kapat
10.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Beklentiler ve çoklu denge

Enflasyon beklentilerinin para programında öngörülenin üstünde seyretmesinin ekonomiye etkilerini incelemeye devam ediyoruz. Konunun önemini ne kadar vurgulasak azdır. Çünkü 2002 yılı büyüme hızının temel belirleyicisi enflasyon beklentileri olacaktır.

16 Ağustos 2001 tarihli yazımızın başlığı "Çoklu Denge" idi. Daha sonra Nobel iktisat ödülünü alan eski Dünya Bankası başekonomisti Joseph Stiglitz'in İstanbul Bilgi Üniversitesinde verdiği konferansın ardından yazmıştık.

Merkez Bankasının son yayınladığı 2002 para programında "çoklu denge" kavramının tam da bizim arzuladığımız şekilde kullanıldığını sevinerek gördük. Böylece konuya tekrar dönme fırsatını bulduk.

Esaslar ve beklentiler
Ağustos ayında döviz kurunda balon oluşmuştu. O nedenle her ekonomi için büyük önem taşıyan bir ayırımı hatırlatma ihtiyacını duyduk. Bu kez aynı sorun enflasyon beklentileri ile karşımıza çıktı.

Bir yanda ekonominin objektif gerçekleri vardır. Bunlara ingilizcede "esaslar" (fundamentals) denir. Öte yanda ise ekonomik aktörlerin şu yada bu şekilde oluşturdukları beklentiler vardır. Bu ikilinin karşılıklı etkileşimi ekonomiyi dengeye taşır.

"Esaslar" sözcüğü ile neleri kastediyoruz? Bütçe dengesi, cari işlemler dengesi, tasarruf-yatırım dengesi ve parasal büyüklüklükler makro "esasları" oluşturur. Buna ek olarak rekabet koşulları, kamu yönetimi etkinliği, finans kesiminin durumu gibi mikro "esasları" sayabiliriz.

Her ekonominin nihai belirleyicisi yukarıda sayılan objektif eğilimleridir. Ancak, eğer beklentilerle esaslar arasında büyük bir fark mevcutsa, kısa dönemde ilginç bir durumla karşı karşıya kalırız.

"Esasların" sağlam ama beklentilerin kötümser olduğunu düşünelim. Bu takdirde ekonominin "kötü" bir noktada dengeye gelmesi ihtimali yüksektir. Halbuki aynı esaslar ile beklentiler iyimser olsa, ekonomi "iyi" bir noktada dengeye gelebilecekti.

"Çoklu denge", aynı "esaslar" ile beklentilere bağlı olarak biri iyi diğeri kötü iki farklı dengenin mümkün olması haline denmektedir. Yaz aylarında "kötü" beklentiler "kötü" dengeye yol açmıştı. Enflasyon beklentileri bugünkü yüksek düzeyini koruduğu takdirde 2002 yılında da aynı şey olacaktır.

Enflasyon ve büyüme
Önce "iyi" dengeye bakalım. Enflasyon beklentilerinin program hedefi yüzde 35'le tutarlı olduğunu varsayalım. Bu durumda gerçekleşen enflasyon Merkez Bankası'nın hedefine uygun çıkacaktır.

Dolayısı ile para politikasını sıkmaya ve faizleri yükseltmeye ihtiyaç kalmayacaktır. Demek ki iç talep o oranda canlı seyredecek ve ekonomi planlandığı şekilde yüzde 4 ve üstü büyüme düzeyini tutturabilecektir.

Ya "kötü" denge? Enflasyon beklentilerinin bugünkü gibi yüzde 50 ve üstünde kalmaya devam ettiğini düşünelim. Bu durumda fiili enflasyon Merkez Bankası'nın hedefinin üstünde seyredecektir.

Hedefin üstünde enflasyon Merkez Bankası'nı para politikasını kısmaya ve faizleri yükseltmeye mecbur bırakacaktır. İç talep o oranda artmayacağından büyüme hızı hedeflenen yüzde 4'ün altına inecektir.

Sonra ne olur? Talepteki düşüş üreticilerin zam yapmasını zorlaştıracaktır. Dolayısı ile enflasyon Merkez Bankasının arzuladığı düzeye gerileyecektir. Ama bu arada büyüme daha düşük düzeyde gerçekleşmiştir.

Bir hususa özellikle dikkatinizi çekerim. Her iki dengede de enflasyon Merkez Bankası'nın hedeflediği gibi yüzde 35 çıkacaktır. Ama birinde büyüme yüksek, diğerinde büyüme düşüktür. Bilmem anlatabildim mi?



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır