kapat
11.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Spor gazeteciliğinde bir soluk..

Şampiyon, bu ülkede uzun zamandır unutulan spor sayfalarını, gazetelere geri getirmek amacı ile planlandı.. Spor gazetelerinin bile, futbola, daha doğrusu üç büyük kulübe mahkum olduğu son yıllarda, spor meraklısı bir insanın, başka spor dallarında ve dünyada olup bitenleri öğrenmesi, ancak yabancı medyaları izleme şansına bağlıydı..

Genç, dinamik İbrahim Seten, genç ve dinamik bir ekiple, bu oldukça riskli kararı uygulamaya başladı. İlk sayıyı, dün elimize aldık.. Şampiyon Sabah'ın pazartesi günü çıkan sayfalarının adı.. Gazeteden ayrı bir ek halinde de basılınca, haftalık ek dergi gibi olmuş. Keşke adı sadece Sabah/Spor olarak kalsaydı.. Pazartesiden başlayan bu yeni anlayışın haftanın öteki günlerine de akacağına işaret etseydi.

İlk sayı talihsiz başladı.. Bizde spor yayınlarında satışları, Fener'in, ya da Galatasaray'ın başarıları arttırır. Bu ikisinin de yenildiği hafta, satış servisleri için talihsizliktir.

Bence, ama sadece bence, ikinci talihsizlik, Sabah'ın kapak sayfasının, hala eski düşünce ile hazırlanmış olması.. Büyük başlıklar, kocaman fotoğraflar ve yığınla spot.. Oysa, Şampiyon, bakılacak kadar, okunacak olma ilkesi ile hazırlanıyor. Kapak bu izlenimi vermiyor, içerde okunacak çok şey olduğu halde..

Sayfa yöneticileri, editörleri, çizerlerleri, "Yazı" dan korkuyorlar.. İlle de görüntü.. Arkadaşlar, görüntünün dik alası televizyonda var. Sabah sizin gazeteniz milletin eline ulaşana kadar, seyirci, canlı, haberler, spor programları derken, o fotoğrafların tümünü, film gibi izliyor zaten.. Gazete alma sebebi, artık fotoğraf değil.. Yazı.. Yazı.. Yazı..

Yazıdan bu kadar korkmayın..

Okunacak sayfalar beyaz görünür.. Beyazdan korkmayın.. İlle de leke olsun diye sayfalara onlarca başlık koyup, insanı şaşı etmeyin. Başını döndürmeyin. Sayfa, okunacak sayfa rahat olmalı..

Galatasaray-Ankaragücü maçı, doyurucu verilmiş.. Öncesi ve sonrası ile maçı, yorumları ve ilginç notları okuyorsunuz.. Ama gene o insanı yoran sayfa düzeni içinde, herşeyi arayıp bulmak zorundasınız.

Seten aslında, maçı anlatan yazılarda daha devrimci olabilir, yenilikler sunabilir gibi geliyor bana.. Yapmalı da..

Ortadaki iki sayfa, Mustafa Denizli araştırması.. Her satırı okunacak kadar iyi.. Eksiği.. Denizli'nin Fener'e geldikten sonraki, şemalarla verilebilir, Fener'in son beş yılı ile karşılaştırmalı şemalar, grafiklerle anlatılabilir, çok daha çarpıcı olunabilirdi.

Fener-Galatasaray basket maçına iyi yer ayrılmış.. Ben İbo'nun yerinde olsam, daha cesur olur ve bu maçı kapağa taşır, Şampiyon'un düşünce farkını bir tokat gibi çarpardım.. İbo erken bulmuş olmalı.. Ama olacak..

İki kalemden, Sevgili Batur ve Ünal'dan analizlerle dolgun bir basketbol sayfası olmuş.. Ama her iki analizcinin de Galatasaray 10-15 sayı önde giderken, arka arkaya top kayıpları (Toplam 9) yaparak ve nerdeyse ayni iki dakika içinde tuttuğu adama bir araba üçlük attırarak (Mrsiç/toplam 26 sayı) maçı nerdeyse elleri ile veren Kemal Tunçeri'den söz etmeyişlerini garipsedim. 20 sayı attı diye eleştirmekten mi korktular acaba?.. İkisi de Kemal'i maçın kahramnı gibi sunuyor, tersine..

