Seçim Kanunundaki yüzde 10 barajın amacı oyların fazla dağılmasını engellemek, Meclis'te parti "enflasyonu"na yol açmamak ve koalisyon seçeneklerini en aza indirerek siyasi istikrarı sağlamaktı.
1991'den bu yana bu amaçların hiçbiri gerçekleşmedi, Meclis'e yine çok sayıda ve hepsi zayıf partiler girdi; koalisyonların hepsi itiş-kakışların ve krizlerin kaynağı oldu.
Bugün yüzde 10 baraj uygulaması ile seçime gidilse, çok tuhaf sonuçlarla karşı karşıya kalınabilir. Örneğin bir parti oyların yüzde 17'sini alır, diğer bütün partiler barajın altında kalır ve yüzde 17'lik bir partinin mutlak iktidarı kurulur. Barajı iki parti geçebilir ve biri yüzde 15-16 ile 450 milletvekili getirir, diğeri yüzde 10-11 ile 100 milletvekilinde kalır ve yine ülkenin sadece dörtte biri Meclis'te temsil edilmiş olur.
Bugünkü partiler tablosunda şöyle bir genel görüntü ile karşılaşıyoruz:
3 partinin oy potansiyeli yüzde 5 ile 10 arasındadır.
9 partinin oy potansiyeli yüzde 1 ile 5 arasındadır.
5 partinin oy potansiyeli yüzde 1'in altında, 0'ın üstündedir.
Şu anda yasal olarak seçime girebilecek 17 siyasi partinin toplam oy potansiyeli yüzde 50'yi ancak bulmaktadır. "Büyük" partiler küçüldüğü için "büyükler" ile "küçükler" arasındaki oy potansiyeli farkları da azalmıştır.
Siyaseti "Zorla" tenhalaştıramazsınız!
Bu partiler dışında siyasi parti olmak için hazırlık yapan, çalışan en az 5 "sivil" hareket bulunmaktadır. Bunlardan biri, Güneydoğu'da HADEP'in rakibi olacaktır. Diğer merkez ve merkez sol eğilimli hareketler de kendi çizgilerini ve kadrolarını oluşturmaya çalışmaktadır.
Seçmenin yüzde 50'si varolan 17 siyasi partinin herhangi birisini beğenmemekte, kendine daha yakın "yeni"yi beklemektedir.
Siyaset sahnesi bundan daha fazla "parçalanmış" olamaz. Bu sahneyi "zorla" tenhalaştırmanın, mümkünse biri sağda, biri solda iki partiye indirmek çabalarının sonuç vermesinin mümkün olmadığı da tecrübeyle sabittir.
Bütün ülke "arayış" halindedir. Bu kanunlarla seçime gidilmesi durumunda ülkenin en az yüzde 65'inin parlamentoda temsil edilmeyeceği kesindir.
Herkes "değişim" diyor, "dönüşüm" diyor, "yenilenme" diyor. Ülkenin en az yarısı siyaset sahnesinin "yenilenmesi"ni istiyor.
Herkes halk önünde sınava girsin
Bütün bunların gerçekleşebilmesi için, eteklerdeki bütün taşların döküldüğü, "makul" ve "akıllıca" olanın hayatın içinden, doğal akışların arasından bulunduğu bir ortamın oluşması gerekmektedir.
Böyle bir aşamadan geçmeden "makul" olanın bulunması, "değişim" sancılarının doğuma dönüşmesi oldukça zor görünmektedir.
Halkın önünde herkes sınava girsin; değişime öncülük edeceğini iddia eden herkes ortaya çıksın, yüzde 10 barajı kaldırılsın ve bütün Türkiye siyaset sahnesine çıksın. Barajın kaldırılmasıyla birlikte partilere seçim ittifakı imkânı da verilsin, buna karşılık koalisyon yapacak partiler bunu önceden açıklamaya mecbur olsun.
Eteklerdeki taşlar böylece dökülecektir, hiç kimsenin hiçbir bahanesi kalmayacaktır. Doğu Avrupa ülkeleri böyle bir aşamadan geçtiler ve hepsinde siyaset sahnesi bu aşamanın ardından yeniden kuruldu, toplumdaki değişimin siyasi yansıması kendi mecrasına oturdu, "akıl" yolları ortaya çıktı, "makul" olmayı herkes öğrendi.