16 yaşında bir kız.. Güzel.. Tatlı.. Şirin.. Çok iyi bir okulda okuyor.. Ailenin bir sıkıntısı da yok.. Sonra bir gece bir tabanca sesi..
16 yaşındaki güzel İlknur artık yok?..
Neden yok?..
Üstelik bu ilk değil.. Son da olmayacak..
Neden?..
Neden bu gencecik insanlar, daha hayatlarının "H"sini yaşamadan yaşamdan vazgeçiyorlar?..
Ölüm nasıl bu kadar kolay ve bu kadar cazip bir çözüm oluyor?..
Gazeteler sonunda yazıyorlar, sebebi..
İlknur aşık.. En iyi arkadaşının sevgilisine aşık.. Aradan çekilmeye karar veriyor. Aradan çekilmenin yolu da ölüm..
Olacak şey mi bu?..
Olacak şey mi söyleyin..
16 yaşlarında hepimiz ne aşklar yaşadık.. Söyleyin, 16 yaşındaki aşkınızın adını hatırlıyor musunuz bugün..
Kanın kalpten damarlara başka türlü basılmaya başladığı o ergenlik çağlarındaki ilk aşkları, aslında aşk bile olmayan o şaşkınlıkları nasıl gözümüzde büyütüp, nasıl karalar bağladığımızı bugün görüyoruz.. Ama göremeyenler var.. İlknur gibi olanlar.. O ilk sıcaklığı, o ilk şaşkınlığı, bir daha ele geçmez, bir daha bulunmaz sanan, çözümü ölümde arayanlar hep var, hep olacak..
Peki, bu böyle diye eli kolu bağlı duracak mıyız?..
Yapılacak çok şey var..
Bir defa medyaya düşen çok şey var..
Biz intiharları böyle ballandıra ballandıra yazdığımız, ekranlara getirdiğimiz sürece, yeni intiharların teşvikçisi oluyoruz.. Bunu bilim adamları açık seçik söylüyor.. Bu işe artık bir son vermemiz gerek.. İntihar, iki satırlık bir haber olarak verilmeli.. Hepsi o..
Sayfalara aldığımız o son mektuplar, o veda dizeleri, yeni yeni genç beyinleri nasıl teşvik ediyor "Ben de böyle gideyim" diye, düşünmemiz gerek..
Reyting, tiraj yere batsın.. İnsan canından kutsal bir şey var mı?..
Tarkan'ın öpüşüne kızan RTÜK, ana haberlerde ekrana gelen intihar görüntülerinin gençler için çok daha büyük tehlike ve tehdit oluşturduğunu ne zaman görecek. Büyük gazetelerin Genel Yayın Müdürleri, ne zaman bir araya gelip, intihar reklamcılığı yapmama konusunda centilmen anlaşmasına varacaklar?..
"Gazete, tv haberi ile intihar teşviki mi olur" diyorsunuz.. Demeyin.. Siz sağlıklı düşünen bir beyinsiniz.. Oysa etki, sağlıksız beyinlere oluyor..
Tarkan dedim de..
"Tarkan'ın öpüşmesi gençlere kötü örnek oluyor" diye ayağa kalkacağımıza, gençlere, liselerde aşk dersleri vermeliyiz.. O çağlarda yaşananların hiç birinin aşk olmadığını anlatmalıyız.. Hayatın ileri yaşlarında, daha nelerin yaşanacağını, bu çağda aşk sanılan şeylere gelecekte nasıl kahkahalarla gülüneceğini, beyinlerine çakılana kadar tekrar tekrar söylemeliyiz..
Yaşam devam ettikçe, aşkın, aşkların hiç bitmeyeceğini kafalarına sokmalıyız..
En güzel, en önemli şeyin yaşamak olduğunu, işte bu aşk derslerinde öğretmeliyiz..
Bir aşk biter, bin aşk başlar.. Hayat bu.. Her yeni aşkta, eskisinin aşk değil, kalbinizi biraz fazla çarptıran bir heyecan olduğunu fark edersiniz.. Çoğu zaman da "Ne aptalmışım" dersiniz..
Oysa yaşam bir defa bitince, bir daha başlamaz!..
Aşk için ölünmez.. Yaşanır.. "Aşk için ölmeli, aşk o zaman aşk" diyenlere bakmayın.. Onlar aşkı da, yaşamı da bilmezler ki.. Ya da çok iyi bilir, kendileri bin aşk yaşar, gençlere de bu korkunç nasihatı verirler, nedense..
Ben Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu birbiri ardına gelen "Liseli Aşk" intiharlarını ciddi ciddi ele alması gerektiğine inanıyorum..
Çocuklarımıza, "Yaşam" dersi vermeliyiz..
Yaşam.. En güzel, en kutsal, en değerli şey, yaşam!.
Onat Kutlar hayatta olsa, mutlak aramıştı beni, "Hıncal tam senlik bir Avrupa filmi" diye..
Nasıl şirin, nasıl tatlı bir film Amelie, olmaz böyle şey.. Duygulandık, güldük, en fazla da düşündük.. Evde başımı yastığa koyduğumda hala düşünüyordum.. En başta da bu filmi nasıl yazacağımı.. Yazılmaz, anlatılmaz.. Gidip görmek lazım "Dakikada 14.730 kanat çırpan bir sinek, falanca gün, tam falanca saatte, falanca sokağa kondu" diye başlayan filmi..
"Bir parmak gökyüzünü gösterirken, parmağa ahmaklar bakar" diyen 10 yaşındaki çocuğu yazmasam olur mu?..
Ya da, bir adam var.. Otomatik vesikalık fotoğraf çekilen her kulübeye girip çektiriyor?.. Kim bu?.. Hayalet mi?.. Uzaydan gelen biri mi?.. Her yere resmini bırakarak ölümsüzlüğü mü arıyor?. Bir insan niye Paris'teki onlarca otomatik makinada resim çektirir, düşünün bakalım..
Bir şey daha düşünün.. İnsanların yaşamlarını kökünden değiştirmek için ille de mucizeler yaratan perilere mi ihtiyaç var?.. Siz, evet siz, çevrenizin perisi olabilir misiniz?.. Peki herkesin derdine deva olurken, kendi sorunlarınızı da çözebilir misiniz?..
Kafanızı daha fazla karıştırmak istemem..
Amelie, muhakkak, ama muhakkak görülmesi gereken bir film..
Rol alan her ama her tipin Oscarlık oynadığını yazmazsam olmaz.. Ama ille de Amelie'yi oynayan Audrey Tautau.. Yeni bir Audrey Hepburn geliyor.
Bu kadar sevimli.. Bu kadar insancıl.. Bu kadar sevgi ve duygu dolu bir film olmaz..
Bu yılın en iyi yabancı film Oscar'ını almazsa eğer, çok şaşar, çok da üzülürüm.