kapat
10.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Erdoğan'sız AK Parti

Anayasa Mahkemesi'nin kararı "sürpriz" değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın siyasi "kısıtlama"sının, bugünkü yasalar açısından geçerliliği onaylanmıştır. Yine bugünkü yasalar açısından; eğer Erdoğan tekrar, başka yollarla genel başkan yapılırsa da, hukuki tartışma sürecek ve mesele yine Anayasa Mahkemesi'ne gelecektir.

Hukukçuların ağırlıklı yorumuna göre, bu kararla Erdoğan'ın genel başkanlık yolu fiilen kesilmiş olmaktadır. Aynı şekilde; yine Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu'nun ilgili maddeleri uyarınca eğer Erdoğan ilk seçimlerde milletvekili adayı olursa, Yüksek Seçim Kurulu'nun bu adaylığı iptal etmesi gerekmektedir. Karışık hukuki tartışmalar sürecektir ama kesin olan nokta, Anayasa Mahkemesi kararının, Erdoğan'ın yolunu kesmiş olmasıdır.

AK Parti ve Erdoğan, bir "zorlama" denemişler, sonuç alamamışlardır.

Erdoğan'ın 'liderlik' serüveni
Siyasi partilerde genel başkanlık "sorunu" ortaya çıktığı zaman tekrarlanıp duran boş tekerlemeler vardır. "Bizim için sorun değildir, bu görevi yürütebilecek çok sayıda nitelikli arkadaşımız vardır..." gibi sözler, inanılmadan söylenip durulur. Elbette her partide çok sayıda nitelikli insan vardır, ama genel başkanın, sözü ve icraatıyla o partiyi en iyi temsil edecek insan olmasının yanında, "liderlik" niteliklerine de sahip olması gerekir.

Tayyip Erdoğan'ın liderlik niteliklerine ne ölçüde sahip olduğunu gösterecek bir siyasi geçmişi olmamıştır. Ancak 7 yıl önce belediye başkan adayı olduğu andan itibaren kendi seçimine yönelik olarak o ışığı vermiştir. AK Parti'nin muhafazakâr sağın, şu andaki en "tercih" edilir partisi olmasındaki önemli etkenlerden biri de kuşkusuz Erdoğan'ın kendisidir. "Muhafazakâr", "inançlı", "mücadeleci" sıfatlarına zaman içinde "açık sözlü", "delikanlı" gibi sıfatların eklenmesini sağlamıştır.

Muhafazakâr kitle Erbakan'dan "yorulmuştur." Erbakan ve ekibi hem seçmenini yormuş, hem kendisi yorulmuştur. 28 Şubat sürecinde de, bu kadro Türkiye'yi yönetme "ehliyetine" sahip olmadığını göstermiştir.

Büyük çoğunluk ikna olmadı
Erbakan'dan umudu kesen kitlenin ikinci durağı, 1999 seçimi öncesinde teröre tepkinin yanında "dini temaları" çok bol kullanan MHP olmuştur. Üç yıla yaklaşan ünlü koalisyon döneminde MHP'nin de "fikir" olarak ülkeyi yönetme ehliyetinin çok uzağında olduğu ortaya çıkmıştır.

Bu koşullarda, Tayyip Erdoğan'ın genel başkanlığındaki AK Parti'nin muhafazakâr kesimi "kucaklayan" ya da bu kesime "umut veren" parti konumuna ulaşması kolay olmuştur.

Buna karşılık Tayyip Erdoğan ve ekibi, sürekli olarak "ben değiştim", "biz değiştik" demelerine rağmen, çok geniş bir kesimi "takıyye" yapmadıklarına inandırmış değillerdir. Muhafazakâr kesim, bu kadronun "gerektiği kadar" değişime uyduğuna inanmış olmasına rağmen ülkenin yüzde 75'inin kuşku ve kaygılarının yok olduğunu söylemek mümkün değildir.

Erdoğan'sız AK Parti'nin, kendisine yönelmiş görünen seçmen üzerinde eski "hava"sını sürdürmesi zordur. "Uzaktan kumanda" sisteminin herhangi bir siyasi örgütte kısa süreler için mümkün olabildiğini bugüne kadarki deneyimler göstermektedir.

Diğer yandan, yine bugüne kadarki deneyimler de göstermiştir ki, "mağdura ilgi daha çok olur" teorisi hep boşa çıkan bir beklenti olarak kalmıştır.

AK Parti'nin Erdoğan'sız kalması, muhafazakâr kesimde yollarını bulmuş gibi görünen suları da karıştıracaktır.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır