1. Bazılarımızın okurla teması yoğundur. Konuşurlar, cevap verirler, diyaloğa girerler... 2. Bazılarımız ise okurlar teması keser. Kendi çizgisini bozmamak, özerkliğini korumak için diyalogtan kaçınır... İki tarzın da kendine göre geçerli nedenleri vardır; makul karşılamak gerekir.
Ben ilk kategoriye giriyorum. Telefona çıkar, e-postalara, fakslara cevap veririm.
Ancak!!!
Bu her zaman mümkün olmuyor. Çünkü bazı okurlarımız maalesef ortaya bir fikir koymadan sadece hakaret ediyor. Peki niye hakaret ediyor? Çünkü burada ortaya atılan ve tartışılan fikirlerle onun fikirleri (daha doğrusu duyguları) uyuşmuyor. Sadece ve sadece bu uyuşmazlık nedeniyle demediğini bırakmıyor bazıları.
Bir örnek vereyim: Dün Fenerbahçeli oyuncuların Trabzonspor karşılaşmasında sürekli yaptıkları bir hataya dikkat çektim. Boştaki arkadaşlarına pas vermedikleri için Fener ne goller kaçırdı.
Birçok okurumuz e-posta göndererek, çok haklı olduğumu, kendilerinin de aynı şeyi gözlediklerini ve kahrolduklarını söylediler. Buna karşılık bir okurumuz (Allah'tan sadece bir kişi), "Bu ne biçim futbol yazısı" diye hakaretler yağdırdı. Peki kendi fikri neydi? Yok! Gerçekten hiçbir şey söylemiyordu, sadece hakaret ediyordu.
Halbuki medya, haberlerin yanısıra, fikirlerin de ortaya konduğu bir mecradır. Küfretmek, hakaret etmek ise fikirlerin bittiği yerde başlar. Yani söyleyecek, savunacak bir fikriniz yoksa küfredersiniz.
Ayrıca şunu da söyleyeyim: Ben küfre karşı değilim. Ama nasıl karşı değilim? Amerikalı yazar Mark Twain ne demiş: "Kızgınsanız 4'e kadar sayın... Çok kızgınsanız küfredin..." Eğer, size hakaret etmeyen bir kişiye küfrediyorsanız; fikriniz yok demektir. Durup dururken küfretmek boş kafalı oluğunuzu gösterir.
O halde bugünkü yazıyı şöyle bağlayalım: Benim ortaya attığım fikirlere, yine fikirle karşı gelen, eleştiren okurların başımın üstünde yeri var. Buna karşılık küfredenlerle, hakaret edenlerle işim olmaz. Çünkü fikirsiz insanlar diyalog kurulmaz. Böylece biline...