Dün sabah Sheraton'daki sabah kahvaltısında, Devlet Bahçeli'ye "tam kırk soru" soruldu.
"İlk soru" Derviş'le ilgiliydi.
"İkinci soruda" da Derviş vardı.
Üşenmedik, "her Derviş sorusunda", not defterimize bir "çizik" attık. Kahvaltı sona erince saydık.
"Dokuz çizik" vardı.
Galiba medyanın en ilgi duyduğu konu "Derviş... Derviş-MHP ilişkileri... Bahçeli ile Derviş'in aralarının nasıl olduğu."
NETLİK
Bahçeli, daha ilk soruya yanıt verirken "koalisyon adabı" dedi.
"Uyum" dedi.
"Net olalım" dedi.
"İlke" dedi.
İkinci soruyu yanıtlarken "koalisyon kültüründen" bahsetti.
Yine üşenmedik, Bahçeli'nin konuşmasındaki "bazı kavramlarla" ilgili olarak, defterimize "çizik" attık.
Bahçeli 22 defa "net olmaktan" sözetmiş.
20 defa "uyumdan."
18 defa "koalisyon kültüründen."
16 defa "şeffaflıktan."
Öyle anlaşılıyor ki...
Bahçeli'nin "siyaset etme anlayışında" en çok öne çıkan özelliği "netlik... Sözü evirip çevirmemek... Orada farklı, burada farklı konuşmamak... Uyumlu olmak."
AVRUPA BİRLİĞİ
Devlet Bey "ne sorulduysa, yanıtladı."
Bazı soruya "kısa" yanıt verdi.
Bazısına "uzun."
Ancak "en uzunu" yirminci soruya verilen yanıttı.
Soru "AB ile ilgiliydi."
Bahçeli, yanıta "şu sözle" başladı:
- Net olalım!..
"En uzun yanıtı" şöyle özetleyebiliriz:
- AB'ye girmeyi samimiyetle istiyoruz... Ama Türkiye'nin temel çıkarlarını göz ardı etmemek kaydıyla.
Daha sonraki sorulara yanıt verirken de Devlet Bey yine "AB'den" bahsetti. Gözlemimiz o ki, Bahçeli'nin ajandasının "en önemli konusu" AB.
GÖNDERME
Kahvaltı "öğleye kadar sürdü."
Ve uzun kahvaltıda Bahçeli zaman, zaman isim vererek ya da vermeyerek "ortaklarına" göndermelerde bulundu.
"Taş" desek, değil.
"Sitem" desek, değil.
"Eleştiri" desek...
O da değil.
Bu nedenledir ki "gönderme" deyimini kullanıyoruz.
"Konusuna" gelince...
Bahçeli "büyük bir nezaketle" ama "kesin bir kararlılıkla" ifade etti ki:
- Konularımızı öncelikle koalisyon liderleri olarak, kendi aramızda konuşalım... Ve üçümüz eğer bir karar aldıysak, bunun da arkasında duralım.
Anlaşılıyor ki...
Devlet Bey'in "en rahatsız olduğu husus" içerde varılan mutabakatların, dışarı çıkınca orasından, burasından delinmesi.
SEÇİM
Kahvaltıda "bir hususa daha" dikkat ettik.
Bahçeli'nin "en az konuştuğu" konuya.
O da "seçim" konusu.
Ve gördük ki...
Devlet Bey "2004'ten önce seçim olmayacakmış gibi" sakin.
Ancak...
Yarın seçim olacakmış gibi de "dikkatli... Hazırlıklı."
İğneyi kendimize...
TBMM Başkanı sık sık milletvekillerini uyarır:
- Sayın üyeler... Lütfen Genel Kurul salonunda cep telefonu ile konuşmayınız.
Ama "bu uyarıya çok kişi kulak asmaz."
Medya da sık sık milletvekillerini eleştirir:
- Genel Kurul'a girerken neden cep telefonlarınızı kapatmıyorsunuz?
Bu eleştiriyi de "pek kimse dikkate almaz."
Dün, Devlet Bey'in verdiği kahvaltıda "ne oldu" biliyor musunuz?
Sık sık "cep telefonları" çaldı.
Çalan telefonlar "Devlet Bey'in... Ya da arkadaşlarının" telefonları değildi.
"Bizim tarafın" telefonlarıydı.
Yani "davetlilerin."
Yani "medyanın."
Kimi arkadaşımız "yan dönerek" telefonla konuştu, kimi "yere eğilerek", kimi de kulağındaki telefonu "avucuyla gizleyerek."
Bu olay "bizlere yakışmadı."
HA GAYRET!
Geçen cumartesi Almanya'da bir toplantı vardı. Stuttgard yakınlarında Schwabisch Gmünd kasabasında. Bir sivil toplum örgütünün (Württemberg Türk Dernekleri Koordinasyon Kurulu) düzenlediği toplantının konusu şuydu:
- Avrupa'da bir Türk üniversitesi kurulmalıdır.
Bu konu, "çok önem verdiğimiz" bir konu.
Ve her geçen gün "bu fikir güçleniyor... Taban buluyor."