kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

"Miting yapacak meydan bulamıyoruz"

AA
Giriş Saati : 22.03.2009 12:56
Güncelleme : 22.03.2009 19:04
Yeni Haber
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, İstanbul'da miting yapılacak yeterince meydan olmadığını ifade ederek, ''Kazlıçeşme'ye başvurduk, dediler ki '2 miting yapılmaz'. Peki şimdi Çağlayan'da 2 miting yapılmayacak mı? Çağlayan'da 2 miting de yapılıyor, 3 miting de yapılıyor da Kazlıçeşme'de niye yapılmıyor?'' dedi...
Baykal, partisince Çağlayan Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmaya, ''Bu miting, alıştığımız mitinglerden değil. Arkamızda bir miting, sağımızda bir miting kalabalığı, solumuzda bir miting kalabalığı var. 360 derece miting yapıyoruz'' diye başladı.

Türkiye'nin her kentinin ayrı bir güzelliği, anlamı ve önemi olmasına rağmen İstanbul'un bambaşka olduğunu ifade eden Baykal, ''İstanbul bir dünya kentidir. Haritada bir nokta değildir. İstanbul bir tarihtir, kültürdür, medeniyettir'' şeklinde konuştu.

Baykal, İstanbul'un Türkiye'nin ve dünyanın iftihar noktası olduğunu belirterek, kentin Fatih Sultan Mehmet'ten bu yana Müslüman olduğunu, böylece İstanbul'un Anadolu'nun bir parçası haline gelerek, ait olduğu yere geldiğini dile getirdi. ''İstanbul'u ait olduğu yerden alıp götürmek isteyenlere Mustafa Kemal'in istiklal mücadelesi ile cevap verildi'' diyen Baykal, bu tarihi geçmişe ve medeniyete sahip olmanın sorumluluğunun bulunduğunu anlattı.

İstanbul'u hak ettiği yere taşımanın bir boyun borcu olduğunu vurgulayan Baykal, ''Bu sorumluluğumuzu en iyi şekilde yerine getireceğiz. Sorumluluğumuzu biliyoruz. İstanbul'a sahip çıkacağız. Ben de arkadaşlarım da büyük bir İstanbul coşkusu, İstanbul heyecanı içindeyiz'' dedi.

ALANDA TOPLANANLARA SORULAR

Daha sonra alanda bulunanlara ''Siz iyi misiniz? İşleriniz yolunda mı? Kazancınız iyi mi? Borçlarınızı ödeyebiliyor musunuz? Gençler iş bulabiliyor mu? İstanbul'un yaşadığı bu hayatı içine sindiriyor musunuz?'' gibi sorular yönelten Baykal, şöyle devam etti:

''İstanbul'da yaşayanlar, içinde bulunduğu durumdan memnun gözükmüyor. Niye? İstanbul'da sanayi var, hizmet sektörü var, bankacılık var, turizm var, her türlü geçim olanağı var. İstanbul bereket kaynağı. Taşı toprağı altın İstanbul. O büyük İstanbul'un o altınından size yansıyan bir şey yok mu? İstanbul, İstanbulluya zenginlik, refah aktaramıyor mu? İstanbul'a herkes iş için geliyor. İstanbullu işsiz mi yoksa? Bütün Anadolu, 'İstanbul'a giderim, çalışırım' diye bir umutla yaşıyor. İstanbullu ne durumda, İstanbul'da geçim var mı, kazanç var mı, para var mı, zenginlik var mı? 'Yok' diyorsunuz. İstanbul'da da zenginlik yoksa, nerede bu zenginlik acaba?''

Alanda bulunan emeklilere de ''Yıllarca çalıştınız, sizin geçiminiz nasıl?'' sorusunu yönelten Baykal, emeklilere bu yıl için yüzde 4 maaş artışı verildiğini hatırlattı. Baykal, ''Emekli eskiden, 'emekli olayım da maaş ile günümü gün edeyim' diye düşünürdü. Dünyanın her yerinde emekli, emekli parasıyla dünyayı geziyor. Bizim ki emekli maaşıyla kendisini geçindirmenin telaşı içinde. Şimdi bir de işsizlik var. Çocuk işini kaybetti, gelin çalışmıyor, 2 tane çocuk, hepsi emekli maaşına bakıyor'' diye konuştu.

Emeklilerin, kahvehaneye gitmeye bile korkar hale geldiğini ifade eden Baykal, çalışanların işine son verilme ya da emeklilik kaygısı, emeklilerin de geçim sıkıntısı içinde olduğunu vurguladı. Böyle bir İstanbul'un, İstanbul'un adına yakışmadığını kaydeden Baykal, ''Ama iktidar diyor ki 'Türkiye çok zenginleşti. Patladı Türkiye, zıpladı Türkiye' diyor. Türkiye kalkındı mı, zenginleşti mi? 'Kişi başına gelir 10 bin dolara çıktı' diyor. İstanbul'da yok mu bu? İktidarın bahsettiği zenginlik İstanbul'a yansımış değil mi? İktidar zenginlikten bahsediyor, siz bunu reddediyorsunuz'' dedi.

TÜRKİYE'NİN DIŞ BORCU

Hükümetin kullandığı borç miktarının, gelmiş geçmiş hükümetlerin ortak kullandığı borçtan daha fazla olduğunu anlatan Baykal, ''İktidarın elinden geçen büyük kaynağa rağmen halkın yokluk içinde olduğunu'' savundu. Baykal, ''Bu kadar para kullanıldı, siz 'yoksulluk var' diyorsunuz. Yoksulluk, yokluktan kaynaklanıyor olsa anlayacağız. Siz yoksulluktan, işsizlikten bahsediyorsunuz, iktidar tarihimizin en büyük kaynağını kullanıyor'' diye konuştu.

Hükümetin iş başına geldiğinde ülkeyi 220 milyar dolar borçla devraldığını, bu borcun içinde Atatürk, İnönü, Celal Bayar, Menderes, Demirel, Özal ve Erbakan dönemlerinin de bulunduğunu belirten Baykal, ''Bütün o dönemlerin kullandığı ortak borç 220 milyar dolar iken, üzerine 280 milyar dolar ek borç yaptılar. Bunlar sadece 7 yılda 280 milyar dolar harcadılar'' dedi.

Baykal, hükümetin aldığı borçlara, kaynaklara ve imkana rağmen bunu işçiye, esnafa, emekliye tek kuruş olarak yansıtmadığını öne sürdü.

BAYKAL AMBULANS İSTEDİ

Bu sırada alanda bulunanlardan bir kişinin fenalık geçirmesi üzerine ambulans çağrılması gündeme geldi. Baykal, konuşmasını keserek, alanın arkasına ambulans istedi. Daha sonra konuşmasını sürdüren Baykal, şunları kaydetti:

''Sevgili İstanbullular, İstanbul'dayız. Bu kadar para harcanmış, bir miting yapacağız. Doğru dürüst meydan bulamıyoruz. Sıkışıklıktan, belki de açlıktan, bakımsızlıktan insanlarımız ölüyor, yaralanıyor, bayılıyor. Koca İstanbul'da miting yapacak doğru dürüst meydan yok. Kazlıçeşme'ye başvurduk, dediler ki '2 miting yapılmaz'. Peki şimdi Çağlayan'da 2 miting yapılmayacak mı? Çağlayan'da 2 miting de yapılıyor, 3 miting de yapılıyor da Kazlıçeşme'de niye yapılmıyor? İstanbul'a seçim öncesinde miting yapılacak doğru düzgün 4-5 alan yapılmamışsa bunun sorumlusu sen değil misin? Neyse...''

"BAŞBAKAN BANA SALDIRIYOR, İÇİNDEKİ ATEŞİ SÖNDÜREMİYOR"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın meydanlarda kendisine saldırdığını ancak içindeki ateşi söndüremediği için İsmet Paşa'ya saldırdığını öne sürerek, ''Neymiş, 'İsmet Paşa 80 yıl önce nüfus cüzdanına 'ekmek karnesi verilmiştir' diye damga bastırmış. İnsaf et insaf. İsmet Paşa'yı ağzına bile alma bir defa'' diye konuştu.

Baykal, partisince Çağlayan Meydanı'nda düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, ekonomik kriz nedeniyle işsiz sayısının olağanüstü arttığını, fabrikaların kapandığını, sanayinin ve sofradaki somunun küçüldüğünü belirtti. Bunun iyi bir manzara olmadığını ifade eden Baykal, ''Bu kadar parayı kullandılar ne oldu? Yel üfürdü, su götürdü. Şimdi Türkiye'nin sırtına borcu kaldı, işsizliği kaldı. Türkiye'de yaşanan sıkıntıları hep beraber aşacağız'' diye konuştu.

Baykal, Türkiye'ye daha kriz gelmeden geçen Eylülde iktidarı uyardığını ve gerekli önlemleri almasını istediğini ancak Başbakan'ın aldırmadığını, krizi anlamayı, görmeyi bile başaramadığını savunarak, şunları söyledi:

''Başbakan diyor ki 'İşsizliğe, ekonomik sıkıntıya çare biliyorsan söyle, uygulayalım. Uygulamazsan siyasi hayatını bitiririm'. Ben de ertesi gün çıktım 7 tane çare söyledim. Bir gün sustu, ertesi gün kızgın bir şekilde çıktı, bana hakaret etmeye başladı. 'Öğren de gel, birilerine sor. Sen iktidar değilsin, 40 fırın ekmek yemen lazım' dedi. Bir Başbakan'a yakışıyor mu bu sözler? Sen çare sormuşsun, ben de söylemişim. İster uygularsın, ister uygulamazsın, o sana kalmış. Ne bağırıp çağırıyorsun. Bu üsluba sessiz kalamazdım. Ben de çıktım, ağzının payını verdim. Bu üslubun Başbakan üslubu olmadığını, maganda üslubu olduğunu söyledim ve kendisine bir hatırlatma yaptım. İktidar olmak ayrı, adam olmak ayrı.''

''AMPULÜ GEÇ YANIYOR''

Baykal, söylediği önerilerinin ardından hükümetin 7 maddeden 2'sini uygulamaya koyduğunu belirterek, ''Biz bu önerileri Eylül ayında yaptık. 7 ay sonra mı aklın başına geldi? Bunun ampulü niye böyle geç yanıyor. Bunun ampulü yanıncaya kadar, Türkiye'de milyonlarca insan işini kaybediyor'' diye konuştu.

Uygulamaya konulan bu önerilerin piyasayı rahatlattığını ancak halen diğer önerilerinin uygulanmadığını dile getiren Baykal, ''Onları da uygulayacak da etrafında dolaşmaya başladı. Kompleksi var, 'CHP önerdi, doğrusu budur uygulayalım' diyemiyor, etrafında dolanıyor'' dedi.

İkinci önerisinin işinden atıldığı için kredi kartı borcunu ödeyemeyen insanlara kolaylık getirilmesi konusunda olduğunu ifade eden Baykal, ''Bu insanları temerrüt faizine teslim edemezsiniz. Yüzde 66 kredi kartı faizi ödeyeceksin. Olur mu? Bankaya yatırılan paraya verilen faiz yüzde 12-13. Bu faizleri durdurmak, sabitlemek lazım. 2 yıllık vadeye yayarak, eşit faizle almak lazım. Yüzde 20 faizle al, bankalar yüzde 500 kar etmesin, yüzde 40 kazansın'' dedi.

Baykal, çiftçiye önlem paketi de önererek, çiftçilerin tarlasını sulamak için fabrikalardan daha pahalı elektrik kullandığını, buna yönelik olarak da hükümet tarafından paket hazırlanmasını önerdi. CHP'nin bu önerilerini 6 ay süreyle uygulanmak üzere önerdiğini ancak hükümetin 3 ay için önerileri uygulamaya koyduğunu belirten Baykal, ''Şimdi Çalışma Bakanı da '3 ay yetmez, 6 ay yapsınlar' diyor. CHP'nin sözünü dinlesen, bu hale düşmeyeceksin'' şeklinde konuştu.

YOLSUZLUKLAR VE DENİZ FENERİ DAVASI

''Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş yolsuzluklar bulunduğunu'' iddia eden Baykal, şöyle devam etti:

''Akıllara durgunluk veren yolsuzluklar, mantığın, vicdanın kabul etmediği yolsuzluklar yaşıyoruz. Eskiden yolsuzluğu ahlaken zayıf, helal süt emmemiş insan yapardı, yaparken de mahcup olurdu. Yaptığı işin suç olduğunu bildiği için onun ezikliğini taşırdı. Şimdi iş değişti, şimdi olay artık bireysel değil kolektif. 50 kişi bir araya geliyor, başkan, yönetim kurulu, saymanı, hukukçusu, uzmanı var. Şubesi var, teşkilat kuruyor. Şimdi soygun, teşkilatlı soygun. Bireysel değil, hep beraber bu iş için teşkilat kuruyorlar. Böylesi görülmedi. Türkiye'de soygunu yapanlar da sanki en muteber insan gibi, devletin baş köşesinde. Yüzünde utanma yok, o nedenle soygun çağ atladı diyorum.''

Deniz Feneri davasına değinen Baykal, Almanya'da bu davanın bittiğini ancak Türkiye'den uzun süre ses çıkmadığını söyledi. Aradan aylar geçmesine rağmen bu davaya ilişkin dosyaların Almanya'dan getirilmediğini, buradaki şirketlere yönelik bir inceleme, el koyma yapılmadığını anlatan Baykal, uzun süre getirilemeyen dosyayı, CHP'nin alıp getirdiğini savundu. Şimdi, bu dosyanın tercüme edildiğinin söylendiğini ifade eden Baykal, ''Başbakan çıkıp desin ki 'Ben bunları yargılamak istemiyorum. Bunlar benim eşim, dostum, akrabam'. Bunu da söylemiyorlar'' diye konuştu.

Bu davayla ilgili yayın yasağı da getirildiğini belirten Baykal, ''Deniz Feneri'nin konuşulmasına yasak getiriyorsun da bu memlekette 11 ay boyunca niye tutuklu olduğunu bilmeyen insanları, sırf sana muhalefet ettiği için gözaltına aldırıyorsun, cezaevine koyuyorsun da onlar hakkında yalan yanlış, ruh hastalarının senaryolarını, uydurma tanıklıklarını ekranlarda aylarca yayınlatılıyor. Aklına yayın yasağı koymak niye gelmiyor. Bu çifte standart her yerde var'' dedi.

''İSMET PAŞA'YI AĞZINA ALMA''

Başbakan'ın kendisine, İsmet Paşa'ya saldırdığını, içindeki ateşi söndüremediğini savunan Baykal, şöyle konuştu:

''Neymiş, İsmet Paşa 80 yıl önce nüfus cüzdanına 'ekmek karnesi verilmiştir' diye damga bastırmış. Arkadaş sana tarih dersi mi verelim. Türkiye nasıl kuruldu. Hangi çilelerle bu memleket düşmanı Anadolu'dan çıkardı. Onu mu anlatalım. İkinci Dünya Savaşı'na Türkiye'yi sokmamak için İsmet İnönü hangi büyük diplomasi tuzaklarını kurdu, hangi büyük diplomasi açılımlarını yaptı. Sana bunu mu anlatalım. İnsaf et insaf. İsmet Paşa'yı ağzına bile alma bir defa. Bir vatandaşımızın 2. Dünya Savaşı'nda burnu bile kanamadı. O günlerde herkes aç kaldı. İngiltere'de Almanya'da. Bütün Avrupa'da insanlar aç kaldı. Karneyle yaşadı. Elbette böyle olacak.

Yani bu İsmet Paşa'yı şikayet etmek için nasıl söylenebilir. Hangi ruh halidir. Hangi sorumsuzluktur. Hangi vicdansızlıktır. Oturmuş CHP, Deniz Baykal, İsmet Paşa. Bir adım daha öteye gidecek ama onu tam gözüne kestiremiyor. Orada duruyor. Şimdi bunu duyunca ben de diyorum ki benimle ilgili bir derdin varsa arkadan konuşma. Arkadan konuşmak ayıptır. Ama bana söyleyecek sözün varsa gel televizyona çıkalım. Sen bana ne soracaksan sor, ben cevap vereyim. Ben de sana ne cevap vereceksem, gözlerinin içine bakarak cevap vereyim. Geliyor mu? Hayır. Niye gelmiyorsun, Başbakan kaçar mı? Başbakan'a kaçmak yakışır mı? Başbakan korkar mı korkma gel çık karşıma.''

''ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI GÖKÇEK, UĞUR DÜNDAR VE MEHMET ALİ BİRAND HAKKINDA BUGÜNE KADAR DEMOKRATİK SİYASİ TARTIŞMADA HİÇ DUYULMAMIŞ SÖZLER SÖYLEDİ''

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in Uğur Dündar ve Mehmet Ali Birand hakkında bugüne kadar demokratik, siyasi tartışmada duyulmamış sözler söylediğini ileri sürerek, ''Türkiye ne hale geldi. Hukuk devleti, demokrasi nerede? Önüne geleni tehdit edeceksin. Bu böyle gitmez. Bunlara haddini mutlaka bildirmek lazım'' dedi.

Baykal, Çağlayan Meydanı'nda partisince düzenlenen mitingde yaptığı konuşmada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile istediği televizyon kanalında tartışmaya hazır olduğunu, ancak ''Başbakan'ın bundan kaçtığını'' söyledi. ''Başbakan'ın kaçmasının, kendisine güvenmediğini, söyleyecek fazla sözü olmadığını gösterdiğini'' savunan Baykal, şunları kaydetti:

''Kiminle istersen onunla gel. Uğur Dündar'ı çağıralım, onunla gel. Uğur Dündar bir kere Melih Gökçek ile Kemal Kılıçdaroğlu'nu çıkardı. Orada perişan oldun zaten. Bu nedenle 'Uğur Dündar'ın ayağı uğurlu değil' diye niteliyorsan, o zaman Ali Kırca gelsin. Kırca'nın yönetiminde yapalım. Ali Kırca'yı da beğenmiyorsan, Mehmet Ali Birand var. Birand gelsin. 'Canım bunlar olmasın' diyorsan, halkın çok sevdiği bir şovmen var. Mehmet Ali Erbil gelsin yönetsin. Erbil de hediye dağıtmasını biliyor. Sen de bir şeyler dağıtmaya meraklısın. Erbil çamaşır makinesini, dolapları dağıtsın. Olur mu? İstersen bu tartışmayı oğlunun başında bulunduğu ATV'de yapalım. İstersen Almanya'daki Deniz Feneri paralarıyla kurulmuş olan o kanalda yapalım. Daha ne yapayım.''

Baykal, dün çok önemli bir olay yaşandığına da işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Ankara mitingi öncesinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Uğur Dündar ve Mehmet Ali Birand hakkında bugüne kadar demokratik, siyasi tartışmada hiç duyulmamış sözler söyledi. (Bu iki kişiye eğer ben dünyayı dar etmezsem, ben de Melih Gökçek değilim) dedi. Bu insanlar görevini yapan, Türkiye'nin saygın televizyon yorumcuları, habercileri. Hepimizin bunlardan zaman zaman şikayeti olur.

Televizyoncunun işi ayrı, siyasetçinin işi ayrı. Bazen bize de haksızlık yaparlar, yanlış yaparlar, olabilir. Demokrasinin gereği budur. Ama dünyayı dar etmekten bir siyasetçinin bir medya mensubuna yönelik olarak söz etmesi ne demektir. Türkiye ne hale geldi. Hukuk devleti, demokrasi nerede? Önüne geleni tehdit edeceksin. Vatandaşı tehdit edeceksin, şantaj yapacaksın. Gazeteleri tehdit edeceksin, onları kuşatma altına alacaksın. Gazetecileri tehdit edeceksin, şantaj yapacaksın. Bu böyle gitmez. Bunlara haddini mutlaka bildirmek lazım. Milletin üstünlüğünü önümüzdeki seçimde bunlara mutlaka göstermek lazım.''

''2 KİŞİNİN DOKUNULMAZLIĞINI KALDIRALIM''

Baykal, bunları konuşalım dediklerinde ''Meydana gel, meydana'' denildiğini hatırlatarak, ''İşte meydana geldik. İşte meydan, işte İstanbul, işte CHP. Sevgili İstanbullular, bugün sizi bu meydana yevmiye ile mi getirdiler? Paralar verildi mi? Kumanyalar dağıtıldı mı? Yoksa valililer yazı mı yazdı? 'Bugün Deniz Baykal Çağlayan Meydanı'nda miting yapacaktır. Bütün daire müdürleri, amirler ve memurlar eşlerini de yanına alarak bu mitinge katılın' diye yazı mı yazdı? Yoksa İstanbul'un dışından, başka kentlerden buraya otobüsler mi kaldırdık?'' diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Baykal, 550 milletvekilinden sadece Başbakan Erdoğan ile kendi dokunulmazlığının kaldırılması önerisinde bulundu. ''Birbirimiz hakkında ne söyleyeceksek söyleyelim, yargı gereğini yapsın'' diyen Baykal, ''Var mısın dokunulmazlığını kaldırmaya? Bir Başbakana dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmak yakışıyor mu?'' dedi.

Baykal, Tunceli'de dağıtılan yardımlara ilişkin YSK'nın uyarısına rağmen kimsenin buna aldırmadığını ve Başbakan'ın ''Beni ırgalamaz'' dediğini öne sürerek, ''29 Mart günü milletimizin aldığı karar ırgalıyor mu, ırgalamıyor mu hep beraber göreceğiz'' dedi.

Başbakan Erdoğan'ın kendisine ''Gel meydana'' dediğini anımsatan Baykal, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''(Sana istersen eskort verelim) diyor. Benim eskorta falan ihtiyacım yok. Eskortunu sen kendin al. Etrafında koruman olsun, onun etrafında polis çemberi, önünde panzer... Yukarıda keskin nişancılar. Hepsi yerleşsinler ve seni korusunlar. Benim korumaya ihtiyacım yok. Bugün İstanbul'a Çağlayan Meydanı'na anamın, babamın evine gelir gibi geldim. Ben neden korkacağım? Yalan söylemedim, milleti de aldatmadım. Haram yemedim. Yetim hakkı yemedim. Arkamda mağdur insanlar bırakmadım. Mazlum insanlara hakaret etmedim. Kimsenin onuruyla oynamadım.''

Türkiye'de son dönemde hukuk, Anayasa ve organların sorumluluğunun unutulduğunu savunan Baykal, valilerin buzdolabı dağıttıklarını, kalabalıklar oluşturmaya çalıştıklarını söyledi.

''KİMSE İKTİDARA GÜVENMESİN''

Baykal, ''Kimse bu iktidara güvenmesin. Kimse AKP'ye ve Recep Tayyip Erdoğan'a güvenmesin. Onlar bugün var, yarın yok. Onlar gelip geçici. AKP ile gelenler, APS ile giderler. Herkes bunun hesabını yapsın'' dedi. Baharın geldiğini ve insanların evlerinde bahar temizliğine başladığını da ifade eden Baykal, ''Gelin, 29 Martta İstanbul'dan başlayarak bir bahar temizliğini bütün Türkiye'de yapalım'' diye konuştu.

Seçimlerin Türkiye'nin her yerinde heyecanla izlendiğini, tüm Türkiye'nin gözünün de İstanbul'da olduğunu belirten Baykal, 29 Martta tüm seçmenlere büyük bir sorumluluk düştüğünü, onun için herkesin bugünden tekrar nüfus cüzdanlarına bakıp, kimlik numarası olup olmadığını kontrol etmesini istedi.

Seçmenlerin yıllarca oy kullandıkları sandıklarda bu seçimde oy kullanamama tehlikeleri bulunduğunu da kaydeden Baykal, ''Sen benim oy kullanmak gibi en önemli Anayasal hakkımı, senin çıkardığın kimlik numarasının nüfus cüzdanı üzerine işlenip işlenmemesine nasıl bağlarsın? Böyle bir tablo olabilir mi? Böyle ülke yönetilebilir mi? Sadece bu olay bile en büyük hesabın sorulması için yeterli'' diye konuştu.

Deniz Baykal, 29 Mart Pazar sabahı herkesin oy kullanmaya gitmesini isteyerek, ''Babanızı, bilhassa ananızı da yanınıza alıp, sandığa gidip oy kullanın. Ananıza da deyin ki; 'Anacağım, seni merak edenler varmış?' Ananızı mutlaka alın. Bu seçim anaların seçimi. Tüm anaları sandığa davet ediyorum'' dedi.

Konuşmasının ardından Baykal, İstanbul'daki ilçe belediye başkan adayları ile Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu da anons ederek, toplu bir şekilde alandakileri selamladı.

Baykal, Kılıçdaroğlu'nu, ''İstanbul'un özlediği, dürüst, halkçı belediye başkan adayı'' olarak anons etti.

MİTİNGDEN NOTLAR

Çağlayan Meydanı'nda, saat 11.45'te, CHP Genel Başkanı Baykal'ın alana girmesiyle başlayan miting, saat 13.45'te sona erdi. Miting öncesi tiyatro sanatçısı Altan Erkekli, alanda toplanan partililere şiirler okudu.

Rapçı ''Jöntürk'' de sahneye çıkarak şarkı söylerken, elinde ''Anamı da aldım geldim'' pankartı yazılı olan bir kişi ile yaşlı bir kadın partili, kürsüye çıkarak alandakileri selamladı. Ayrıca, astım hastası olduğunu söyleyen Cemil Kaya adlı SSK emeklisi de kürsünün önünde yere oturarak çantasından çıkardığı soğan, ekmeği yedi. Miting sırasında üzerinde ''ampulü patlat çözüme adım at'' yazılı patlayan konfeti paketleri de dağıtıldı.

Mitingin sona ermesinden sonra CHP'liler alanı boşaltırken, aynı alanda miting yapacak Saadet Partililer de polis kontrol noktalarının arkasında bekletildi. CHP'nin platformu sökülürken, Saadet Partisi'nin platformu kuruldu. CHP bayrakları ve pankartlarının toplanmasının ardından Saadet Partililer kendi partilerinin bayrak ve pankartlarını astılar. Öte yandan, mitinge, bazı CHP milletvekillerinin yanı sıra DSP İstanbul Milletvekili Ahmet Tan da katıldı.

Deniz Baykal, ''Yolsuzluk şimdi hep birlikte, cemaat halinde yapılıyor. Teşkilatlı yolsuzluk yapılıyor. Yolsuzluk yapanlar da utanıp sıkılmıyorlar, saklanmıyorlar. Büyük hizmet yapmış gibi ortalıkta dolaşıyorlar. Yolsuzlukta mahçup olma dönemi bitti. Bunların döneminde yolsuzluk çağ atladı'' dedi.

Deniz Baykal, partisince İzmir Gündoğdu Alanı'nda düzenlenen mitinginde, bu dönemde yolsuzluklar yapıldığını savunarak, bu yolsuzlukların bundan öncekilerin hiçbirine benzemediğini bildirdi.

Baykal, şunları kaydetti:
''Bu yolsuzluk bambaşka. Yaptığından da utanırdı eskiden. Saklı, gizli, kimseye duyurmadan yapardı. Şimdi iş değişti artık. Yolsuzluk şimdi hep birlikte yapılıyor. Cemaat halinde yapılıyor. Teşkilatlı yolsuzluk yapılıyor. Yolsuzluk yapanlar da utanıp sıkılmıyorlar, saklanmıyorlar. Büyük hizmet yapmış gibi ortalıkta dolaşıyorlar. Yolsuzlukta mahçup olma dönemi bitti. Bunların döneminde yolsuzluk çağ atladı. Bunların döneminde mahçubiyet, ayıp konusu olmaktan çıktı. Çok rahatlar, ferahlar. Adam Almanya'da teşkilat kuruyor. İçinde başkanı, yönetim kurulu, muhasebecisi, avukatı var, kuryesi var, tam teşkilat. Almanya'da çıkıyor cami cami dolaşıyor. Din imandan başka laf yok. 'Şimdi hissenizi bize verin. Sizin hayrınızı biz yapalım' diyorlar. Sonra paraları toplayıp kuryeyle gönderiyorlar Türkiye'ye. Kim götürüyor, Türkiye'nin en önemli saygın kuruluşunun başındaki kişi. RTÜK'ün başındaki kişi. O getiriyor. Getirilen para ne oluyor, şirket kuruyorlar kendi adlarına. Yetmiyor bir de televizyon kuruyorlar. Televizyon da gece gündüz 'Erdoğan' diyor.''

DENİZ FENERİ DAVASI

Deniz Baykal, Almanya'daki Deniz Feneri davasıyla ilgili dosyayı CHP'nin getirdiğini belirterek, Başbakan Erdoğan'ın, CHP'nin getirdiği Deniz Feneri ile ilgili dosyaya tepki gösterdiğini bildirdi.

''Sen bu kadar insanın içinde olduğu yolsuzlukla ilgili neden birşey yapmıyorsun? Senin jandarman, emniyetin, anayasan yok mu?'' diyen Baykal, şöyle devam etti:
''CHP'nin getirdiği dosyanın kabının renginden bahsediyorsun. Rengi bırak, içindekilere bak. Almanya'dan kaplumbağanın sırtına koysaydınız 6 ayda gelirdi. Şimdi 'Tercüme ediyoruz' diyorlar. Herhalde seçimin sonuna kadar tercümeye devam ederler. Deniz Feneri davasında, 'Yayın yasağı var' diyorlar. Mahkemeyi etkilemek istemediklerini söylüyorlar. Şunu sormak istiyorum. Deniz Feneri davasında yayın yasağı var da 11 ay niçin tutuklu olduğunu bilmediği halde tutuklanan kişilerle ilgili iddialar televizyonlarda gazetelerde yayınlanıyor. O zaman aklınıza yayın yasağı gelmiyor mu?''

EKONOMİK DARALMA

Türkiye'deki ekonomik tablonun ortada olduğunu, ekonominin daralma ve küçülme dönemine girdiğini ileri süren Baykal, ''Ama Başbakan'a sorarsan, Türkiye zenginleşiyor. Öyle diyor. 'Zenginlediniz' diyor. 'Kalkındınız' diyor. 'Refaha girdiniz' diyor. Haberiniz yok mu? İzmir'e gelmedi mi zenginlik? İzmir'de yok mu?'' diye konuştu.
Ülkede, ''milletin yoksul, hükümetin zengin olduğunu'' iddia eden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hükümet tabi 'zenginlik var' derken, haklı. Türkiye'de millet yoksul da hükümet zengin. Yani siz işe kötü tarafından bakıp diyeceksiniz ki Baykal, hükümetin bakanlarının, çocuklarının zenginliğini söylüyor diyeceksiniz. Öyle düşünüyorsunuz. Ben onu söylemiyorum. Hükümet zengin de o anlamda demiyorum. Nasıl zengin? Bu hükümet cumhuriyet tarihinde gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin aldığı borçtan çok daha borç almış hükümet. 80 küsur yılda bütün hükümetlerin, Atatürk, İnönü dahil, Menderes, Bayar dahil, Özal dahil tümünün kullandığı borçtan 85 yılda daha fazlasını 7 yılda kullanmıştır. Bu hükümete Türkiye teslim edilirken, muhasebesinde şu yazılıyordu: 220 milyar dolar borç var. Kimin borcu, bütün hükümetlerin. O hükümetler bu borcu bıraktılar da birşey yapmadılar mı? Neler yaptılar. Şöyle bir düşünün. O hükümetler geldiği zaman Türkiye'nin yolu, limanı yok. Uçağı yok, iğnesi, ipliği yok, çimentosu, bezi yok, demiri yok. Birşeyi yok Türkiye'nin, bomboş. Savaş yılları o Türkiye'den başladılar, ne yapıldıysa 2002 yılına kadar o dönemde yaptılar. Demiryolu yaptılar, otoyollar yaptılar, köprüler, barajlar yaptılar. Atatürk, Keban Barajı'nı yaptılar. Santraller kurdular. Türkiye'de ne varsa, onu yaptılar. Ordu yaptılar. Sonuç 220 milyar dolar borç. Bunlar geldi 7 yılda daha fazlasını harcadılar. Yani onların söylediği 780 milyar dolar para harcadılar, peki onlar ne yaptılar? Fabrikalar, yeni santraller, yeni işyerleri açıldı mı, işyerleri kuruldu mu? Hükümet, kendisine devredilen fabrikaları ve tesisleri birer birer sattı. Onların parasını da yediler.''