kapat
18.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Özgürlük paraya benzer harcamadan kazanılmalıdır

Düşünürken özgür olmamak, yaratıcılığa vurulmuş büyük bir zincirdir ve zincirlenen düşünce ölür
Yaptığınız, emek verdiğiniz iş ne olursa olsun, beğenilmesi ve takdir edilmesi güzeldir. Ama başarı, insanın en önce kendi içinde hissetmesi gereken bir duygudur, çünkü başarının hakedilmemiş olanı tehlikelidir ve acıtır. İşte ilk kez bir yazar olarak davet edildiğim bir uluslararası edebiyat konferansında hakedilmiş bir başarı duygusuna eşlik eden gençlik heyecanıyla abartılı biçimde başım göklere ermişti. Dünyanın değişik ülkelerinden seksen yazarın katıldığı bu konferansın en genç yazarlarındandım, elbette gururluydum. Ama sevincim uzun sürmemişti, çünkü bana sorulan soru hep aynıydı:

"İşkencenin suç sayılmadığı bir toplumda yazar olmak nasıl bir şey? Düşüncelerinizden ötürü hiç tutuklandınız mı? Romanlarınızı otosansürden geçiriyor musunuz?"

YAKILAN YAZAR CENNETİ
Önce öfkelenmiştim. Bana diğer Batılı yazarlar gibi edebiyatla ilgili ya da Türk Edebiyatı'na dair sorular sorulsun istiyordum. Sonraki yıllarda da bu sorular değişmedi. Ama ben değiştim, artık iyi bir kaleci olmuştum, 'gol'ün geleceği şutu önceden görüyor ve hemen o köşeye çok şık atlayış yaparak bütün 'goller'i önlüyor, sonunda mutlaka edebiyattan konuşmayı başarıyor, ayrıca şık kurtarışlarımdan ötürü beğeni bile topluyordum. Ama düşünceleri yüzünden hapishanelerde çürüyen ya da yakılan yazar ve şairler cennetinde (!) doğma büyüme olduğumdan, bu soruları soranların ille de kötü niyetli olmadıklarını anlıyordum. Geliştirdiğim 'futbol teknikleri' (!) sayesinde her kültürde mutlaka bulunan adaletsizliklerden ve ırkçılıktan dem vuruyor, zenci köleler, Kızılderililer, Naziler, Apartheid politikası, CIA ve/ya sömürgecilikten başlayan bir yelpazede hemen herkesin kendi arka bahçesine kısacık girip çıkarak 'gol' yemeyi önlüyordum. Ama en zoru insanın kendi arka bahçesine girmesi ve oradaki çöpleri temizlemeye cesaret etmesiydi. Gerçekten de insanın kendisiyle yüzleşmesi çok acıtır. Fakat bunu bir şekilde yapmak zorundaydık, zorundayız ve yapacağız da. Bütün Müslüman ülkeler içinde bir tek biz düşünce özgürlüğü için henüz bebek adımlarla yürüyor olsak da sonunda hem Müslüman hem de özgürce düşünen bir ülke olacağız. Dünyaya bakınca başka çaremiz olmadığını bal gibi anlıyoruz.

Geçen haftalarda bana yollanan bir e-posta notunda Bedri Baykam'ın müstehcen olmak suçundan (!) toplatılan romanı Kemik'in ikinci duruşmasında artık özgür olduğu yazılıydı. Hemen aklıma benim edebiyat kariyerimi en fazla etkilemiş Türk yazarlarından Sevgi Soysal'ın Yürümek ve Pınar Kür'ün Bitmeyen Aşk adlı romanları geldi. Küçükleri muzır yayından korumanın, müstehcen oldukları söylenen edebiyat/sanat eserlerinin toplatılmasıyla gerçekleşmediğinin hepimiz farkındayız.

Farkında olduğumuz bir başka gerçek de düşünce özgürlüğünün olmadığı ülkelerin ekonomik ve kültürel olarak fakir kaldıklarıdır. Düşünürken özgür olmamak, yaratıcılığa vurulmuş büyük bir zincirdir ve zincirlenen düşünce ölür. Yaratıcılık olmayan yerde ne bilim, ne teknoloji ne de sanat vardır. Her şey önce hayal etmekle başlar ama önce hayal etmenin suç sayılmaması gerekir. Bizlerin çok iyi bildiği o resmin ve düşüncenin yasak olduğu kültürde ne bilimsel ne teknolojik gelişme oldu, sanat kısıtlı bir iki forma sıkıştı, orada boğuldu, öldü. Yoksa ne sanat ne de bilimde Osmanlı insanı yeteneksiz ve başarısızdı ama düşünürken özgür değildi.

Bedri Baykam'ın kitabının özgürlüğe kavuşmasını- romanı sevseniz de sevmeseniz de- ülkemiz adına atılan o bebek adımlarından biri olarak kıvançla karşılamalıyız. Bugün Kemik'e özgürlük, yarın sizin sevdiğiniz bir yazarın kitabına özgürlük, geleceğimiz adına önemlidir. Bu nedenle düşünce özgürlüğü alanında atılan her adımı önemseyelim ve destekleyelim, diyorum. Çünkü paranın her şeyi satın alabildiği Amerika'da özgürlüğü de paraya benzeten başlıktaki atasözü çok da haksız sayılmaz. Bizim de özgürlüklerimizi kullanmadan önce onları kazanmamız gerekiyor. Bu yolda yürüyoruz ve bunu mutlaka kazanacağız.

*Amerikan atasözü



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır