kapat
11.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Senkron tutturmak

"Parlamentoyu güçlü yapan son sözü söylemesidir. Meclis yalnızca bütçeyi yapmaz, o bütçenin nasıl uygulandığını denetler. Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu olmaz, ihbarda bulunmaz. Son Anayasa değişikliğinde matrak bir şey yapıldı. Anayasa'nın 38'incimaddesini değiştirmişiz. 'Ticari sözleşmelerden doğal itilaflardan hapis cezası olmaz' diye...

Bu nedenle hapiste olanlar var...

Hapishanelerde bankacılar yatıyor. Böyle hukuk anlayışı olmaz. İki hukuk olmaz bir ülkede. DGM kendi alanını genişletiyor. Dünyanın neresinde banka kurarak çete kurulur? DGM, banka kurmayı çete sayıyor. DGM'leri Batı'ya anlatmamız zor!"

AKLIN YOLU

Avrupa Birliği'nin giriş kapısında beklediğimiz bir dönemde usta siyasetçinin bu sözleri anlamlıdır...

Aksi halde Batı'yla nasıl senkron tutturulacak bende merak ediyorum...

Yoksa...

Birtakım duygularını akıllarının önlerine koymuş fanilere göre hukukun ne olduğunu yeniden tarif etmek mi gerekiyor...

Ki...

Hukukun kuralları tüm dünyada evrenseldir... Gelişme, kendini yenileme çizgisi de öyle...

Bu anlamda tarihin tozlu sarı sayfalarından birkaç satır...

TARİH AYNASINDAN

13. yüzyılın başları...

Büyük Britanya adası hızla bir iç savaşa doğru gitmektedir. Bir yanda kilise ve derebeyleri, diğer yanda kraliyet yönetimi...

Canterbury Başpiskoposu Setphan Langton'un öncülüğünde toplanan Baronlar, uygulanan baskıya ve ağır vergilere karşı direnmeye kararlıdır.

İngiliz Kralı Yurtsuz John, ufukta görünen iç savaşı göğüsleyebilecek güçte değildir...

Köşeye iyice sıkışmıştır...

Ama yine de, işi ağırdan almakta kararlıdır...

Fakat sonunda teslim olur... Ülkenin ücra bir köşesinde, Windsor yakınlarındaki Runnymede'de yapılan yoğun görüşmeler 15 Haziran 1215 günü sonuçlanır...

Kral John derebeylerin haklarını güvence altına alan bir anlaşmayı imzalamak zorunda kalır. Aslında tarihin önemli günlerinden biri yaşanmaktadır İngiltere'de...

Krallığın sınırlarını ve yaşanan zamanı aşan bir gelişmedir bu... İmzalanan belge, insanlık tarihinin her zaman anacağı Magna Charta Libertatum'dur...

MAGNA CHARTA

Magna Charta Libertatum, ilk insan hakları belgelerinden sayılmaktadır. Elyazması bir metin olarak günümüze kadar ulaşmıştır...

Bugün, İngiliz ve Amerikan mahkemelerinin çoğunun mühründe kazılı olan "To no one will, we sell to no one will deny or delay right or justice" deyişi Magna Carta Libertatum'un bir kuralıdır...

"Hak ve adaletin satılmayacağı, yasaklanmayacağı ve geciktirilemeyeceği" anlamına gelmektedir.

İnsan hakları literatüründe, hak arama özgürlüğü olarak adlandırılan bu kural, artık tüm insanlığın ortak bir değeri olmuştur.

İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya Dair sözleşme hak arama özgürlüğünü, kişinin hakkını elde etmesi yolunda bir yargı organına (md. 6) veya "ulusal bir makam" (md. 13) başvurma hakkı çerçevesinde tanımlanmaktadır....

TEMEL ÖZGÜRLÜKLER

Ancak...

Hakkın elde edilmesi, "Makul bir süre içinde" gerçekleşmesi koşuluna bağlanmıştır (md. 6/1).

Bu nedenledir ki, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonu'nun, Divanının ve Bakanlar Komitesi'nin kararlarında, hakkın elde edilmesinin geciktirilmesi, hak arama özgürlüğünün ihlali olarak kabul edilmektedir...

Bu bakımdan...

Yüzyıllar öncesinin bir belgesinde yer alan "Hak ve adaletin geciktirilemeyeceği" kuralının, çağımızın temel özgürlükler sözleşmesinde de varlığını sürdürüyor olması, çok değişik açılardan üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur...

KİRLİ SULAR

Fakat, beyni kirli sularla dolu ya da kafasındaki eskimiş düşünceleri boşaltamadan, üstüne yeni döneme dair bir şeyler eklemeye çalışanların bunu anlamaması doğaldır...

Çünkü onların gözünde dünya hala çok farklı gözükmektedir...

Bir dönem sırf terörist arkadaşları yargılanıyor diye karşı çıktıkları DGM'lere, son kullanım tarihi geçmiş olmasına rağmen bunların sarılıyor olması anlaşılır bir şeydir...

Fakat, eskiden yanında çalışıyor oldukları, mesleki geçmişlerini ve bugünkü bulundukları konumu Dinç Bilgin'e borçlu olan bazı meslektaşlarımızın, içinde bulundukları halet-i ruhiyyeyi anlamakta güçlük çekiyorum...

Anlaşılan o ki vefa, onlara göre İstanbul'da bir semtin adı!..

Kendileri dahil olmak üzere, babalarına ekmek veren bir adama zulmetmek ve hak etmediği bir şekilde yargılanmasını istemek başka nasıl açıklanabilir ki!..

Hem de yüzyıllar öncesinden gelen bir belgeye, yılların deneyimli siyasetçisi ve hukuk adamı Hüsamettin Cinduruk'un düştüğü nota rağmen...

Çağı bunlar, bu kafayla mı yakalayacaklar?

İsmet Paşa'nın deyişiyle "Hadi canım sen de!"



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır