kapat
26.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Sende mi Doğan Hızlan?..

Haberi Londra'da okudum.. Hürriyet birinci sayfasından müjdeliyordu (!)..

"Failatün failün bitti!.." Dehşet içinde kaldım.

Milli Eğitim Bakanlığı'nda, yuvarlak kafalarında sivri zeka taşıyan bir takım adamlar, köklü değişiklikler yapmaya karar vermişlerdi.. Bunların başında da, Edebiyat dersleri geliyordu.. Hem de, yüce Atatürk'ün adı, çok ucuz bir demogoji ile işe karıştırılıp, sanki devrim yapılıyormuş gibi..

Lise 2 ve 3'te okunan edebiyat tarihi kaldırılacak, Divan edebiyatı tarihe karışacak, çağdaş edebiyat okutulacaktı..

"Yarın kıyamet kopar" derken içimden, gazetenin içinde Doğan Hızlan Üstadın yazısına rastladım ve asıl o zaman yıkıldım.. Hızlan değişikliği savunuyordu.. "Vay be" dedim, içimden.. "Vay be.."

İngiliz Milli Eğitim Bakanlığı bir karar alsa ve "Artık Shakespeare, Goldsmith, Keats okunmayacak. Bunların hem dilleri eski, hem de artık çağdaş yazarları ve şairleri okumamız gerek" dese, Doğan Hızlan süngü takar, "Allah!... Allah!.." diye İngiltere Adasına, bir karşı Haçlı, pardon Hilal seferi düzenlerdi..

Ya da Fransız Milli Eğitim Bakanlığı "Boaudlaire, Verlaine, Rimbaud ile gençlerin kafası karışmasın.. Sadece bugünün şiirini öğrensinler" dese, Hızlan elinde pankartlar Beyoğlu'na fırlar, gençleri, Fransız mallarını boykota çağırırdı.. Ya da ben onu öyle tanıyordum..

Vay anasını.. Vay anasını Sayın Okurlar!..

"Melali anlamayan nesle aşina değilim" demeyeceğiz artık..

Merdivenlerden ağır ağır çıkmayacağız, arkamızda güneş rengi yapraklar bırakarak..

Ve de artık "Dönülmez akşamın ufkunda" da olmayacağız..

"Suya versin bağıban gülzaru, zahmet çekmesün

Bir gül açılmaz yüzün teg, verse bin gülzara su!.." diye fısıldamayacağız, sevgilimizin kulağına..

"Bin gül bahçesine su verse bahçıvan, senin yüzün gibi bir gül daha açılmaz, boşuna uğraşmasın" demeyeceğiz yani..

"Bi şehr-i Stanbul ki, bi mislü behadır,

Bir sengine yekpare acem mülkü fedadır"

diye, kasım kasım kasılmayacağız, İstanbul'u anlatırken öyle mi?..

Yazım yanlışlarım olabilir Doğan Ağabey.. Kelime yanlışları da.. Lütfen düzelt.. Liseden beri kırk yıl geçti.. Aklımda kaldığı kadar yazdım..

Bir milleti yok etmek istiyorsanız, tarihi ve sanatı ile bağlarını kesin yeter..

Efendim Orhan Pamuk, Buket Uzuner, Pınar Kür, Ayşe Kulin, Sevgi Soysal, Selim İleri, Adalet Ağaoğlu okunacakmış..

"Okuma" diyen mi var gençlere.. Bunların kitaplarının hepsi, raflarda dizi dizi duruyor.. Çoğu zaten best seller.. Almayan da gider, alır okurlar..

Amma..

"Ey pay-ü bend-i dam-ı gehü kaydu namu neng,

Ta key hevayı, dehr-i bi direng" diyen Baki'yi okuyabilmek, anlayabilmek ve bu iki satırdaki edebi özelliği kavrayabilmek için mutlak okul, mutlak öğretmen, mutlak yardımcı gerek.. Ve de bunlar artık kitapçılarda satılmıyor.. Edebiyat kitapları da olmasa, yok olur giderler..

Öğrenciye edebiyatı, öğrenciye okumayı sevdirdin mi, bugünküleri ders diye okutmaya koymaya gerek yok.. Sokağa çıkın.. Her dükkanda, her rafta bulacağınız kitapların, edebiyat tarihlerinde, kitaplarında işi ne?..

Üstelik hele bakalım, onlar, Fuzuli, Baki, Nef-i, Nedimler gibi yüzlerce yıl kalmayı başarabilecekler mi?.

Doğan Ağabey beni öldürdü!..

Onu artık, Bach, Beethoven, Mozart değil, Mahsun ve Sibel Can dinler ve yazarken göreceğim herhalde.. Çağdışı kalmış papyonu yerine de, benden ödünç birkaç eşarp isterse, şaşmam!.

Türküm, doğruyum!..
Beş öğretim yılı boyu, her sabah boğazımızı yırtarcasına haykırdık, çocukluğumuzda.. Ne de gurur duyardık okurken.. Son şeklini bilmiyorum. Bizimki şöyleydi:

"Türküm, doğruyum, çalışkanım.

Yasam, küçüklerimi sevmek, büyüklerimi saymak,

Yurdumu, ulusumu, özümden çok sevmektir.

Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun!.."

Milli Eğitim Bakanlığı, şimdi bu andı da yavaş yavaş yok etme kararı almış.. Haftada bir okuyacaklarmış çocuklar bundan böyle her sabah değil..

Sonra da tümü ile kaldıracaklar..

Neden?..

Numaracı Cumhuriyetçiler itiraz ediyorlar ya "Türk" sözcüğüne.. Ellerinden gelse, Osmanlı'da olduğu gibi yasaklatacak, kullananı mahkum edecekler..

Buradaki Türk sözcüğünün etnik bir deyim olmadığını boşuna anlatmaya kalkışmayın.. Anlamazlar.. İşlerine gelmez..

"Ne mutlu Türküm diyene" sözünü, ırkçı diye yorumlamak işlerine gelir.. Anayasanın "Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür" derken, ayrılıkçılık değil, tam tersine "Rum, Ermeni, Laz, Çerkes, Kürt diye ayrımcılık yapmayın, bizler ayni vatanın, ayni pasaportu taşıyan eşit vatandaşlarıyız" anlamına geldiğini kabullenmek istemezler..

Fransız Fransızdır, onlar için.. Korsikalı, Basklı, Norman, ya da başka şey değil.. İspanyol ispanyol, İtalyan italyan, Yunanlı yunanlı, bünyesinde her renkten 172 millet barındıran Amerikan da Amerikan'dır.. Ama Türkiye'de Türk'e türk demek ayıptır, yanlıştır..

Kürt asıllı Türk, Çerkes asıllı Türk lafı bile batar onlara..

Bu yüzden ilkokul çocuğunun güne "Türküm" diye başlamasından fena halde rahatsız olurlar..

Yıllardır, açık, gizli bu andın değiştirilmesi, kaldırılması için tezgahlar kurdular.. Sonunda başarmışlar.. Bir yandan milleti edebiyatından koparacak, öte yandan, Ulusal Andı, sırf Ulusal diye unutturacaklar ve kına yakacaklar..

***
Ben çocukluğumdan beri, bir noktada itiraz ettim bu anda.. Saygı bölümüne..

Büyükler sayılır da, küçükler sayılmaz mı?..

Saymadığın, saygı göstermediğin birine, saygıyı öğretmen çok zor olur..

Çocuklar da, doğdukları andan itibaren sayılmalıdır..

Anne ve baba evlatlarını, öğretmen, öğrencisini saymak zorundadır, sevmese bile..

Sevginin ve saygının küçüğü büyüğü yoktur.

"Küçüklerimi korumak, herkesi saymak" olmalıydı, doğru cümle, bence..

Bir masal!..
Pygmalion'dan beri, en sevilen masaldır, bir kadın yaratmak hikayeleri..

Acemi Prenses'te, bir prenses yaratılıyor, iyice masalsı olsun diye..

Ama ne şirin, ne tatlı bir masal gidip görmek gerek..

Julie Andrews, gençlik yıllarımın harika oyuncusu idi.. Hele müzikallerde.. Ona nasıl aşıktım.. Burada, anneyi de değil, nineyi oynuyor.. Ama ne nine?.. Cami de yerinde, mihrap da.. Nasıl görkemli, nasıl güzel..

Amerikan liselerinden birinin, zamane genci, çirkin, huysuz kızı, meğerse Andorra, Monaco benzeri bir prensliğin tek varisi değil miymiş?.

Kraliçe Julie Andrews, Amerika'ya geliyor, o ana kadar herşeyden habersiz 15 yaşındaki torununa kim olduğunu söylüyor ve mucizeler başlıyor..

İşini bilen bir imaj ustasının elinde kız önce baş döndürücü bir güzel oluyor, sonra, prenses gibi, davranmayı, konuşmayı öğreniyor..

Filme nasıl bayıldım, anlatamam.. Hoşça vakit geçirmek için daha iyisi zor bulunur.. Aman kaçırmayın!..

Şapkacılara selam!..
Hakkı Ağabey, şapkacılarımıza fena bir darbe vurdu.

Dedi ki.. ^ işareti doğru okuma için yetmez.. Ben bir de Ğ koyuyorum, A harfinin üzerine.."

Haklı.. ^ inceltme işareti.. Ka-bak ile ka-ğıttaki iki ka arasındaki okuma farkını belirliyor..

Peki ama, A'yı uzun okuma gerektiğinde ne yapmak gerek?..

Ka-bak ile Ka-ide arasındaki okuyuş farkı nasıl belirlenecek..

Ka-ide'nin üzerine ^ koyarsan, uzun okutmaz, inceltir.. İyice yanlış olur..

Hakkı Hocanın bu tokadına şapkacılar ne derler bilmem..

A'yı uzun okumak için Almanlar H harfini kullanırlar.. Mahler'deki H okunmaz, yanındaki A'yı uzatır sadece.. Bizde önceleri çift A vardı..

Kaatil deyince suçu işleyen, katil deyince de olayı kastederdik. Çift A kalktı. Şimdi ikisi de katil.. Nasıl ayrılacak.. ^ olmaz. Yanlış okutur.. O zaman?..

Biz şapka kullanmayanlardanız.. Gerekçe olarak da, "Şapka sorunu çözmez" diyoruz.. "Çözmeye yetmez.. Her çözüm için de bir aksan ararsak, 29 harfe 29 da aksan eklemek gerek.."

Bizim tezimiz şu.. Bir dili doğru okumak ve konuşmak o dili iyi bilenlerin özelliğidir. Ayrıcalığıdır. İlle doğru okutacağım diye bir yığın ek işaretle kafaları karıştıracağınıza, bırakın herkes bildiği gibi konuşşun da, biz de çiçekçi kız Eliza ile, prenses olduğu sanılan Eliza arasındaki farkı aksanından anlayalım..

Türkçenin esre ve üstünlere ihtiyacı yok!..

***
Eliza dedim de.. My Fair Lady ve Londra turumuzu bitti sanmayın. Onlar nispeten daha neşeli yazılar. Hafta sonuna saklıyoruz, hepsi o..

BİZİM DUVAR
Japon kızı Türkiye'de koca aramaya geldi. Demek ki Harakiri'nin modası geçti.

Hakan&Utku

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan

Damat aynanın önünde çırılçıplak soyunmuş, kendini beğenerek seyrediyormuş..

"5 santim daha uzun olsa kraldım, kral!" demiş geline..

"Buna şükret!" demiş gelin.. "Ya 5 santim kısa olsaydı.. Kraliçeydin!"

SEVDİĞİM LAFLAR
Boş bir çuvalın dik durması zordur.

Benjamin Franklin



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır