kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Nisan 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Pazar SABAH  
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Değere değer biçmek

Taksim'de açılan Sine-i Millet sergisinde 'Cumhuriyet'in Kültür Değerlerini Seçiyoruz' adı altında bir açık oylama yapıldı, cumhuriyetin kültür değerleri belirlendi. Listeyi görünce şunu düşündüm: Acaba bu listede yer alan sanatçılar halkın nezdinde hangi anlama geliyor?.
SABAH'ta geçen hafta Çarşamba günkü kültür-sanat sayfasında bir haber yer aldı. Buna göre Taksim'deki Su Maksemi'nde (maksem Arapça'da bölme, taksim etme, dağıtma anlamına geliyor. Maksem denilen yer de su dağıtımının yapıldığı yere verilen addı. Şimdi orada bir sergi salonu yer alıyor) açılan Sine-i Millet sergisini halkımız çok sevmiş. Kısa sürede büyük bir izleyici grubu gezince, serginin süresi uzatılmış. Fakat bana göre, bu haberden daha ilginci sergide yer alan Cumhuriyetin Kültür Değerlerini Seçiyoruz adlı 'açık oylama'. Yöntemini, yapılış tarzını bilmiyorum ama seçim bugüne kadar verilen oylarla bir sonuç oluşturmuş görünüyor. Resim, müzik, heykel, bilim, roman, şiir, sinema-tiyatro oyuncusu alanlarında anketin öne çıkardığı isimler var.
Bu isimlere bakarak gazetenin attığı başlıkla 'cumhuriyetin kültür değerleri'ni bir kez daha saptamak mümkün. Daha doğrusu seçim bu isimleri saptıyor. Hangi alanda olursa olsun, öne çıkan isimler neredeyse herkesin bildiği adlardan oluşuyor. Arada İbrahim Çallı gibi 1914 kuşağına mensup sanatçılar da var. Daha genel olarak söylersem formasyonunu Osmanlının son döneminde oluşturmuş, cumhuriyette sanat etkinliğine devam etmiş birçok isim mevcut. Gene de çoğunluk cumhuriyetle birlikte ve ondan sonra doğmuş sanatçıları kapsıyor.
Bu tür araştırmalar iyidir. İnsana çeşitli sorular ve sorunlar üstünde düşünmek, geniş tartışmalar yapmak olanağını verir. Ben de listeyi görünce bazı hususları aklımdan geçirdim.

BİLİNMEK VE TANINMAK
Birincisi şu: Acaba bu listede yer alan sanatçılar halkın nezdinde hangi anlama geliyor? Bu sorunun yanıtı geniş ölçüde 'tanınma' yani popülarite kavramını ele almayı zorunlu kılıyor. Bilenler bilir, bir tanıma göre klasik yapıt herkesin adını bildiği fakat kendisini yeterince bilmediği yapıttır. Dante'nin İlahi Komedya'sından herkes haberdardır ama oturup o kallavi kitabı okuyan çok azdır. Shakespeare'in yapıtları da öyle, ismen bilinir fakat cismen meçhuldürler.
Klasik kavramı bugünkü haliyle 19. yüzyılda üretilmiştir, eğitim sistemine sokulmuştur. Bugünkü dünyada da kısmen o şekilde devam etmektedir. Fakat mevcut koşullar bunun ötesinde iletişim araçlarıyla kitlelere bilinç kazandırır, klasik adlar da bu yoldan insanlara intikal eder. 'Modern klasik' denilen şey tam da budur.
Böyle değerlendirince, bu listede yar alan isimlerin hangilerinin yeterince bilindiği başlı başına bir sorudur. Çallı'nın adına insanlar anekdotlar nedeniyle aşinadır, Tanpınar sözü çok edilen bir romancı, şair ve kültür adamıdır, Oktay Sinanoğlu bilimsel çalışmalarından ziyade son zamanlarda siyasal görüş ve polemikleriyle gündemdedir. İnsanlar bu kişilerin yapıtlarını bilmez ama onları tanır. Dolayısıyla tanınmış olmakla bilinmek aynı şey değildir. Hatta şunu da söyleyeyim. Bazen bunun tersi de doğrudur. Kimi sanatçılar veya düşünürler meşhurdurlar fakat tanınmazlar. Bir dostum Paris'te en etkili olduğu dönemde Sartre'ın peşinden yürüdüğünü, kimsenin onu tanımadığını anlatmıştı. Meşhurdu Sartre ama tanınmıyordu.

POPÜLER OLMAK MI İYİ OLMAK MI?
Listenin bir ilginç yanı daha var, tüm bu tür sonuçlarda ortaya çıktığı üzere. Seçilmiş isimler arasında bir ilinti kurmak çok zor. Romancı olarak önce Yaşar Kemal geliyor, ardından Reşat Nuri, sonra Ahmet Hamdi. Bu üç romancı arasında nitelik bakımından hiçbir ilinti yok. Heykelci-seramikçi grubunda önce İlhan Koman'ın adı geçiyor, sonra Füreya Koral geliyor. Nereden nereye? Veya ressam olarak Çallı'nın ardından Devrim Erbil'in adı anılıyor. İnsanın 'haydaaa...' diyeceği geliyor.
Bu koşullar yukarıda öne sürdüğüm düşünceyi doğruluyor. Kimin bu isimleri niye seçtiğini herhalde tanınmışlık dışında açıklayacak bir verimiz yok elde. Kaldı ki, Devrim Erbil veya Füreya Koral adları bu bakımdan büsbütün şaşırtıcı. Ben ne halkın bu isimleri tanıdığını düşünüyorum ne de bu isimlerin yapıtlarını halkın bildiğini.
Tabii, tanınmışlık ve şöhret açılarından ele alınca bu gibi listelerde yer bulan sanatçıların yer bulmayanlardan daha iyi 'olduğunu' belirtecek hiçbir göstergeye sahip değiliz. Ya da tersinden söyleyeyim: Bu listede yer almayan isimler bunlardan daha kötü değildir. Tek tek ad vermeye gerek yok ama Sedat Hakkı hangi mimardan daha geri veya Komet kimden daha kötü bir ressam, Feza Gürsey veya Cahit Arf 'ın adı niçin öteki bilim insanlarının arasında anılmasın?
İşte bu saptama bizi o vahim olguya bir kez daha yaklaştırıyor: Tanınan sanatçı daha iyidir yanılgısı! Bu asla geçerli olmayan bir yargıdır. Çünkü daha fazla tanınmak daha fazla 'ortalama'ya ait olmak demektir ki, hem devrimci olmuş, öncü nitelikler taşımış hem de büyük bir kitle tarafından bilinen mesela Zeki Müren gibi sanatçılar sadece istisnalardır.
Gene de şu liste Türkiye'nin değerleri üstünde daha çok tartışmaya, daha çok uzlaşmaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor ki, sürekli olarak değerlerini tahrip eden ve yok sayan bir toplumda bu noktaya gelmek bile az şey değil.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın