanıt veriyormuş.. Çin'de Ming hanedanı futbol meraklısı, bugünkülere benzeyen meşin top ilk onlarda görülüyor.. Aristofanes ve Shakespare oyunlarında futboldan sözediyorlar.. Birçok papanın Vatikan'da, eteklerini ve elbiselerinin kollarını sıvayıp, kardinallerle top peşinde koştuğu biliniyor.

Kimi de futbolu yerden yere vuruyor, Eduardo Galeno muhafazakar aydınların futbola bakışını şöyle anlatıyor: "Her şeyiyle futbola inanmış olan halk kitleleri, kendilerine yakışan bir şekilde ayaklarıyla düşünmeye başlar ve bilinçaltlarında tatmin olurlar. Bu aşamada hayvansı içgüdüler insan mantığına hakim olur, cehalet, kültürü ezer ve böylece ayak takımının istediği gerçekleşmiş olur."

Yine Galeano'ya göre solcu aydınlar da futbolu, "yığınların gücünü azalttığı ve devrimci güçlerini başka yöne kanalize ettiği için" aşağılarlar. Oysa İtalyan Marksist düşünür Antonio Gramsci şöyle diyor: "Açık havada ortaya konan insan sadakatinin krallığıdır"... Kimine göreyse, "rekabete dayanan serbest piyasa düzeni başarıya ulaşmak için, haklı ya da haksız her yolun denenmesine izin vermektedir. Profesyonel futbolda vicdana, ahlâki değerlere yer yoktur."

Köln takımının bir dönem çok ünlü olan oyuncusu Paul Steiner şöyle buyurmuş: "Ben para ve yıldız için oynuyorum; rakibimse paramı ve yıldızımı elimden almak için oynuyor. Bu yüzden kazanmak için her yolu denemekten çekinmem." Arjantin'in büyük futbol yıldızlarından Carlos Bilardo maçlarda büyük ustalıkla yaptığı çirkin hareketleriyle ünlü. Bilardo elinde gizlediği iğneyi rakip takımının oyuncularına batırdıktan sonra "Ben bir şey yapmadım.." dermiş..

Görüyorsunuz politikayla futbol ne kadar içiçe ve benzer iki kültür..

Kötü futbol gibi kötü siyasette içi karartıyor.. İnsanlar artık tekdüze siyasetten ve siyasilerden bunaldı, sıkıldı, hafakanlar bastı. Çağımız show-business, eğlence endüstrisi çağı olduğuna göre ve televizyonlarda en çok futbol karşılaşmaları izlendiğine göre, niçin Meclis görüşmeleri de futbol kadar keyifle ve merakla izlenecek hale getirilmiyor? Halkımızın oy verdiği desteklediği, seçtiği, maaşlarını, ödeneklerini, bütün sülalelerinin sağlık masraflarını karşıladığı, sürekli birbirleriyle tepişmelerini, itişmelerini izlediği vekillerini, kuralları saptanmış dürüst bir oyunda izlemek hakkı yok mu? Bence en kısa zamanda Meclis salonu bir futbol sahasına dönüştürülürse ülkenin bütün sorunları kısa zamanda hallolur; üstelik politikayla ilgilenmeyen genç insanlar da ilgilenmeye başlarlar. Sonra, milletvekilleri de partiden partiye geçerken hakları olan gerçek transfer ücretlerini de açıkça alırlar; transfer olacak milletvekilinin de bonservis ücreti de partisine ödenir; böylece partilerin hazine yardımına gereksinimi de ortadan kalkar. Ayrıca Meclis'te ülke sorunları için yapılacak karşılaşmalar naklen, yayınlanırsa bundan da bir gelir elde edilir, eh saha kenarına, oyuncuların formalarına alınacak reklamlar, sponsorların katkıları... sonra partiler doğal olarak piyasaya kendi parfümlerini sürecekler, bayrak, takke, fular satışından elde edilecek gelirler de var... Hem bu değişiklikten sonra vekillerinde durumu iyice düzelecek, gelirleri artacak, ek iş olarak bakanlıklarda dosya takip etmekten kurtulacaklar.. Çalışan iyi performans gösteren, geceleri barlarda pavyonlarda dolaşmayan, form tutup sürekli gol atan futbolcular gibi davranan milletvekillerinin durumları iyice parlak olacağı için halkın bir yarısı çocuğunu okutmaktan vazgeçip futbolcu yapmaya çalışırken öbür yarısı da milletvekili yapmaya çalışır ki, bu da siyasete ilgiyi arttırır.. Böyle bir değişim liderler sultasının da sonu olacaktır ister istemez.. Seçilen kişinin meclis sahasında performans göstermesi gerekecektir. İşe yaramayan, performansı düşük oyuncuyu hangi teknik direktör takımda tutar..

HALK MAÇI KAZANIR!
Demek ki artık lider canının istediğini seçtiremez. Aslında böyle bir uygulama liderlerin de işine gelecektir. Artık seçilenler en önemli toplantılar da bile Meclis'e uğramama alışkanlıklarını sürdüremezler. Hangi konu için maç yapılacaksa önceden antrenmanlara gelecekler, takım oyunu oynayabilmek için liderlerden taktik alacaklar. Böylece muhalefet ve iktidar takımları, halkın futbolu politikadan daha büyük bir ilgiyle izlediğini bilincinde olarak, işi ciddiye almış bir şekilde maça çıkar, kim yenerse, o konuda onun dediği dedik, hakeminde öttürdüğü düdük olur! Ancak bu şekilde huzura, refaha ve uyuma kavuşuruz.

"Peki, ya muhalefet ve iktidar önemli bir konuda halkın yararını gözönüne alır da anlaşırsa, ya uyum sağlanırsa, ya maça gerek kalmazsa ne olur?" diyorsanız, ben de derim ki "O zaman halk kırk yılda bir kere de olsa maçı kazanmış olur." Futbol yirmi iki şortlu oyuncunun topa duydukları aşkı onu tekmeleyerek açığa vurmaları değil mi? Eh politikacılarımız da demokrasiyi ve cumhuriyeti niye bu kadar tekmeleyip, aralarında yuvarlıyorlar sanıyorsunuz?

Aşktan...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır