kapat
02.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
İletişim ve değişim olgusu

Çağımızın dinamik toplumları, geçmiş ile kıyaslanamayacak derecede hızla değişmektedir. Bu değişim olgusunu hızlandıran sebeplerin başında ise, iletişim teknolojisindeki gelişmeler gelmektedir. İleri teknolojiye dayalı bilişim ve iletişim araçları dünyamızı küçültmüştür. Artık ülkeler isteseler de dış tesirlere karşı kapalı kalmayı başaramamaktadırlar.

Yüksek iletişim teknolojisi, düşünce kalıplarımızı da derinden etkilemiş, geleneksel bakış açılarımızın sarsılmasına sebep olmuştur. Güç ve güvenlik kavramlarına geçmişe oranla farklı anlamlar yüklenmeye başlanmıştır. Eskiden asker ve silah sayısı çok, sınırları müstahkem devletler güçlü olarak addedilirken, günümüzde bilimsel bilgiye daha fazla sahip olanlar, daha güçlü kabul edilmektedir. Kısacası, günümüzde insanlık belki de tarihinin en hızlı sosyal ve kültürel değişim olgusu ile karşı karşıya bulunmaktadır.

Bu yeni dönemde, güçlü toplumlar kendilerine güvenli bir gelecek sağlayabilmek amacıyla, tehlike olarak gördükleri her şeyi en ince ayrıntılarına kadar araştırmakta, dünyaya kendi istekleri doğrultusunda şekil verebilmek için bütün imkanlarını seferber etmekten kaçınmamaktadırlar. Bugün Amerika, Japonya vb. gelişmiş ülkeler, bilimsel ve stratejik araştırmalara genel bütçelerinden önemli miktarlarda kaynak aktarırlarken; üçüncü dünya ülkelerinin bu gerçeğin tam olarak henüz farkına vardıkları bile söylenemez. Dünyanın hızla yöneldiği bu baş döndürücü değişim olgusuna ayak uyduramayanlar, hem fert ve toplum olarak, hem de devlet olarak tarihin karanlıklarına gömülmeye aday gözükmektedirler.

Değişim olgusundan en çok etkilenen alanların başında, Müslüman toplumlar ile gayri müslimler arasındaki ilişkiler gelmektedir. Bilindiği üzere İslam'ın gayri müslimlerle teması, tarih itibariyle Hz. Peygamber dönemine gidecek kadar eski ve köklüdür. Gerek Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin Sahih Sünnetinde, gerekse Yahudilik ve Hıristiyanlık kutsal metinlerinde, bu ilişkinin hangi kriterler üzerine inşa edilmesi gerektiğine dair yeterli ipuçları bulunmasına rağmen, tarihi süreçte bu ilişkiler genellikle istenilen düzeyde yürütülememiştir. Bu ilişkilere genellikle, taassup, önyargı ve bağnazlık damgasını vurmuştur.

Avrupa'da gelişen Rönesans ve Reform hareketleri, bir taraftan bilimsel zihniyetin gelişmesini; diğer taraftan ülkeler, devletler ve medeniyetler arası temas ve etkileşimi hızlandırmıştır. Özellikle 19'uncu asırdan itibaren daha da hızlanan bu temaslar, ehli kitap olan Hıristiyan dünyası ile İslam dünyasının birbirlerini daha yakından tanımalarına ve karşılıklı ilişkilerini daha rasyonel bir temele oturtmalarına zemin hazırlamıştır.

Günümüzdeki hızlı gelişmeler, ulusların birbirleriyle yakın temas ve işbirliğini zorunlu kılmış, geleneksel anlayışların yeniden gözden geçirmesine ortam hazırlamıştır. Sistemi ve tarihi tecrübesi ile Türkiye, bu konuda İslam dünyasına model teşkil edecek bir yapıya sahip bulunmaktadır. Türkiye'nin tarihi geçmişi, yüzyıllarca pek çok etnik ve dini farklılığı bir arada yaşayan bir tecrübeye sahip olması, onun bu yeni duruma intibakını kolaylaştırabilecek önemli bir birikim oluşturmaktadır.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır