kapat
28.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Nerden çıktı bu paralar?..

Türkiye'nin İstanbul'dan başlayarak büyük kentlerinde, satış rekorları kırılıyor günlerdir.. Hani krizde, hani batan, hani tünelin ucunu göremeyen Türkiye harıl harıl alışveriş yapıyor.. Niye yapıyor, neden yapıyor, orda değilim.. Benim bizim tüm felaket tellallarına bir sorum var.. Bu trilyonlarca lira nerden çıktı?.. Nerde, açlık, sefillik, sürünme edebiyatı!..

Biz ne demiştik..

İki şey..

Bir: Bir güç bu medyayı üç ay sustursun, ekonomi hızla iyiye gitmeye başlar.

İki: Halk harcamaya başlasın, ekonomi toparlanma aşamasına gelir..

Şimdi bu ikisi aslında birbirine bağlıydı..

Biz diyorduk ki..

Medya böyle felaket tabloları ile ortaya çıktıkça, halk korkuyor.. Korkunca, parasını derhal dolara yatırıp, bu parayı da, bankada da değil, yastık altında saklıyor.. Türkiye batarsa, bankadaki para da yanar, ya da el konur diye.. Ve tüm dünyada dolar düşerken, bizde bu yüzden yükseliyordu..

..Ve de bu ülkenin en önde gelen ekonomi yazarları bizimle dalga geçiyorlardı.. Uzmanlardı ya..

Şimdi de tellallık devam ediyor.. Siz bakmaya imişsiniz, dükkanlar önündeki kuyruklara.. Bu geçici bir rahatlama imiş, hatta durumu daha da kötüleştirebilirmiş..

Yapmayın ne olur.. Bu ülke insanına bir nefes almayı, birazcık yaşam keyfini, umudu çok görmeyin..

Biz diyorduk ki, "Bu ülkede para sahibi olanlar var.. Var.. Var.. Var.. Bunlar harcamalı.. Parası olanlar harcamalı ki, olmayanlar da, harcayacak para bulsunlar.."

İşte aynen gördük.. Para var.. Harcandı ve mesela aylardır, maaş almayan mağaza görevlisi hatta prim aldı.. Mağaza görevlisi, bakkala borçlarını ödedi.. Bakkal toptancısına birikmiş borçlarını kapadı.. Toptancı, üreticiye borçlarını sıfırladı. Üretici nakliyeciye nihayet ödeme yaptı.. Nakliyeci de mağazaya gidip alışveriş yaptı, sonunda ailesi için.. Zincirleme hareketlenmeye bakın.. Geri dönüşe bakın.. Harcadığınız paranın geri dönüp size gelir olmasına bakın.. Daha önce yastık altında saklanan dolarların bizzat sizi nasıl batırdığına, ekonomiye girince neler kazandırdığına bakın. Bunun için uzman ekonomist olmak gerekmez. Biraz mantık yeterli, görüyorsunuz.

Şimdi piyasaya çıkan bu paraların yeniden yastık altına gitmesi önlenmeli. Hala yastık altında saklayanların da korkudan vazgeçmeleri sağlanmalı. Para harcama teşvik edilmeli..

Dükkan sahipleri ve vatandaş kendilerine düşeni yapıyor..

Biz ne dedik.. (Ne kadar çok, ne dedik, dedik yahu..)

Krizden topyekun savaşla çıkılır. Bekleme.. Kendine düşeni yap.. Kendine hergün "Ben bugün ne yaptım" diye sor..

Şimdi bir görev hükumete düşüyor.. Alışverişi daha da cazip hale getirmenin yolları bulunmalı.. Şükrü Kızılot harika örneklerle açıklıyor.. O zaman vergi gelirleri düşmez, üstelik daha da artar, diye..

Bir görev de medyaya.. Allah rızası için felaket tellallığından vazgeçin.. Kendi kendinize üç ay, bu tür haberler ve yorumlar için "Sus" sözü verirseniz, kıyamet mi kopar?.. Bunca yazıyorsunuz, Allahın günü.. Ama görüyoruz ki, beş paralık faydası yok. Bizzat sizin ifadelerinize göre batmaya devam ediyoruz.. O zaman bir de susmayı deneseniz, ha.. Mesela?..

Üç ay ağız orucunuz, Ramazan'ın 29 gününden çok daha hayırlı olur bakın..

Bir Tavsiye

Marlon Brando'yu bir daha görmek..
Komplo, ya da orijinal adı ile Score filmine giderken, kendinize "Marlon Brando'yu bir kez daha görme"yi hedef seçerseniz, hayal kırıklığına uğramazsınız..

Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından, benim üniversite çağımda her genç kızın rüyası yakışıklı aktörü, 150 kilosu ve 70 bilmem kaç yıllık hali ile bir kez daha görmek gerçekten ilginç.. Üniversite çağları dedim de.. Saçımı onun Rıhtımlar Üzerinde filmindeki gibi kestirmiştim de, adım Marlon Hıncal'a çıkmıştı, Mülkiye kantininde..

Bana sorarsanız, Marlon müthiş.. Keşke daha fazla görünseydi filmde..

Robert de Niro.. Eh işte.. Onun çok daha yürekten performanslarını hatırlıyorum.. Burada, fiziği filmdeki rolüne ihanet ediyor sanki.. O da inanmamış sanki yaptığı role..

Edward Norton.. Sinemanın en önemli genç yeteneklerinden.. Ama burada kendini tekrar ediyor, yeni bir şey vermeden..

Daha doğrusu, bu film, de Niro'ya da, Norton'a da, yeni birşeyler için fırsat vermiyor..

Hani TV'de dizi dizi izlemiştik, sonra sinema olmuştu.. Görevimiz Tehlike..

İşte aynen o..

Bir beyin var.. Herşeyi planlayan.. Bu Marlon.. Bir uygulayıcı var.. Bu Robert de Niro.. Bir de, elektronik dehası.. Edward Norton..

Bu üçlü, değeri su içinde 30 milyon dolar olan, antika bir Fransız Kral asasını, unutulduğu Montreal gümrüğünden çalacaklar.. Böyle aptalca bir masala inanabilirsiniz, iyi bir heyecan filmi izlemek için.. Ama o da yok.. Nerde, Görevimiz Tehlike filmindeki baş döndürücü tempo.. Nerde sıkılmasanız perdeye saldırıp "Yürü yahu" diye itmek istediğiniz bir film.. İncir kabuğunu doldurmaz soygun, sizi zerre heyecanlandırmadan, ama fena halde bıktırarak uzadıkça uzuyor, baydıkça bayıyor.. Yani o asanın satışından size de bir hisse düşse, "Ben vazgeçtim" deyip, kalkıp gidersiniz..

Ben Marlon'un hatrına kaldım sonuna dek.. Beni uyaran Kenan Onuk haklı.. Filmde cazseverleri özellikle çok mutlu edecek bir müzik var..

Hele finaldeki şarkı.. Ama o kadar baymışız ki, ben dahil hepimiz zor attık kendimizi dışarıya.. Başta Marlon, üç büyük oyuncu için, evet.. Heyecan, avantür, gerilim, serüvense hevesiniz hayır..

Frank Oz, bu filmi, tempo ve ritme düşman, slow motion meraklısı entel eleştirmenler için mi çekmiş acaba?.

Bravo Özilhan!..
Tuncay Özilhan'a bu defa yürekten bravo.. Herkesin bildiği, ama nedense telaffuz edemediği, ya da inanmadığı şeyler söyleme hissettiği Kıbrıs konusunda, büyük bir cesaretle ortaya çıktı..

Tartışmalıyız.. Rauf Denktaş'ın uyuşmayı gerçekten isteyip istemediğini tartışmalıyız..

Kıbrıs'ın en verimli kesimi, buna karşılık en az nüfusu bize kaldığı halde, Kıbrıs Türkü'nün, ekonomik olarak Kıbrıs Rumu'nun on misli gerisinde kalışının sebeblerini tartışmalıyız.. Dünün mücahitlerinin çocuklarının, bugün niye Kıbrıs (Biz ne kadar Rum kesimi dersek diyelim, Dünya oraya Kıbrıs diyor) ya da İngiliz pasaportu peşinde olduklarını tartışalım..

Tabu.. Konuşulmaz.. Tartışılmaz.. Saklayalım.. Üzerini örtelim.. İdare edelim.. Böyle gelmiş, böyle gitsin.. diye diye işi bu noktaya getirdik..

Tuncay Özilhan, hem de nasıl alkışladığım bir çıkış yaptı.. Ona destek olacak yüreklilerin artması, çözümü kolaylayacaktır..

Çözümsüzlüğün hem Türkiye, hem de Kıbrıs Türkü için nasıl bir felaket olduğunu görmenin ve tartışmanın zamanı geçiyor bile..

Ankara'da Tango!..
Tango: Yavaş ritmli, habaneraya benzeyen salon dansı. Ya da bu dansın müziği.. Veya argodaki anlamıyla, son moda giyinmiş, züppeliğe kaçan bir şıklık sergileyen kadın.

Hatta, portakal rengi..

Geçmişine gelince.. 16. Yüzyıl'a kadar uzandığı söyleniyor. Şango adlı bir Afrika ayininin ritmleri önce İspanya'da yayılmış. Sonra çingenelerce ihraç edilerek Latin Amerika'da, Arjantin'de, Kuba'da, Brezilya'da, Meksika'da çeşitli biçimleri yaratılmış."

Büyük Larousse'un Tango maddesi özetle böyle..

1950'lerden itibaren Amerika'yı, iki yıl içinde de Avrupa'yı kasıp kavuran Arjantin tangosunun ve müziğinin en iyi yorumcuları olarak ün salan Tango Pasion şimdi Başkent'te.. Bu yıl
Avrupa turnelerine Ankara'dan başlıyorlar.. Sadece 2 gün için 1 ve 2 Aralık tarihlerinde Yükseliş Spor Salonu'ndalar..

Aşkın, tutkunun, kıskançlığın, gücün, erotizmin, hüznün dansı ve müziği.. öyküsüyle birlikte..

Tango Pasion geçmiş yıllarda İstanbullulara harika geceler yaşatmıştı. Ankaralılar kaçırmayın..

Teşekkürler Şakir!..
Şakir Süter, Akşam'daki sütununa "Güne gülerek başlayalım" diye bir fıkra ile başlar..

Zamanında, başta Burhan Felek Usta, gazete yazarları, köşelerinde fıkra anlatmayı pek sevdiklerinden, gazete köşe yazısı türünün edebiyattaki adı "Fıkra" kalmıştır ya..

Kara haber yazma merakları yüzünden, okura bir tebessümü çok görenler, her fırsatta fıkra nakledenlere söverek kendilerinin nasıl bir entel olduklarını göstermeye çalışırlar..

Hergün bir fıkra verme uygulamamız rağbet gördü.. Pek çok köşede şimdi böyle yapılıyor.. Okuyorum tabii, hepsini.. Şakir'in köşesini görünce geçen gün, gözlerime inanamadım..

Şakir "Fıkra Hıncal Uluç'un köşesinden" diye kaynak gösteriyordu.. Ne var mı bunda..

Benim kendi gazetemdeki köşeler dahil, bu ülkede yayınlanan on fıkradan en az beşi benim köşemden alınır, ilk defa birisi kaynak gösterdi de ondan, şaşırmam..

Teşekkürler Şakir..

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan

Karı koca sabahın erken saatinde kalkıp boks maçı seyretmeye

başlamışlar.. İki dakikada gelen nakavt sonrasi, "Tuh!" demiş

adam, "Çoktandır bekliyorduk, iki dakikada bitti.. Hayal kırıklığına

uğradım!"

"Çok iyi!" demiş karısı, "Şimdi beni daha iyi anlıyorsundur!"

BİZİM DUVAR
İnsan embriyosu kopyalandı. Bilim dünyası ayakta. İyi de, biz niye onca yıldır okulda kopya çektik diye dayak yedik o zaman.

Hakan&Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Umutsuz korku, korkusuz umut olmaz.

Baruch Spinoza (1632-1677)



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Superbahis
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır