Şükür ki...
Sağlıklıymışım...
Eş dost akraba ve sevdiklerim şimdilik iyilermiş.
Her şey yolundaymış.
Meslek çevremdeki insan kılıklı pisliklere aldırmamayı öğrenmeye başlamışım.
Güzel! Güzel de...
Toplumdan ne haber?
Bu toplum iyi şeylere hep teğet geçiyor ve belalara bodoslama bindiriyorsa...
Ülkeye dair en eski ve en sıradan hayallerimiz bile hâlâ gerçekleşmemişse...
Onlarca yıl önce daha ilkokuldayken öğrendiğimiz " kriz " sözcüğü hiç gündemden kalkmamışsa...
Ve hepimiz artık " kriz arsızı " olmuşsak...
Ve 30 yıllık kangren olmuş sorunları bile çözme konusunda arpa boyu yol kat edememişsek...
Hep ve yerli yersiz " birlik beraberlik "ten söz ederek kemikleşmiş kamplara ayrılmış bir toplum olmaya doğru ilerliyorsak...
Hâlâ çocuklar dipçik, anneler kuru ekmek yiyorsa... İyilik, güzellik, sağlık dediğimiz şey bir bakmışsınız buhar olup uçmuş!
Bir bakmışsınız, geriye içinizde kocaman ve ağır bir burukluk kalmış!
Yine de diyorum bazen..
Şükür ki... Hâlâ şiir seviyorum.
Hâlâ roman okuyorum.
Cortazar'ın bir sözcüğü, Borges'in bir cümlesi, Tanpınar'ın bir paragrafı hâlâ beni baştan çıkartabiliyor.
Az buz değil bunun yeri ve değeri...
Çünkü bu sayede hayatın labirentlerinde korkusuzca dolaşabiliyorum.
Ya da kaçıyorum, yok bunun ötesi..
Fakat güzel kaçıyorum!
Ve sonra dönüp insanoğlunu onca rezilliğine rağmen alnından öpebiliyorum.
Şükür ki... Eğlenceyle neşeyi birbirine karıştırmaktan çabuk kurtulmuşum.
İçinde neşe olmayan eğlenceyi ve sevinç barındırmayan sevgiyi çoktandır bir yana ittim; onlarla ilgilenmiyorum.
Eğlenerek mutsuz olanlarla; mutsuz olduğu için eğlenmeyi tu kaka ilan edenlerin akraba olduğunu biliyorum.
Şükür ki.. Çok zamandır, sevincin Tanrı'nın güzelim kıvılcımı olduğunu sadece bilmekle kalmıyor, bunu iliklerime kadar hissediyorum.
Şükür ki... Kokularla tanıdım dünyayı; dünyamı...
Kokulara bağlandım.
Her seferinde hanımeli kokusuyla zaman tüneline girip delikanlılığımdan çıkmayı..
Temiz çarşaf kokusuyla, hiç yatağa uzanmaya gerek duymadan dinlenmeyi...
Güzel bir boynun kuytu kokusunda aşkı bulmayı...
Fırından gelen kurabiye kokusunda dostluğun sıcaklığını yaşamayı...
Becerebiliyorum.
Şükür ki...
Oburluğu değil, yiyecekleri seviyorum.
Ve en çok da kokularına bayılıyorum.
Taze fesleğenin, yeni demlenmiş çayın, henüz kesilmiş karpuzun kokularına...
Bütün bunlar bir yanıyla karakterimin bir parçası.
Ama...
Kriz üretimini ve çözümsüzlüğü kendine "uyuşturucu" kılmış ve bununla "kafa bulan" bir ülkede...
Bütün bunlar bir tür direniş, hatta ayakta kalma çabası da...
Kokular, öyküler, sözcükler ve bahar güneşinin ruhuma kattığı neşe olmasa... Ne yapardım ben?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 27 Nisan 2009, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/27//babaoglu.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.