kapat
17.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Adalet Bakanlığı

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün, cezaevlerindeki yeni düzenlemeler ve ölüm oruçlarıyla ilgili açıklamaları farklı tepkilerle karşılaştı.

Adalet Bakanlığı, ülkenin birkaç açıdan yaşadığı geçiş süreci içinde en ağır görevleri yürütmek durumunda kalmıştır. Değişimin bir yanında bugünkü eskimiş, çağdışı kalmış "mevzuat"ın hızla yenilenmesi vardır.

Adalet Bakanlığı'nın son dönemde gösterdiği performans bu açıdan çok önemlidir. Koalisyonun el kol bağlayan koşullarının yanında; siyasi karar mekanizmalarını sürekli olarak sıkıştıran korkular, tedirginlikler ve önyargıların arasından sıyrılarak birçok temel yasanın çağdaş içeriğe kavuşturulması kolay bir iş değildir. Medeni Kanun değişikliği çok önemli bir örnektir. Adalet Bakanı Türk, bütün önyargı engellerini aşarak Türkiye'nin çağdaş bir Medeni Kanun sahibi olmasını sağlamıştır.

Siyasetle terörü karıştırmak
Türkiye'nin yaşadığı sıkıntılı dönemlerin yarattığı korku ve tedirginliklerden son kalan bir miras da terör suçlarıyla düşünce suçlarının ayrılamaması, hatta en demokratik protesto haklarının bile ayırt edilememesidir. Gençlerin tepki, hatta öfkelerini anlayışla karşılayamayan, siyaset ile terörü ayıramayan bir toplum kendinden bile korkan güvensiz bir toplumdur. Ne yazık ki Türkiye böyle ağır dönemler yaşamıştır.

Meclis'te pankart açarak siyasileri protesto eden gençlere, Manisa'da duvara yazı yazan çocuklara terörist muamelesi yapılması sağlıklı bir toplumun işi değildir, olamaz.

Adalet Bakanlığı'nın kendi sorumluluk alanına giren hemen tüm konular, uzun yılların birikimiyle kangrene dönüşmüş konulardır. Neredeyse bütün yasaların elden geçirilmesi bir yana, adalet çarkının hâlâ ağır işlemekte oluşuyla birlikte gerçek anlamda bir "yargı bağımsızlığı" sorunu taş gibi ortada durmaktadır.

Hikmet Sami Türk'ün devraldığı "kangren"leşmiş yaralardan biri de kuşkusuz cezaevleri olmuştur. Cezaevlerinin ne durumda olduğunu, devlet tarafından nasıl bir düzene terk edildiğini herkes çok iyi bilmektedir.

F tipi cezaevlerinin kurulmasının ve bunlarla getirilen yeni düzenin cezaevlerinde tekrar her türlü çete egemenliğini yok edeceği bellidir. Diğer cezaevlerinin ıslahı ve L tipi adı verilen ve her tutuklu ve hükümlünün geceyi tek başına geçireceği organizasyon konusunda da önemli adımlar atılmaktadır.

Yapılabilecek olan yapılmalı
F tipi cezaevleri bazı yasa dışı siyasi örgütlerin özel hedefi haline gelmiştir ve ölüm oruçları gibi, hiçbir insanın onaylayamayacağı korkunç bir eylemin konusu olmaya devam etmektedir. 50'ye yakın insan bu eylemler nedeniyle hayatını kaybetmiş, birçok insan da bir tür bitkisel hayata girmiştir. Böyle bir eylem tarzının onaylanması mümkün değildir.

Adalet Bakanlığı, haftada 5 saat gruplar halinde serbest görüşme imkânı sağlayan son önerisini hemen uygulamaya başlayacağını ilan edebilir. Bu imkânın çağdaş cezaevi infaz yöntemleri içinde yer aldığını kendileri de ifade etmektedirler.

Adalet Bakanı Türk, dört barodan gelen "üç kapı üç kilit" önerisinin uygulanmasının neden mümkün olmadığını açık şekilde anlatmaktadır. Haftada 5 saat serbest görüşme imkânının hemen yürürlüğe sokulmasıyla ölüm oruçları hemen sona ermeyebilir. Ama yapılabilecek olan yapılmış olacak ve Bakan Türk'ün bu girişimi de kamuoyundan gereken desteği bulacaktır.

Ölüm oruçları da bitsin ve o korkunç görüntüler de tarihte kalsın.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır