kapat
17.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Hangi yürek?

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün bir grup gazeteciyle "ölüm oruçları"nı tartıştığı gecede kopan fırtınalar bağlamında, hadisenin özüne dönük birkaç satır...

Öncelikle...

Bu anlamda zaman tünelinden bir anektod...

Bundan yıllar öncesi Hindistan'ı yeniden yaratan büyük devlet adamı Gandhi, açlık grevindedir.

Bunun nedeni de ülkesindeki Budistler'le Müslümanlar arasında devam eden kanlı soykırımdır.

Gandhi'nin doğup büyüdüğü topraklar, bir kanlı iç savaş dramına sahne olmaktadır.

Ordu ve polis bu durum karşısında acz içindedir. Devleti yönetenler giderek büyüyen bu kanlı çılgınlığa karşı hiçbir şey yapamamaktadırlar

ÖLÜM ORUCU

Gandhi, işte böyle bir ortamda açlık grevine girer. "Yarattığım güzelliğin yıkılmasını görmek istemiyorum" der.

Gün geçtikçe gazete manşetleri de değişmeye başlar Artık gazetelerin haber sayfaları kanlı halk çatışması ve iç savaş görüntülerinden ziyade Gandhi'nin yürüttüğü ölüm orucu haberleriyle dolup taşmaya başlar.

Artık bütün Hindistan Hatta, bütün dünya Gandhi'yi konuşmakta ve O'nun bu eylemini tartışmaktadır.

Gandhi'nin böbrekleri çalışmaz hale gelir. Devleti yönetenler, çeşitli dinlerin önderleri O'na gelerek adeta yalvarırlar.

"Hindistan'da çok güzel günlerin geleceğini" söyler ve "Bu güzellikleri göremeden ölemezsin" derler. Gandhi, onlara kulak asmaz. Açlık grevini sürdürür.

Artık vücudundan hayat belirtileri giderek uzaklaşmaktadır. Dünya'nın çeşitli yerlerinden aydınlar, devlet adamları O'na gelerek ricada bulunurlar Fakat faydası olmaz!..

SESSİZ ÇIĞLIK

Ve...

Gandhi'nin açlık grevi öylesine büyür ki, din çatışmaları, intikam ateşi karşısında...

Devletin güvenlik güçleri acz içinde kaldığı halde Gandhi'nin sadece sevgiye, barışa dayalı sessiz çığlığı sonuçta galip gelir. Taraflar Gandhi'nin önüne gelirler ve çatışmayı durdurduklarını bildirirler.

Tüm ülkede iç savaşın, din çatışmalarının ve kanın durduğu yönünde güvendiği dostlarından kanıt aldıktan sonra Gandhi, bir bardak su içer.

"Az sonra sevgili dostumla biraz ekmek de paylaşırız" diyerek, açlık grevine son verdiğini açıklar. İşte o sırada kızgın bir Hindu öfkeden titreyerek Gandhi'nin kucağına bir ekmek parçası atar.

"Artık yiyebilirsin. Memnun ol. Çatışma bitti. Ama benim çocuğumu kim geri getirecek? Müslümanlar benim küçücük oğlumu öldürdüler. Benim acım nasıl dinecek?" diye sorar.

Gandhi'nin yanıtı şöyle olur:

"Ben sana bunun yolunu göstereyim. Müslümanların senin çocuğunu öldürdüğü yaşta, sizinkilerin ana babasını öldürdüğü bir Müslüman çocuğu al ve evlat edin. Eğer kendi öz çocuğun sağ olsaydı ona nasıl bakacak idiysen, bu Müslüman çocuğuna da öyle özen göster.

Onu yetiştir!

Kendi dini olan İslami inançlarını sürdürmesini ve ibadetini sağla. İşte senin içindeki öfkeyi ve intikam ateşini söndürecek olan yol budur."

Hindu bu sözler üzerine gözleri yaşararak, Gandhi'nin önünde diz çöker. Kendisini öfkeli sözlerinden, fevri çıkışından dolayı affetmesini ister.

EN GÜÇLÜ SİLAH

Ki...

Gandhi, bu eylemi sırasında bir insanın kullanabileceği en etkili silahı kullanmıştır...

"Sessiz çığlığı" ile dünyaya en insani mesajı vermişti...

Hiç kimsenin karşı çıkamayacağı haklı bir tepkiyi seslendirmişti...

Çünkü, bu silahın içi iyilik dolu bir yürekten gelen sessiz çığlıktan başka bir şey değildi...

Ya F tipi cezaevleriyle ilgili yürütülen...

Ölüm orucu kampanyalarıyla ilgili de aynı şeyler söylenebilir mi?

Sanmam!

Bu eylemi yapanların neden kamuoyundan destek görmediğini oturup ciddi ciddi düşünmeleri gerekmez mi?

Göz göre göre tazecik fidanların solmasına, soldurulmasına hangi yürek dayanır...

Geçen yıl, devletle, ölüm orucu tutanlar arasında, aracılık yapmak isteyen bazı "köşe yazarı aydın"lar ortaya çıkmıştı...

Şimdi onlardan bazıları "Neden bakan üç kapı üç kilit önerisini kabul etmiyor?" diye feveran ediyor.

Niye kabul etsin ki!..

Anlamıyorum...

7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile sohbet ederken, bir gün bana hiç unutamayacağım şu sözleri söylemişti:

"Siz gazeteciler bu gibi konularda korkuyorsunuz. Aman teröristler beni öldürmesin diye, içinizde bazıları gerçekleri ortaya olduğu gibi koymuyor. Ya da koyamıyor. Bir insan canından endişe edebilir. Bu son derece doğal bir şeydir. Anlarım, ama, sırf beni öldürmesinler diye, ülkenin geleceğini ilgilendiren konularda yalan yanlış şeyler yazmalarını affedemem!"

Bende 7. Cumhurbaşkanı'na, Özal'ın saldırıya uğradığı gün söylediği sözleri hatırlatıp, "Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır, onun için korkacak bir şey yok. Tüm insanlar ölümlüdür" demiştim...

Bu bakımdan...

Bir yerlerden korkarak, gerçeği tahrif edenlere, devletin terör örgütüyle pazarlık yapmasını isteyenlere...

Avrupa'daki F tipi cezaevlerinin kapısından dahi içeri adım atamayanların, Türkiye'de koparttıkları yaygarayı anlamak mümkün değil!


hr noshade size="1">
<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır