|
|
 |
Susurluk'un elleri ve bacakları
Doğrusu, Susurluk skandalı ertesinde "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" diye kampanya yürüten medyanın önceki günkü Yargıtay kararını da davul çalarak sabah akşam tekrarlayacağını sanıyordum. Yanılmışım.
Halbuki, Yargıtay, Susurluk çetesinin doğrudan "hukuk devletini" bütünüyle ortadan kaldıracak bir "tehdit" olduğunu şöyle vurguluyor:
"Terörle mücadele adı altında da olsa, bir hukuk dışı örgütlenmeyle, devletin meşru güçleri gibi güç kullanarak, yürürlükteki yasalar yerine, kendi güç ve kuralları ile sözde yasalar oluşturmak, devleti hukuk devleti olmaktan çıkarır.
Bu koşullarda da güçlünün sözünün geçtiği, nerede başlayıp nerede sona ereceği belli olmayan, her türlü yasadışılığın egemen olduğu bir sistem oluşur, hukuk kuralları yerine korku ve kaygı geçerli olur.
Bu durum bir Anayasa ve yasa ihlalinin ötesinde tam hukuk ihlali niteliği taşır, hukuk devletinin bütünüyle ortadan kalkması sonucu doğuracağı göz önüne alındığında da mahkemenin sanıkları TCK 313'e göre mahkum etmesinde bir isabetsizlik yoktur."
***
Yargıtay, Susurluk çetesinin "kapsama alanını" ise şöyle tanımlıyor:
"Susurluk kazasında ölen Mehmet Özbay sahte kimlikli şahsın, yurt dışında uyuşturucudan mahkum, yurt içinde ise katliam sanığı olarak aranan Abdullah Çatlı olduğunun anlaşılması, aracı kullanan Emniyet görevlisi, araç sahibinin de milletvekili olması karşısında, söz konusu kazanın ilk değerlendirme de dahil, olayın derinliğine devlet içini de kapsayacak şekilde çok yönlü araştırılmasını gerekli kılmıştır. Bu bağlamda yapılan soruşturmalar, ulaşılan bilgi ve belgeler, olayın arkasındaki bilgilerin çözülmesinin güç, karmaşık ve duyarlı makamları ve görevlileri de kapsayacak ölçüde olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Mahkumiyet verilen sanıklar dışındaki kimi görevliler ile bunlara yardım edenlerin yargı önüne çıkarılmaları görevi, devletin yetkili organlarındadır."
Yargıtay'ın tespitini, eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Yardımcısı Hanefi Avcı, Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadede şöyle somutlaştırmıştı:
"Çetenin siyasi kolu ve başında bulunan kişi Mehmet Ağar, polis içindeki ayağı İbrahim Şahin'dir. MİT'teki bağlantısı Mehmet Eymür ve Durhan Fırat olan çetede Korkut Eken de bu ekibin sivil ayağını oluşturur. Askeri kanat içindeki sorumlusu da Jandarma Tuğgeneral Veli Küçük'tür."
Nitekim, dünkü gazetelerde DSP'li miletvekilleri Ali Arabacı ile İsmail Aydınlı'nın Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ın da yargılanması için girişimde bulunduğunu okuduk.
***
Yargıtay Kararı, ta İttihat ve Terakki'den beri "vatanseverlik" paravanı altında burayı bir "iç sömürge" mantığı ile yönetmek isteyip çökertenlerin robot portresini de, Susurluk çetesinin "faaliyetlerini" sıralayarak gözler önüne sermekte...
Resmi görevlilerin kumarhane işleticileri, uyuşturucu kaçakçıları, katliam hükümlüleriyle nasıl kendi çıkarlarını gözeterek çeteleştiğini anlatmakta.
***
Bu kararın açıklandığı gün, Susurluk çetesinin çok önemli bir bölümünü oluşturan "Yüksekova Çetesi Davası" da Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nde görüşüldü. Diyarbakır 4 No'lu DGM'si "halen firarda olan emekli binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, üsteğmen Bülent Yetüt ile itirafçı Kahraman Bilgiç'in de aralarında bulunduğu 13 sanığı çete kurmak, gasp, bombalama suçlarından 25 yıla mahkum etmişti." Bakalım onun sonucu ne olacak?
***
Susurluk çetesi mi güçlü yoksa "hukuk devleti" mi, göreceğiz. Hukuk devleti "kendini bütünüyle" ortadan kaldırmaya yönelen bu örgütlenmeyi, devletin içindeki tüm el ve bacaklarıyla sergileyip cezalandırabilecek mi, yoksa kendisi yarı mefluç bir halde durumu idare etmeye mi çalışacak?
|
|
|
|
