kapat
10.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Türkiye, kendi sanal aleminde şatolar kurar

iskambilden...

Türkiye, 23 Nisan'da ilk okul çocuklarının Cumhurbaşkanı, Başbakan, Vali olmaları gibi; oldum bittim kendi sanallığı içinde yaşayan; sevimli, ama alabildiğine sakıncalı bir ülke...

"Onlar-biz" ayrımıyla, çağın evrensel kriterlerinden kendini bir güzel soyutladıktan sonra; kendi sanal aleminde -kendine göre- Hollywood'unu da kurmuştur. Broadway'ını da, Cafe-bar'larını da, gece kulüplerini de...

Kendine göre medyası da vardır, operası da, kayak merkezleri de, tatil kentleri de...

Sadece parası dünyada geçerli değildir; bir de, içerdeki kazanç kaynakları saydam değildir.

Ve bütün bu sanal alem; kademeli olarak 2 milyon aileye göre biçimlenmiştir. Yani 68 milyon nüfusun, sadece 10 milyonuna göre...

"Onlar-biz" ayrımı süre dursun; "onlar" gibi tüketme özeniyle, "onlar"ın dünyasında keyfetme özlemleri, sanıldığından daha yaygındır.

Çağın evrensel kriterlerinden kopuk, böylesi sanal bir dünyanın değnekçi başıları da; Hazine'den geçinenlerin üst kademeleriyle, siyasetçi kadrolarıdır.

1950'den sonra, İsmet Paşa'nın muhalefete geçtiği yıllarda, eski Meclis'deki grup odasında kendisine:

- Neden Ankara'yı başkent yaptınız, diye sormuştum.

Çünkü Ankara başkent olur olmaz, Ankara'daki arazi sahipleri de bir anda zengin oluvermişlerdi.

İsmet Paşa, bire-bir konuşmalarında, asla demagoji yapmayan bir saydamlıktaydı. Bana:

- Senden yana olanlara bir şeyler vermezsen, neden senden yana olsunlar ki, demişti...

"Senden yana olanlara bir şeyler vermezsen, neden senden yana olsunlar ki" kuralı, bugün dahi geçerlidir. Ve Türkiye'nin kendi sanal dünyasındaki gizli-açık talancılığın siyasal sustasını oluşturmaktadır.

Bu nedenle de, Türkiye'nin arazi talanıyla, kredi talanına dayalı sanal alemi; küreselleşme süreciyle sanıldığından daha çok çelişmektedir.

Bazen neler neler geçmez ki aklımdan... Son yüzyıllık basın özetlerinden yapılacak alıntılar, yayınlansa haftada bir...

Örneğin Enver Paşa'yı kimlerin övdüğü..

Yahut Lenin'le Frunze'yi kimlerin övdüğü..

Yahut Hitler'i kimlerin övdüğü vs.. Parça parça yeniden getirilse gündeme...

Ve son 70 yılda silah alımlarına kaç milyar dolar ödendiğiyle, bu silahların miyadının ortalama ne kadar sürede dolduğunun bir dökümü yapılsa..

Bir de son 70 yılda Devlet Bankaları'ndan alınıp, geri ödenmemiş olan kredilerin dökümü..

Geçmişi tazeleyen böylesi bir yayın, ilgi görmez mi acaba kamuoyunda; yani hiç değilse 1 gazete alan 2 milyon aile kesiminde?

Bazen böyle şeyler geçer aklımdan...

Laf ola beri gele, işte...

Bazen de ünlü siyasetçiler geçer aklımdan... Siyasetçi olmasalar, neyle geçinirlerdi acaba, diye düşünürüm...

Sizce neyle geçinirlerdi?

Bir gün yine İsmet Paşa'yla konuşurken, eski Maliye Nazırı Cavit Bey'den söz açılmıştı. İsmet Paşa:

- Kendisini ikaz etmiştim. Bir çiftlik al, gözlerden uzaklaş, demiştim. Dinlemedi. Arkadaşlar ona ceza yaptılar, astılar, demişti.

Hüseyin Cahit de, Cavit Bey'in haksız idam edildiğine inananlardandı. İki buçuk yaşında yetim kalan oğlu Şiar'a sahip çıkmış, kendi soyadını vermişti Şiar'a..

"Onlar-biz" ayrımıyla, kendisini çağın evrensel kriterlerinden soyutlamış olan Türkiye, kendi sanal aleminde yaşayıp gitmeye alışmışken; kendi gerçek geçmişiyle hesaplaşmayı göze alabilecek bir gücü gösterebilir mi?

Hiç sanmıyorum...

Ancak saydamlaşma süreci ortaya koyacaktır, Türkiye'nin hangi hipnozlarla kimler tarafından nasıl kullanıldığını...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır