Giriş Saati : 03.04.2009 14:50 Güncelleme : 03.04.2009 20:14
Türkiye'nin uluslararası yatırımcılar için güvenli bir liman olduğunu söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, IMF ile görüşmelerin Türkiye'nin menfaatine olacak şekilde devam edeceğini vurguladı.
"İşsizliğin artmadığı ülke yok, artmaması için her türlü tedbiri alıyoruz" diyen Erdoğan, "İşsizlik deniyor. Biz devir aldığımızda yüzde 10 idi bu krizde 13'lere yükseldi.. .Diğer ülkelerle kıyaslandığında daha iyi durumdayız... Biz işsizlikle mücadele içindeyiz... Hatta biz patronlara sen işçi çıkarma biz senin yerine yevmiyenin yarısını 6 ay ödeyeceğiz" şeklinde konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, G-20 Zirvesi için bulunduğu İngiltere'de, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsünde ''Küresel Kriz ve Türkiye'nin Rolü'' konulu konuşma yaptı.
Konuşmasında, dünya ekonomisinin, gelişmiş ekonomilerde başlayan ve zaman içerisinde tüm ülkeleri etkileyen eşi ender görülecek bir krizle karşı karşıya olduğunu belirten Erdoğan, bu krize ''son yüz yılın en önemli, birinci sırada gelen krizi'' denilebileceğini söyledi.
Küresel krizin ağır ve tesir alanı geniş bir kriz olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, krizin gelişmiş ülkelerdeki finansal kurumlarla piyasalara olan güveni önemli ölçüde azalttığını ifade etti.
Erdoğan, artan likidite ve sermaye sorunlarının finans sisteminde önemli değişikliklere neden olduğunu kaydederek, ABD, Avrupa ve Uzakdoğu'da iflaslar yaşandığını dile getirdi.
Sorunun daha da artmaması için kamu müdahalelerinin gerekli hale geldiğine dikkati çeken Erdoğan, son yıllarda yüksek büyüme performansı gösteren gelişmekte olan ülkelerin de tüm bu yaşananlardan doğal olarak az veya çok etkilendiğini söyledi.
Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Hiçbir ülke 'ben etkilenmedim' diyemez. Hepsi az veya çok bundan etkilenmiş durumda.
Dış talep azalması ve finansman kanallarının tıkanması nedeniyle olumsuz etkilenen bu ülkelerin büyümesi hızla yavaşlıyor, işsizlik oranları yükseliyor. Yaşanan krizle hem ulusal hem de uluslararası düzeyde mücadele edilmesi aşikardır. Nitekim G-20 Zirvesi'nde de bunu çok açık ve net gördük. Bu nedenle gerek uluslararası işbirliği gerekse yurt içi dayanışma hızlı bir şekilde arttırılmak durumundadır.
Küresel işbirliğinin geliştirilmesi ve uluslararası toplumun birlikte hareket ederek sorunlara ortak çözümler üretmesi, dünyanın krizden hızlı bir şekilde ve en az hasarla çıkabilmesi için olmazsa olmaz koşullardır. Uluslararası işbirliği alanında G-20 en etkili platform olarak görülüyor. Nitekim G-20 liderleri olarak 2008'in Kasım ayında Washington'da bir araya gelerek krize karşı ortak mücadele başlattık.
G-20 tarafından yürütülen çalışmalar dün gerçekleştirilen zirvede yeni bir ivme kazandı. Büyük ihtimalle bu yıl sonu tekrar üçüncü defa G-20 zirvesi New York'ta toplanma durumunda. Liderler olarak, zirvede krizin biran önce aşılması, finansal sistemin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve büyüme ile istihdamın hızla canlandırılması konusundaki kararlılığımızı net bir şekilde ortaya koyduk. Daha da önemlisi bu hedeflere en hızlı şekilde ulaşılmasını sağlayacak somut adımlar konusunda mutabakata vardık.''
''TEDBİRLERİN UYGULANMASINA DEVAM...''
