Bu gün cumartesi, tatil günü... Elbet "kadın mastürbasyonlarının türleri" üstüne bir yazı, dünkü Radikal'in tüm ilk sayfasını ayırdığı "mevcut özgürlüklerin de kısıtlanmakta olduğu" saptamasından daha çekici...

"Özgürlük" kavramının tanımlamasını, kim ne kadar yapabiliyor ve Türkiye'de uygulanmakta olan "kamu hukuku içeriği"nin, çağdaş hukuk kriterleriyle ne ölçüde bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda, kimin ne kadar billurlaşmış bir bilinci var ki; Radikal'in çektiği "Özgürlüğün son günleri" manşeti bir şahmerdan gibi insin kafasına?..

Cinsellik gibi bir doğa güdüsü, beyinsel bir gelişmişliğin meyvesi olan hukuk'a, her zaman bin basar mıknatıslı bir konu olmakta...

Kadınlarda mastürbasyon türleri...Yahut, Avrupa Birliği'ndeki "düşünce özgürlüğünün hukuksal çerçevesi"ne uyum sağlama bahanesiyle değiştirilen, TCK'nın 159-312. maddeleriyle, TMY'nin 8. maddesindeki değişikliklerin getirdiği yeni kısıtlamalar...

Meclis Adalet Komisyonu'ndan geçen tasarı, yasalaştığı takdirde; ifade özgürlüğü bakın nasıl daralıyor ve bakın neleri söylemek suç oluyor:

1- Temel fıkraları anlatmak... Bir bölge halkını aşağılamak anlamına da gelebileceği için....

2- "Türkiye'de herkes vergi kaçırır. Sadece saf insanlar vergi öder" türü eleştiriler yapmak... Bir cürmü övmek ve kişileri kanuna uymamaya teşvik etmek anlamına da gelebileceği için...

3- "Hükümet vergileri çarçur ediyor, devlet topladığı vergileri yerinde harcamıyor. Bu hükümet beceriksiz. Maliye, bordroluları yoluyor" gibi siyasal eleştiriler... Devletle hükümetin manevi kişiliğine hakaret suçlamasına "neden sayılabileceği" için... V.s..

Ve Radikal şu öneride bulunuyor:

"En iyisi, 'Türk, öğün, çalış' ve 'Allah devlete, millete zeval vermesin' dışında, içinde 'Türk', 'devlet' ve 'millet' geçen cümle kurmamak"

Ankara'nın, AB'ye uyum sağlamak için düşünce ve ifade özgürlüklerinde ne gibi değişiklikler yapmakta olduğunu özetlemek yerine; acaba "kadınlarda mastürbasyon türleri" üstünde mi dursaydık?..

Diz kapaklarından hafif kıvrılmış olarak, azıcık açık iki bacak arasının ortasına giden, kıvrılmış orta parmak...

Milliyet'in manşeti de tüyleri diken diken ediciydi. Liseli bir kızın, gizli bir çığlığına çekiyordu dikkati:

"İntiharı düşünüyoruz"

Aklıma Voltaire'in bir dizesi geldi:

"Umut kalmayınca, intihar görev olur"

Bulunduğu sıkıntılı durumdan çıkma umudunu yitirmek...

Varlığını ve enerjisini bütünleştirebileceği bir amaçtan yoksun olmak...

Zaman zaman amaç olarak, mesleki bir kalite yerine; örneğin evrensel kalitede bir "deniz ticaret hukukçusu" olmak yerine; "zengin" ve "şöhretli" olmak gibi, kişiliğini üstün gösterecek amaçlara özlem duyulsa bile... Böyle bir amacı gerçekleştirecek ortam ve birikimlerden yoksun olmak...

Erkek arkadaşla cinsellik ve eğlence dışında; ekonomik güvenceleri de olan, sürekli bir hayat limanı yaratamamak..

Gelecek konusunda da rotasız kalmak; evlenmek konusunda da havada kalmak... Ve yitirilmiş bir aşktan sonra, erkeklere karşı sürekli kuşku duymak ve sadece yalnız kalmamak için arkadaşlıklar kurmak..

İşçi sınıfı gibi, burjuva sınıfından da yoksun kalmış bir toplumda; burjuva taklidi yapmayı, çağdaşlık için yeter bir "imaj" sanmanın sıkıntı ve bedelleridir bunlar...

Bir evde kuşaklar boyu en az 150 yıl oturulmadan..

Anadilini en az 5 bin kelimeyle konuşmadan..

Para'nın "donmuş enerji" olduğu ve ancak bir üretim, yahut servis alanında; kendi harcadığın enerji karşılığında, elde edilebileceği bilincine varmadan..

Yılda adam başına düşen ortalama kitap harcama biriminin, 500 dolar olma yerine; 2 dolar olduğu bir toplumda..

Zordur, kendilerine bir çıkış yolu bulamayan gençlerin; eğleniyormuş gibi havalı görünümler, arkasındaki ruhsal durumları...

Biraz biyografilere merak sarsalar; örneğin Edgar Allan Poe'nun, yahut Charles Dickens'n, yahut Maksim Gorki'nin yaşam öyküleriyle azıcık ilgilenseler; belki değişiverir görüş açıları ama...

Neyse... "Kadın mastürbasyonlarının türleri" de, konu olarak fena değildi hani...