Can Öz: "Babamın 'Aferin ulan' diyeceği şeyi yapmak istiyorum. Babamın yerini alamam. Bırakın beni, kimse alamaz."
İLİŞKİLİ HABERLER
Babam, kötü eser getirdiğinde yazara küserdi
Babam, kötü eser getirdiğinde yazara küserdi
TULUHAN TEKELİOĞLU
10.04.2009
Henüz 28 yaşında, Türkiye'nin en genç, büyük yayınevi patronu! Can Yayınları'nın kurucusu Erdal Öz'ün vefatından sonra işlerin başına geçen Can Öz, ilk röportajı annesiyle verdi..
Beyaz kapaklı, kalp amblemli kitaplarını bütün kitapseverler bilir. Çocukluğumda onları yan yana dizer, sayardım. Can Yayınları, küçükken benim için Pıtırcık demekti. Şimdi 11 yaşına gelen oğlum Ömer için aynı şey... Sınıfta bazen gizli gizli okuyor, Pıtırcık'larını kimseyle paylaşamıyor.
Zamanla kırmızı kalpli kitaplarım çoğaldı, çeşitlendi. Lawrence Durrell, Marquez, Paul Auster, Paulo Coelho, Mario Vargas Llosa'yı Can'la keşfettim. Başarılı hikâye yazarı Erdal Öz'ü de. Yaralısın adlı romanı, bir kuşak için unutulamaz bir eserdir. Bu yüzden kalbimdeki yeri hep başka oldu Can Yayınları'nın. Yayınevini 1981'de kuran Erdal Öz, 2006 mayısında akciğer kanserinden öldü. Yönetim, bugün 28 yaşında olan oğlu Can Öz'e geçti. Ve yayın dünyasındaki bütün meraklıları, kötü niyetli düşmanları şaşırtarak büyük başarı gösterdi. Yırtık kotlu, Converse'li bu genç adamın kısa bir zamanda yayın dünyasını parlak fikirleriyle şaşırtacağına eminim.
Can Öz ve annesi Samiye Öz'le iki saat konuştum. Bütün gün yan yana çalışıyor anne-oğul. Sevgi dolu ilişkilerinde tatlı bir mesafe de gördüm. Mayıs ayına Erdal Öz'ün biyografisini hazırlıyorlar. Can Öz: "Babama onun politikasını sürdürerek layık olurum. Onun gibi biri olmaya çalışırsam zaten beceremem," diyor. "10 sene sonra bir gün kapıdan babam girse, bir kahve içsek 'Aferin ulan' diyeceği şeyi yapmak istiyorum. Babamın yerini alamam. Bırakın beni, kimse alamaz."
CAN ÖZ:
* Zor olan; her gün oturduğum ofiste babamın resmi var, karşımda babamın koltuğu, raşardan biri babamın bıraktığı gibi duruyor hâlâ. Bilgisayar Erdal Öz adıyla açılıyor. Küçük bir kutuda hâlâ onun son bıraktığı gözlükleri durur. Yani o odaya girdiğim zaman her gün o hesaplaşmayı yaşıyorum.
* İlkokulda baban ne iş yapıyor diye sorulduğunda "Tamirci yazar," derdim.
* Babamın kişisel özelliği yayınevine yansıdı.. Kurumsal özellik olarak görünen aslında Erdal Öz'dür. O da Türkçeyi sevmek, edebiyatı sevmek. İyi bir edebiyat okuruydu. Bir yazar ona kötü bir eser getirdiğinde, yazara karşı sevgisi azalırdı, hatta ona küserdi!
SAMİYE ÖZ:
* Ankara'da bir arkadaşımızın evine Zülfü Livaneli ile birlikte geldiler. Orada yıldırım aşkı oldu. Hayatımda Erdal kadar güzel şiir okuyanı görmedim Genco Erkal dahil. Nâzım Hikmet'in Saman Sarısışiirini okumaya başladı. Okudukça ona âşık oldum..
* Can,yaramaz bir çocuktu. Hâlâ ona küçük Can diyenler var, Erdal Can'a patlıcan' derdi.
* Erdal'ın son ayları, Can'ın gittikçe rolü önem kazandı. Önce depoda çalışmaya başladı. Depodan arşive geçti. Hızlı bir sistem kurdu. Her şeye 26 yaşında hâkim oldu.
- Oğlunuz Türkiye'nin en genç yayın evi patronu. Erdal Öz, hazırlamış mıydı onu koltuğa?
- S.Ö: Yayınevinin kurumsallaşması gerektiğini anladığımızda babası Can'dan eğitimini bir sene dondurmasını istedi. O zaman hastalığı falan yok. Can 25 yaşında işin içine girdi, koca yayınevini götüren bir delikanlı oldu
- Tahmin ediyor muydunuz bu kadar başarılı olacağını?
- S.Ö: Çok yaramazdı Can. Lisedeyken, öğretmenlerin canına okuyordu. Akıllı ve başarılı olacağı belliydi ama her zaman bir kuşku payı vardır. Üniversite eğitimini Boston'da yaptı. Sosyoloji okudu..
- Kaç yaşındasınız?
- C.Ö: 28.
- Sizden yaşça çok büyük yazarlarla çalışıyorsunuz. Zorlanmıyor musunuz?
- C.Ö: Zahmetli ama zor değil. Esas zor olan her gün oturduğum ofiste babamın resmi var, karşımda babamın koltuğu, raflardan biri babamın bıraktığı gibi duruyor hâlâ. Bilgisayarı Erdal Öz'le açılıyor. Küçük bir kutuda hâlâ onun son bıraktığı gözlükleri durur. Yani o odaya girdiğim zaman her gün o hesaplaşmayı yaşıyorum. Bu her zaman belki o kadar dramatik olmuyor. Ama yılda bir-iki doruk noktada oluyor. Ona kendimi en yakın hissettiğim an. Bu sene Erdal Öz Edebiyat Ödüllerinde oldu. 150 kişinin önünde ödülle ilgili konuşmam gerektiği anda bir şeyler uçup gidiyor işte, çok zorlanıyorum.
- Baba oğul ne kadar yakındınız?
- C.Ö: Rekabet yoktu ama sıkıntılı bir ilişki olduğu kesin. Baba oğul arasındaki birçok ilişki gibi. Çoğunlukla ergenliği atlatma krizlerinde olan şeylerdi bunlar.
- S.Ö: İstanbul'da evi terk edip Ankara'ya gidip, orada bir lokantada garsonluk yapmak gibi. Bir gün babasıyla büyük bir kavga etti, vurdu kapıyı, evi terk edip bir lokantada çalışmaya başladı.
- C.Ö: Onlar ergenlik sıkıntılarıydı. Amerika'dan dönünce şirketle ilgili çalışma şartlarımı kafamda kurmuşum. Tam Kopenhag kriterleri gibi kriterler var kafada. Babamla buluştum. Çok iyi biliyorum, neye ne cevap vereceğimi. Onun anlattıklarını duymuyorum bile. Bir şey söyledi. Çok üzüldüm. Öleceğinden haberim yoktu ama. Babama kendimle aynı yaştaymış gibi davranıyorum. Onun söylediklerini anlamam, bilmem mümkün değil o yaşa gelmeden. 'Çok özür dilerim,' dedim. Neye üzüldüğümü sordu. "Senin hayatını zorlaştırıyorum, bundan sonra senin hayatını kolaylaştırmak için çalışacağım," dedim. Sarıldı. Bundan beş ay sonra kanser olduğunu öğrendik.
- S.Ö: Erdal'ın son ayları diyeyim, Can'ın gittikçe rolü önem kazandı. Can önce depoda çalışmaya başladı. Yavaş yavaş yayınevinin yapısına girdi. Erdal'ı kaybettiğimizde Can Yayınevin'e, 26 yaşında bir çocuğun olamayacağı kadar hakimdi.
- Krizle birlikte bazı yayınevleri küçülmeye gidiyor. Bağımsız bir yayınevisiniz. Okuma oranı azalıyor mu?
- C.Ö: Hayır. Okumanın da artığını kendi rakamlarımızdan görüyorum. Yayıncılarla, dağıtımcılarla görüşüyorum. Ama bu müthiş bir hamle değil. Çünkü zaten ülkenin 4/2'si okur olsa çok iyi diyeceğiz. 2 bin 800 yayınevi var Türkiye'de. Muhtemelen de 2 bin 800 okur vardır. Her şeyin hızla değiştiği bir dönemde yaşıyorsunuz. Nitelikli okur diye düşünmek doğru değil. Önce okur olmak lazım.
- Babanızın hayalindeki nasıl bir yayıneviydi?
- C.Ö: Kurumsal özellik olarak görünen aslında Erdal Öz'dür. O da Türkçeyi, edebiyatı sevmek. İyi bir edebiyat okuruydu, bir yazar ona kötü bir eser getirdiği zaman ona sevgisi azalırdı.
- S.Ö: O yazara karşı içinde bir kırılma yaşardı.
- Kimdi o yazarlar?
- S.Ö: Çok ayıp olur onu söyleyemeyiz. Çok yazarın editörlüğünü yapmıştır Erdal.
İLİŞKİLİ HABERLER
Babam, kötü eser getirdiğinde yazara küserdi
Yayın tarihi: 18 Nisan 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/18/ct/haber,DEE5BD02A5FF431FBF4D514D668E50A8.html
Tüm hakları saklıdır.