G-20 ülkelerince, son dönemde eşi görülmemiş mali tedbirlerin alındığını belirten Başbakan Erdoğan, bu tedbirlerin para politikası tedbirleriyle desteklendiğini ifade etti. ''Zirvede, krizin neden olduğu olumsuz hava dağılıncaya kadar bu tedbirlerin uygulanmasına devam edilmesini hep birlikte kararlaştırdık. Burada bir konsensüs oluşturuldu'' diyen Erdoğan, tedbirlerin büyüme ve istihdam üzerindeki olumlu etkisinin önümüzdeki dönemde daha net görüleceğini dile getirdi.
Zirvede, uluslararası finansal sistemin desteklenmesi ve bu gibi krizlerin tekrarlanmaması için de kapsamlı kararlar alındığını kaydeden Başbakan Erdoğan, ''başta IMF olmak üzere uluslararası finansal kuruluşların kaynaklarının çok ciddi düzeylere çıkarılması ve bu kuruluşların güçlendirilmesi kararlarının alındığını'' bildirdi.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Gelişmekte olan ülkelere IMF'de daha fazla söz hakkı tanınması amacıyla kotaların gözden geçirilmesi sürecinin Ocak 2011'e kadar tamamlanmasına karar verildi. Bu arada, benzer bir süreç Dünya Bankası ile ilgili de işleyecektir. Ayrıca uluslararası kuruluşların üst düzey yöneticilerinin açık, şeffaf ve liyakata dayalı bir süreçle seçilmesi yönünde de mutabakat sağlandı. Krizin olumsuz etkilerinin en fazla hissedildiği alanlardan biri olan ticaretin finansmanının desteklenmesi amacıyla önümüzdeki 2 yıllık dönemde en az 250 milyar ABD doları tutarındaki kaynağın harekete geçirilmesi yönünde görüş birliğine varıldı. Uluslararası finansman kuruluşları, çok taraflı kalkınma bankaları ve çeşitli ülkelerin ihracat kredisi kuruluşları bu konudaki darboğazın aşılmasını teminen girişimlerde bulunuyorlar. Önümüzdeki dönemde, zirvede alınan kararların hızla hayata geçirilmesi kilit bir önem taşıyor. Türkiye G-20'de oynadığı aktif rolle küresel ekonomik sistemin yeniden şekillendirilmesi çabalarına ciddi katkı sağlıyor ve alınan kararların hızla somut neticelere dönüştürülmesi amacıyla çaba sarf ediyor. Türkiye ekonomisi, 2002 yılından bu yana uyguladığı istikrarlı makroekonomik politikalar, gerçekleştirdiği yapısal reformlar ve güçlü finansal sektörüyle geçmişe kıyasla çok daha dayanıklı bir iktisadi yapıya sahiptir. Kamu yapısında özellikle geçmişte yaşanmış olan bazı sıkıntılı deneyimler veyahut geçmişte yaşadığımız krizler -ki 90'lı yıllarda, 2001-2002 bu yıllarda- bizler için çok ciddi bir deneyim oldu, tecrübe oldu. Tabii bu tecrübe, 2007'de aslında başlayan kriz 2008'de devam ederken bizim buna daha hazırlıklı yakalanmamızı sağladı. Bu bizim için çok ciddi bir dersti. Küresel finans krizi bizi bu noktada ilk başladığı andan itibaren rahatsız etmedi. Örneğin bizim şu anda henüz batan bir bankamız yok. Veyahut fona devredilen bir bankamız yok. Bankaların hepsi şu anda kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Tabii 2008 yılı içerisinde yürürlüğe koyduğumuz sosyal güvenlik reformu ve istihdam paketinin de ekonomimizin krize karşı koyma gücünü arttırdığını bu arada vurgulamak istiyorum. Bu noktada, krizin yansımaları açısından diğer bazı ülkelerden önemli bir farklılık gösterdiğini dikkatlerden kaçırmamak gerekiyor.''
"IMF İLE GÖRÜŞMELER MENFAATİMİZ DOĞRULTUSUNDA OLACAK"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,''Küresel kredi krizinin ekonomimize olan olumsuz etkilerini asgariye çekebilmek için ekonomik programda özellikle IMF ile görüşmelerimizi ülkemizin menfaatleri doğrultusunda ve yapıcı bir işbirliği çerçevesinde yürütüyoruz'' dedi.
Erdoğan, ''Önümüzdeki dönemde bu alanda olumlu ilerlemeler sağlanacağını ifade etmek istiyorum. Nitekim dün de Sayın Başkanla Başkan Yardımcısıyla da burada görüşmelerimizi yaptık. Öyle zannediyorum ki dönüşten sonra takvim belirleyip tekrar heyetlerle olan görüşmelere devam edilecektir'' diye konuştu.
İşsizlik konusuna değinen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''İşsizlik, işsizlik, işsizlik bu sürekli söyleniyor. 6.5 yıl önce biz hükümeti devraldığımızda Türkiye'de işsizlik oranı 10.3 idi, şu anda 13.6 kriz döneminde. Fakat İspanya'ya bakıyoruz, İspanya'da işsizlik yüzde 15'e ulaştı, ABD'de 8.1, bunlar işsizlik sorununu pek yaşayan ülkeler değil. Avrupa Birliği ülkelerine bakıyorsunuz şu anda yüzde 5'in üzerinde, böyle bir durum var. İşsizliğin vurmadığı ülke henüz kalmış değil. Ama biz bütün bunlara rağmen, özellikle işini kaybedenlere yönelik olarak bir mücadelenin içindeyiz. İşverenlere şunu söylüyoruz, 'Bak sen işçini çıkarma, biz 6 ay süreyle günlük yevmiyesinin yüzde 50'sini ödeyeceğiz'. Bir mücadele yöntemi olarak bunu şu anda sürdürüyoruz. Belki tekrar değerlendirme yapacağız, atmamız gereken farklı adımlar varsa bu adımları atmak suretiyle özellikle toplumumuzu, halkımızı daha rahatlatacak adımları, şüphesiz ki atmaya devam edeceğiz.''
''MALİ DİSİPLİNDEN TAVİZ VERMEYE NİYETİMİZ YOK''
Erdoğan, şu ana kadar krizle mücadeleye yönelik olarak 53 başlık altında önlemler aldıklarını belirterek, şunları söyledi:
''Öncelikle piyasalarda likidite sorununun ortaya çıkmasını engellemeye yönelik tedbirler Merkez Bankamız tarafından hayata geçirilmiştir. Merkez Bankası enflasyon hedefi ve tahminleriyle çelişmeyecek bir biçimde para politikası kanalıyla piyasaları destekleyen adımlar atıyor. Bu adımlar atılırken bir yandan ekonomide kredi kanalının tekrar işler hale getirilmesi hedefleniyor. Diğer yandan da döviz likiditesinin korunmasına özen gösteriliyor. Maliye politikası alanında ise bütçe imkanlarımız çerçevesinde ekonominin rekabet gücünü arttıracak, iç talebi canlandıracak ve istihdamı koruyacak alanlara destek vermeye çalışıyoruz. Bu noktada KOBİ'lerle, ihracatçı firmalara yönelik kredi imkanlarını geliştiriyoruz. Yine, seçilmiş belli alanlarda geçici vergi indirimlerini uygulamaya başladık. Otomotiv sektörü, konutlarda, beyaz eşyada, elektronikte, mobilyada bir çok indirimleri başlattık. Bu indirimlerin de başarılı sonuçlarını hızla görmeye başladık.''
TEDBİRLERİN KAMU MALİYESİ ÜZERİNDE OLUŞTURDUĞU BASKI
Alt yapı yatırımlarına hız verdiklerini ve yoksullukla mücadele programlarını yaygınlaştırdıklarını vurgulayan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti: ''İş gücü piyasasında genç ve kadın istihdamına verilen teşviklerin süresini uzatmış bulunuyoruz. Bütün bu adımları atarken Türkiye'nin son yıllarda yakalamış olduğu ekonomik istikrarın en temel unsurunun mali disiplin olduğu gerçeğinin de farkındayız, bundan da taviz vermeye niyetimiz yok. Piyasalarda tesis edilen güvenin önümüzdeki dönemde de korunmasının, diğer yükselen piyasa ekonomileri için olduğu gibi, Türkiye için de büyük önem taşıdığını biliyoruz. Bu çerçevede kriz döneminde alınan tedbirlerin kamu maliyesi üzerinde oluşturduğu baskının ekonomideki toparlanma ile beraber telafi edilmesi yönündeki kararlılığımız tamdır. Küresel kredi krizinin ekonomimize olan olumsuz etkilerini asgariye çekebilmek için ekonomik programda, özellikle IMF ile görüşmelerimizi ülkemizin menfaatleri doğrultusunda ve yapıcı bir işbirliği çerçevesinde yürütüyoruz. Tabii bu konuda bir çok şeyler konuşuluyor, konuşulacak. Yani bu görüşmeleri farklı bir şekilde speküle etmek isteyenler de yok değil, var. Tabii biz bu tür spekülatörlerle ayrıca mücadele ediyoruz. Bunu da açıkça söyleyeyim. Yani ne yapacağımızı, hangi kararları alacağımızı... Bunun taymingi ne olacak? Bunun kararını, tabii ki bu sorumluluğun altına giren bir hükümet olarak bizler vereceğiz. Ve önümüzdeki dönemde bu alanda olumlu ilerlemeler sağlanacağını ifade etmek istiyorum. Nitekim dün de Sayın Başkanla, Başkan Yardımcısıyla da burada görüşmelerimizi yaptık. Öyle zannediyorum ki dönüşten sonra takvim belirleyip tekrar heyetlerle olan görüşmelere devam edilecektir.''
''KİMSENİN ENDİŞESİ OLMASIN...''
Ekonomi politikalarının öncelikli hedeflerinden birinin de özel sektör yatırımlarının arttırılması ve yatırım ortamını iyileştirmesi olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, ''Türkiye bir defa bu konuda güvenli bir limandır, bundan kimsenin endişesi olmasın. Türkiye'ye yatırım yapan hiç bir girişimci mahcup olmaz. Bu noktada bizler bu işin teminatıyız, elimizden gelen desteği bugüne kadar hep verdik vermeye devam ediyoruz'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, Dünya Bankası'nın ''Ülkelerin İş ve Yatırım Ortamlarının İş Yapma Kolaylığına Göre Kıyaslandığı İş Ortamı 2009'' raporuna göre Türkiye'nin son 4 yılda 25 sıralık bir iyileşme kaydederek, 181 ülke arasından 59'uncu sıraya yükseldiğini söyledi. Bunun önemli bir sıçrama olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Yine Forges tarafından Haziran 2008 tarihinde yayınlanan 'İş yapmak İçin En İyi Ülkeler Endeksine' göre Türkiye bir önceki yıla göre 7 sıralık bir iyileşme kaydederek 121 ülke arasında 41. sıraya yükselmiştir'' dedi.
Türkiye'nin, 2003 yılına kadar, yıllık ortalama 1 milyar dolarlık bir yatırım çektiğini anımsatan Başbakan Erdoğan, 2003 yılında çıkardıkları yasa ve reformlarla bu tablonun ciddi oranlarda değiştiğini ve bir anda yatırımların yükselmeye başladığını söyledi.
''TÜRKİYE GÜVENLİ BİR LİMANDIR''
Erdoğan, 2007 yılında Türkiye'ye gelen küresel doğrudan yatırım miktarının 22 milyar dolara ulaştığına işaret ederek, şunları kaydetti: ''Kriz başladı, 2008 yılında bu kriz devam etmesine rağmen, bakıyorsunuz 2008 sonu itibarıyla 18 milyar dolara ulaştı, bu krize rağmen. Bu nereden kaynaklanıyor? Türkiye güvenilir bir limandır, hakikaten özellikle uluslararası doğrudan yatırım noktasında asla bizi sıkıntıya sokmaz, bundan dolayı yatırımcı yatırımı ülkemizde yapabilir. Yaşanan zor dönemde dahi önümüzdeki yıllarda ortalamamızın çok üzerinde bir uluslararası sermayeyi Türkiye'ye çekebileceğimize ben inanıyorum.''
İŞSİZLİK DEĞERLENDİRMESİ
Başbakan Erdoğan, krizin başlangıcı olarak kabul edilen 10 Temmuz 2007 tarihinden bugüne kadar, ABD doları karşısında Meksika pezosunun yüzde 31, Rusya Federasyonu rublesinin yüzde 31, Güney Kore wonunun yüzde 45, Güney Afrika randının yüzde 34, İngiltere poundunun yüzde 40 değer kaybına uğradığını, aynı dönemde Türk lirasının değer kaybının ise yüzde 28 olduğunu dile getirdi.
Borsalara bakıldığında da İMKB'nın değer kaybının birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke borsaların altında kaldığını kaydeden Erdoğan, ihracat performanslarına bakıldığında da aynı tablonun görüldüğünü ifade etti.
Sanayi üretim performansında da Türkiye'nin yüzde 21'lik düşüşle Japonya, İspanya ve İsveç'in önüne geçtiğini belirten Başbakan Erdoğan, son 6.5 yıl içinde bankacılık sektöründe gerçekleştirilen reformlarla bu sektörün Türkiye için bir sorun değil, bir emniyet sübabı görevi görmesini sağladıklarını vurguladı.
Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Bu reformlar ve sıkı denetim sayesinde Türkiye'de kriz sürecinde hiçbir banka iflas veya devir gibi sıkıntılara maruz kalmadı. Tabii burada bankalarla ilgili şunu özellikle söylemek durumundayım: İktidarımızdan önceki dönemde ne yazık ki önüne gelen -yani burada tabii bakkal mı diyorlar bilemiyorum ama- bakkal dükkanı açar gibi herkes banka açıyordu ama bizde şimdi artık o, geride kaldı. Herkes, önüne gelen banka açmak için müracaat ettiğinde banka açamıyor.
Çok ilginçtir; biz bu dönemde yatırım bankacılığını hiç teşvik etmiyoruz. Tam aksine, adeta durdurmuş durumdayız. Niçin? Çünkü yatırım bankası kurmak suretiyle güya kendi yatırımlarına veya yapacağı yatırımlar için destek arayanlar bu yatırım için elde ettikleri finansı ne yazık ki farklı yerlerde, hatta hatta ifade etmekte zorlanıyorum ama olumsuz, meşru olmayan yerlerde kullanmak suretiyle gerçekten vatandaşın imkanlarını suistimal etmişlerdir. Bunun Türk ekonomisine bedeli de çok ağır olmuştur. Biz bu dönemde bunu ülkemizde yaşamadık, yaşatmadık. Son dönemde gelişmekte olan ülkelere fon girişlerine baktığımız zaman ciddi oranda bir düşüşün olduğunu görüyoruz. Ancak ülkemizde hem bankacılık sektörü hem de özel sektör dış finansman sağlamaya hala devam ediyor. Kamu maliyesi alanında son yıllarda sağlanan büyük başarı da Türkiye'yi çok farklı bir konuma yerleştirmiş ve krize karşı dayanıklılığını önemli ölçüde artırmıştır.''
''BİR AŞINDIRMA OLACAK AMA KRİZ EN AZ BİZİ ETKİLEYECEK''
Küresel ekonomiye entegre olma noktasında Türkiye'nin son dönemde çok büyük açılımlar gerçekleştirdiğini anlatan Başbakan Erdoğan, bu açılımların sonucunda da küresel krizin Türkiye üzerinde etkileri olduğunu dile getirdi.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi: ''Ben tabii bunu 'bu kriz bizi teğet geçecek' diye ifade ettim. Bundan rahatsız olanlar oldu. Yine ben aynı ifademde ısrar ediyorum. Bu kriz en az bizi etkileyecek ama 'etkilemeyecek' demedim. 'Teğet geçti' demek, 'etkilemiyor' veya 'etkilemeyecek' anlamına gelmez. Bir sürtünme yapacak. Bir aşındırma olacak ama en az bizi etkileyecek. Bunu söyledim, bunu söylüyorum. Küresel kriz, piyasalardaki daralma, büyüme, ihracat ve istihdam göstergelerinde bazı olumsuz gelişmeler ortaya çıkardı ancak şuraya da dikkatinizi çekiyorum: Türkiye'de bugün geçmiş dönemlerde kıyaslanmayacak ölçüde bir istikrar ve güven tablosu mevcuttur.''
YEREL SEÇİM DEĞERLENDİRMESİ
Türkiye'nin, başta AB katılım sürecinin gerektirdiği reformlar olmak üzere birçok alanda tarihi nitelikte adımlar attığını belirten Erdoğan, reform sürecinin aynı kararlılıkla sürdüğünü ifade etti. Erdoğan, demokrasinin geliştirilmesi, ekonomik ve sosyal reformlar, yatırım ortamının iyileştirilmesi ile yolsuzluk ve yasaklarla mücadele konusunda çok cesur adımlar attıklarını ve atmaya da devam edeceklerini söyledi. Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
Ülke genelinde oluşturduğumuz sinerji, kalkınma ve büyümede etkin rol oynadı. Nitekim 29 Martta yapılan mahalli idareler seçimlerinde partimiz ikinci ve üçüncü olan muhalefet partilerinin aldığı oyların toplamına eşit bir oy almıştır. Bütün bu sıkıntılara rağmen, Avrupa'nın değişik ülkelerinde biliyorsunuz şu anda hükümetler gidiyor, hükümetler bozuluyor. Tüm bunların ciddi tesirleri var. Geçmişte, 1990'lı, 2000'li yıllardaki krizlerde 15-20 puan arasında seçimlerde kaybetmek suretiyle iktidardan düşen partiler olmuştur bizim ülkemizde. Bunları da yaşadık. Fakat bu seçimde yere sağlam basan bir anlayış olması hasebiyle biz kendimizle yarıştık, yani muhalefetle değil. Oyumuzda biraz düşüş oldu ama yine ikinci ve üçüncü sıradaki muhalefet partilerinin toplam oyu kadar oy aldık ve Türkiye genelinde de toplam belediyelerde diğer siyasi partilerin tamamının aldığı belediyelerden daha fazla belediye aldık. Bunların içerisinde de 16 büyükşehir belediyesinden 10'u var. 65 il belediyesinin 35'ini de biz aldık. Belde belediyelerinin de yarıdan fazlasını biz aldık. Böyle bir konu ortada. Tabii küresel krizin etkilerine ve işsizliğin yükselmesine rağmen bu oranda bir desteği elde ettik. Bu, şunu gösteriyor: Biz size güveniyoruz, inanıyoruz, yola devam edin ancak biraz da kendinizi gözden geçirin; olay budur. Biz de şu anda yola emin adımlarla yürüyoruz. Tabii ki kendimizi de gözden geçirmek suretiyle nerede ne oldu bunu göreceğiz ve o yörede yapılacak 2011'deki milletvekili seçimlerinde de inanıyorum ki asıl oluşturulan zemine partimiz oturacaktır. Halkımızın teveccühünü kazanacaktır. Tabii elbette seçimlerde milletimiz hem iktidar partimize hem de muhalefet partilerine önemli mesajlar verdi ancak burada en önemlisi, halkımız 'istikrara, güven ortamına, AB katılım sürecine devam' demiştir; çıkan budur. Yine Türkiye'de seçmen, küresel krize karşı kararlı bir şekilde uyguladığımız tedbirleri de bana göre onaylamıştır. Bu yönde de hükümetin açılımlarını desteklediğini demokratik seçimler yoluyla ifade etmiştir.''
IRAK DEĞERLENDİRMESİ
Konuşmanın ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, ''Irka veya herhangi bir mezhebe dayalı devlet anlayışının Irak'ın geleceğini sıkıntıya düşüreceğini'' ifade etti.
Erdoğan, ''Iraklılık zemininde bir Irak devleti oluşmasını savunuyoruz. Ortak payda Iraklı olmaktır. Kalkar bir Kürt devleti kurarsanız, öbür tarafta birileri Şia, birileri Arap devleti kurmaya kalkar. Irak'ı üçe bölmüş olursunuz. Bu durum Irak'ı iç savaşa doğru götürebilir'' dedi.
Kimsenin Irak'ın yer altı zenginliklerini birbirine kaptırmayacağını, Irak'ın yer altı zenginliklerinin tüm Irak halkın tarafından kullanılması ve bunun tavsiye edilmesi gerektiğini belirten Erdoğan, dünyada ortak bilinci tehdit eden anlayışlara yer olmadığını, fakat Irak'taki gelişmelerin ortak bilinci tehdit ettiğini savundu. Erdoğan, ''Irak'ın alacağı karar kendine aittir. Irak bizim yakın komşumuz, akrabalık bağlarımızın olduğu komşumuz. Kuzeyde yaşayan Irak halkı ile bizim akrabalık bağlarımız diğer ülkelere göre daha fazla. Oranın canı yandığı zaman bizim canımız yanar, orası mutlu olduğunda biz de mutlu oluyoruz'' diye konuştu.
ABD'nin Irak'a müdahalesinin 7 yıl önce başladığını anımsatan Erdoğan, Irak'ta ekonomik olarak bütçe fazlası bulunmasına rağmen Irak halkının mutsuz olduğunu, altyapının çökmüş olduğunu anlattı.
Erdoğan, Irak'ın elindeki imkanlara rağmen, vatandaşlarının huzur içinde dolaştığı bir ülke olamadığını, yıkılan Milli Savunma Bakanlığı binasının bile halen yapamadığını belirterek, ''Irak'ta güven, altyapı sorunu var. Mesafe alınmıyor mu? Alınıyor. Temenni ederiz ki bu süreç hızlanır, Irak arzu edilen günlerine kavuşur'' dedi.
''TÜRKİYE'YE KİN VE NEFRET İLE BAKANLAR VAR''
Türkiye'nin bölgesel konulardaki etkinliğine ilişkin bir soru üzerine de Erdoğan, Türkiye'nin hiç kimseye kin ve nefret taşımadığını, ancak Türkiye'ye kin ve nefret ile bakanların bulunduğunu ifade etti.
Erdoğan, ''Uluslararası camiada kimseye olan ya da olmayan, tarihte gerçekleşen bir şeylere karşı bir soykırım mücadelesi başlatmadık ama Ermeni diasporasının, yıllardır sürdürdüğü sözde Ermeni soykırımıyla ilgili çalışması var. Türkiye olarak olmayan bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil'' diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, 2005 yılında Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan'a mektup yazdığını hatırlatarak, mektubunda sözde Ermeni soykırımı konusunun tarihçilerin işi olduğunu, işi tarihçilere bırakmak için teklifte bulunduğunu, ancak mektubuna bir cevap alamadığını söyledi. Türkiye-Ermenistan futbol milli takımlarının maçı için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın davetlisi olarak Ermenistan'a gittiğini anımsatan Erdoğan, kendisinin ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve bürokratlarının de Ermenistanlı yetkililerle görüştüğünü kaydetti.
''Derdimiz bu işe çözüm bulmak ama bu çözümün bazı ilintili olduğu konular var'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu konular, özellikle 17 yılı aşkın bir süredir. ABD, Rusya ve Fransa'nın Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununu çözmek istiyorlar. Dağlık Karabağ sorunu çözüme kavuşmadıktan sonra bizim Ermenistan ile ilgili sağlıklı bir karar vermemiz mümkün değil. Biz şu anda bu karara altyapı olacak şekilde adımlar attık. Buna kendimizi hazır hale getirdik. Bölgeyi de hazır hale getirmek için adımlar atıyoruz. Azeri dostlarımızla görüşmeler yaptık. Ermenistan ile görüşmeler yapıyoruz. ABD, Rusya, Fransa üstlendiği işi neticeye vardırsın ki bizim de işimiz kolaylaşsın. Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformunu kurduk. Bu coğrafi esasa dayalı olarak Rusya, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan'ın içinde olduğu platform. Biz Ermenistan ile nasıl bir araya geleceksek. Rusya da Gürcistan ile bir araya gelecek. Biz, barış üzerine kurulu bir dünya arzu ediyoruz. Komşularının birbiriyle kavgalı olmadığı bir dünya istiyoruz. BM Güvenlik Konseyi'nde geçici üyeliğimiz var. Bunun çalışmalarını sürdürüyoruz.'' SURİYE İLE İSRAİL ARASINDAKİ ARABULUCULUK
Arap ülkeleri ve İsrail arasındaki yeni dönemdeki ilişkilerin sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, İsrail ile Suriye arasındaki sorun için de tarafların talepleri doğrultusunda sürece arabulucu olarak katıldıklarını belirterek, dört görüşme yapıldığını, beşinci görüşme öncesinde İsrail'in Gazze'ye saldırdığını söyledi.
''Film orada koptu, beşinci rauntta film koptu'' diyen Erdoğan, İsrail ve Suriye'nin aynı talepte bulunması halinde Türkiye'nin yine arabulucu olabileceğini belirtti. Erdoğan, ABD Başkanı Barack Obama'nın, Türkiye ziyaretine ilişkin soru üzerine, ziyaret sırasında Türkiye-ABD ilişkileri, bölgeye ilişkin sorunların görüşüleceğini, Türkiye'nin bölgede üstlendiği görevlerin geleceğe yönelik konumunu müzakere etme fırsatı bulunacağını söyledi. Obama'nın ziyaret ile İstanbul'da düzenlenecek Medeniyetler İttifakı Forumu'nun aynı döneme denk geldiğini hatırlatan Erdoğan, ''Böyle bir dönemde bu görüşmelerin, buluşmaların olması gerçekten Türkiye'deki zemini de çok anlamlı kılacak'' dedi.
RASMUSSEN'İN ADAYLIĞI
Danimarkalı bir gazetecinin Danimarka Başbakanı Anders Fogh Rasmussen'in NATO genel sekreterliğine adaylığına ilişkin düşüncelerini sorması üzerine de Erdoğan, Türkiye'nin konuya ilişkin düşüncelerini daha önce açıkladığını söyledi.
Türkiye'nin, NATO'nun güç kaybetmemesini, zafiyet bulmamasını istediğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti: ''NATO'nun barışı güvence altına alma durumunda olan bir kurum. Fakat, benim ülkemdeki terör örgütünün yayın organı Danimarka merkezli olarak yayın yapıyor. 4 yıl önce Rasmussen'den ricada bulundum. 'Bunu durdurun' dememize rağmen, bunu durdurmamıştır veya durduramamıştır. Hiçbir netice almadık. Nasıl bu barışı koruma, güvence altına almadır. Bir karikatür krizi yaşadık. Kendilerinden ricada bulundum. Ülkenizdeki İslam ülkelerinin büyükelçilerini davet edin, onlara durumu anlatın, durumu nasıl aşacağız bunları konuşun dedik. Olumlu yaklaşılmadı. Bu tür barış sürecine katkısı olamayanlar acaba bundan sonra nasıl olacak. Bu bizde soru işareti meydana getiriyor. Doğrusu benim kişisel kanaatim, olumsuz bakıyorum.''