Maçın Galatasaray'a hakem kararı ile verildiğini anlatan başlık mükemmel.. Aynen öyle oldu. Blok muhteşemdi. Top yükselirken kesilmişti. Ama hakemler "Basket" kararı verdiler.

Güreşte arka arkaya gelen iki bozgunun nerdeyse tam sayfa verilmesi de iyi gazetecilik düşüncesi.. Sabah Spor bu konuyu herhalde sürdürecek. Sürdürmeli.

Vakıfbank/Güneş'in Brezilyalı voleybolcusu Hilma, güzel bir spor magazini.. Ama yeri bence arka kapak olmalıydı..

Arka kapak da çok iyi ama.. Kuzen Sanem Altan'ın (Yaa.. O da bizim aileden, bilir miydiniz.. Babası Ahmet Altan eniştemiz olur.) Serdar Bilgili söyleşisi harika.. Serdar "Dostumun az olduğu bir ortamdayım" diyor.. Doğru da, sebebi kim?.. Erol Kaynar'ın nasıl bir Serdar dostu olduğunu en iyi bilenlerdenim.. Yurt dışında iken, dönüşünü bekleme centilmenliğini dahi göstermeden görevine son vererek Erol'u kaybeden ben miyim, Sevgili Serdar!.. o Erol ki, medyanın ve camianın en sevdiği adam!.

..ve de Şampiyon'un kapanışı, fevkalade lezzetli.. Okumaktan en çok zevk aldığım adamların başında gelen Haşmet'in şirin notları ve enfes bir Daum eleştirisi.. Türkiye'nin bütün yorumcularının, bu spor filozofundan alacakları dersler var!.. Takıntısız, peşin hükümsüz, hatalı düşündüğünü anlar anlamaz, vazgeçmekten korkmayan, içten ve sadece kendi beyninden düşünce üretip, sadece onları yazan ve söyleyen, hepsinden önemlisi, başta kendisi herkesle barışık birini bulmak öyle zorlaştı ki, günümüzde.. Neler öğrendim ondan, bir bilebilseniz?..

Bir Ramazan Gecesi...
Enfes, gerçekten enfes bir kitabın son sayfasını kapadıktan sonra, divana şöyle bir uzandım.. Nasıl değişmişti toplumumuz, çok uzun değil, benim yaşantım boyunca.. Nerden nereye gelmiştik, iyisi, kötüsü ile..

Burhan Arpad imzası taşıyordu kitap.. "Perde Arkası" adı.. (Doğan Kitap)

Burhan Arpad.. Okumaya doyamadığım yazarlardandı.. "İnsanlık Tarihinde Bir Yıldızın Parladığı Anlar" hayatımda değişiklik yapan kitapların başında geliyorsa, sebep yazarı Stefan Zweig değil, çevirmeni Burhan Arpad'dı.. O enfes türkçesi ile adeta yeniden yazmasa, belki birkaç sayfa okur, atar ve unuturdum..

Perde Arkası, Türk Tiyatrosunun birinci elden tarihi sanki.. Arpad bir tiyatro delisi.. Her oyunu izliyor.. Her oyununun öncesinde, perde arasında, sonunda kulise giriyor.. Ne sohbetler, bir düşünün.. Zamanın tüm ünlüleri en yakın arkadaşları.. Onları anlatıyor, onlarla konuşmaları anlatıyor.. Nasıl güzel anılar, nasıl güzel..

Çocukluktan gençliğe geçerken başladı bende Tiyatro merakı.. Ankara'da oyun kaçırmaz, yaz aylarında, İstanbul Tiyatrolarının turnelerinde mutlak orada olur, bazan yazı beklemez, İstanbul'a her gidişte, sevgili Ahmet'le (Taner Kışlalı) mutlak bir oyun izlerdik.. Bu yüzden Arpad'ın anlattıklarının, o çok eski Naşitler dönemi hariç, hemen hepsini tanıyordum.. Dostluk etmişliğim, oturup kahve içmişliğim vardı.. Çoğu ölüp gittiler.. Çoğu Tiyatroyu bırakıp unutuldu.. Bu yüzden bir yandan keyifle okuyorum, ama bir yandan içim buruk.. Hadi canım, sizi niye aldatayım.. Ayıp değil ya.. Gözümden yaşlar nasıl iniyor yanaklarıma.. Bu nostaljinin çok ötesinde bir şey.. Bu o günleri yeniden yaşamak.. Muammer Karacalar, Celal, Ali Sururiler, Toto Karaca, Adile, Selim Naşitler.. Bedia Muhavit, Vasfi Rızalar.. Hatta daha eski, Kilis'te ilkokul öğrencisi ilken oraya turneye gelen tiyatroda babam ve annemle gittiğimiz Halide Pişkin ve Ayşe Opereti..

Nasıl anlatıyor o dünyayı Burhan Arpad.. Nasıl sıcak.. Nasıl sımsıcak.. Ama tiyatroya paralel, başka şey de anlatıyor.. Ramazanları..

Sahne ışıkları.. Perde kurup, Şem'a yakmak, Ramazan'a mahsus.. Artık Direkleri kalmamış Direklerarası'nın nasıl canlandığını, nasıl yaşadığını anlatıyor.. Tiyatrolar, varyeteler, cambazhaneler.. Hepsi, hepsi Ramazan için.. Ramazan ışık demek, yaşam demek, gösteri demek..

Bir de bugün..

Tiyatro nerdeyse yok.. Tiyatro diye haber yok, yazı yok.. Haldun bile bırakmış işi..

Ya Ramazan geceleri.. Tam tersine.. Ramazan'da sırf Ramazanlık ışıklar yanacağına, mevcut ışıklar sönüyor..

Türkiye artık Ramazan gecelerini yaşamıyor..

Acaba öyle mi?..

Günay'a her yıl "Yahu Ramazan'da niye kapıyorsun" diye fırça atan ben değil miyim?. Bu yıl dükkanı açık bırakmadı mı?..

"Kalk" dedim, kendime.. "Kalk Hıncal.. Bir Ramazan gecesi yaşamaya gidiyorsun.."

Ve gittim.. Salonu hafif daraltmış Günay, boş yerler havayı bozmasın diye.. Ama kalan tıklım tıklım dolu.. Bar bölgesi, gecekondu seferi yapan Belediye otobüsü gibi.. Herkes üstüste.. Sebebi, Aşkın Nur Yengi ile Gurup Gündoğarken, birlikte sahneye gelirken anladım..

Bakın ben son yıllarda bu kadar gülüp eğlendiğimi, bu kadar coşup, bu kadar duygulandığımı hatırlamıyorum..

Aşkın, yazın da dedim ya, aşmış da aşmış.. Olağanüstü bir ses.. Bir hacim var, mikrofonu atıp söylüyor, mest.. Kız olağanüstü bir eğlendirici.. Herşey, ama herşey söylüyor.. Gündoğarken'le beraber söylüyorlar, ayrı söylüyorlar.. Tam 4 saat bir program yapıyorlar, böyle şey olmaz..

Gurup Gündoğarken.. Şeşenler.. Amca İlhan ve yeğenler.. Modern Folk, Mazhar, Fuat, Özkan bir de bunlar.. Benim en favori üç gurubum.. (Bir de Halit Kakınç'ın Dönüşüm'ü vardı,şimdi yok.. Halit, hani bana bir Kiziroğlu kaseti yapacaktın, Dönüşüm'den..) Rüzgar, o "Bana esmeyi anlat/ Bana sevmeyi anlat/ Esip sevmeyi anlat" diyen harika şiir ve Gündoğarken'in muhteşem yorumu.. İki defa söylettik.. Kaç şarkı, kaç kez tekrar edildi, hatırlamıyorum.. Harika bir seyirci vardı, somurtup oturan değil, katılan coşan..

..ve de o ne orkestra idi öyle.. Odalarına gittim, şov sonrası.. "Sizin önünüzde ben bile söylerim" diyerek..

Bir Şafak var.. Bir darbuka sololar yaptı.. Bir Merdol.. O ne biçim keman sololar öyle.. ve de, arkalarda bir yerde oturup flüt üflerken, Aşkın'ın öne getirdiği Gökhan.. Vay vay vay.. Bu nasıl bir tenordur?.. Pavarotti dinliyorum sandım.. Şarkıya italyanca başlayınca, seyirci koptu ilkten, birbirleri ile lafa başladılar.. Mırıltılar yükseldi, hani filmlerde olur ya.. Sonra birden, kulaklar beyinlere haber yollamaya başladı.. Herkes sustu, bakışlar sahneye döndü, sinek uçsa duyulur, öyle sessizlik.. Ve şarkı biterken çılgınca alkış..

Sahura az kalmıştı, evimize dönerken.. Direklerarası yoktu ama, Günay vardı.. Aşkın vardı, Gün doğana kadar söyleyen Gündoğarken vardı.. Harika bir Ramazan gecesi yaşamıştık, sonunda..

Ne yazık ki başka yok.. Bitti program.. Burada okuduklarınızla kalacaksınız..

Ama Perde Arkası'nı hala okuyabilirsiniz.. Okumalısınız..

Lütfen!..
Lütfen bu hafta içinde, ya da sonunda, yaşamınızda bir değişiklik yapın.. Eğer bayram için İstanbul'a gelmişseniz hele bu fırsatı kaçırmayın..

Lütfen tüm ailenizi toplayın..

..ve lütfen, bu sergileri gezebildiğiniz kadar gezin!..

Nuri İyem.. Tüm bir yaşam sergisi.. Bu ülkenin en büyük ressamlarından biri İyem'in özel koleksiyonlardaki resimleri bile ödünç alındı bu sergi için. Bu fırsat bir daha ele geçmez.. Tepebaşı TÜYAP'ta.. Mutlak, ama mutlak görülmeli.. Hele gençler, hele öğrenciler için..

Avni Arbaş.. Bir harika ressam daha.. Onun da bir ömür boyu yarattıkları, İş Bankası Kulelerindeki sanat galerisinde toplandı.. Bir Avni Arbaş seyretmenin nasıl bir zevk, nasıl bir mutluluk olduğunu gidin, görün, yaşayın lütfen.. Abidin Dino.. Dünyaca ünlü Abidin.. Hani Nazım'ın "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?" dediği Abidin.. 60 yıllık sanat ömrünün desenleri.. Beyoğlu'nda Garanti Sanat Galerisinde..

..ve de 100 yılın Türk reklamları.. Nasıl bir nostalji.. Nasıl bir "Nerden nereye geldik" hikayesi.. Gülecek, eğlenecek, gururlanacaksınız.. Akmerkezde..

Bunlar sergi değil, bunlar yaşayan belgeseller.. Bir ömür boyu bir kez ya rastlar, ya rastlamazsınız.. Dördü bir arada, ayni zamanda..

Turizm Şirketim olsa, İstanbul içinden ve dışından bu sergiler için tur düzenler, hem hizmet yaratır, hem para kazanırdım. Bizimkilerin aklı bu işlere pek ermiyor.. Keşke size bir telefon numarası verebilsem, keşke "İşte yarım günlük bir şehir-sergi turu" diyebilseydim..

Ama siz yapın.. Bir yolunu bulun yapın..

Okullar, servis şirketlerini zorlayıp, öğrencileri bu sergilere mutlak götürsünler..

Bunlar kaçmaz.. Gerçekten kaçmaz!..

TEBESSÜM
Yaşlı kadın oldukça dinibütün bir insanmış.. Her sabah kapısının önüne çıkar ve bağıra bağıra dua edermiş:

"Tanrım bize verdiklerin için sana şükürler olsun!"

Ve ardından her seferinde de yan komşusunun sesi duyulurmuş:

"Tanrı yok kadııın Tanrı yok!!!"

Yaşlı teyze ne kadar sinirlense de yine her sabah dua edermiş, öteki komşu da inadından her seferinde ona öyle bağırırmış.. Neyse.. Bir akşam, komşusu yaşlı teyzeye bir oyun etmeye kalkmış.. Markete gidip bi sürü meyve sebze, ekmek vs. alıp torbalara doldurmuş, yaşlı teyzenin kapısının önüne bırakmış...

Ertesi sabah teyze kapıyı açıp da yiyecekleri görünce çok şaşırmış ve sevinçle bağırmış:

"Sana şükürler olsun Tanrım, bu gönderdiğin yiyecekler için sana şükürler olsun!!!"

Ve ağacın arkasından onu seyreden komşusu seslenmiş:

"Tanrı yok kadıııın Tanrı yok!!! O yiyecekleri ben aldııııım!!!"

Yaşlı teyze hiç istifini bozmamış:

"Yüce Tanrım sana ne kadar şükretsem azdır!!!! Hem bu yiyecekleri göndermişsin hem de parasını şeytana ödetmişsin!!!"

BİZİM DUVAR
Mucize alet "Şey" uçamadığı için şaşırttı. Ee uçanlar da sağa sola çarpıyor. Yani uçsan bi türlü uçmasan bir türlü.

Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
'Kazanma, başlama ile başlar.'

Robert H. Schuller



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır