Birçok anne çocuğunun yalnız olduğundan endişelendiğini ve ne yapabileceğini sorduğu için bu konuyu yazmak istiyordum.
Çeşitli nedenlerle fırsat olmamıştı.
Bu hafta sonu misafirlerimle birlikte gittiğimiz yemekte izlediğim bir sahneden sonra yalnızlık konusu yeniden aklıma geldi. Yalnızlık, anneleri olduğu gibi erişkinleri de ürküten bir durum. Ailelerin çocukların yalnızlıklarından anladıkları genellikle yaşıtlarıyla arkadaşlık kuramamaları oluyor.
Bundan üzüntü duymakla birlikte, çocuklarının kendileriyle olan ilişkilerine pek bakmıyorlar.
Yalnızlık duygusunun ve korkusunun temelleri bebeklikte atılır. Bebeklik döneminde bağlanmanın, anne-çocuk ilişkisinin önemi bir kez daha çıkar karşımıza (bkz. eski yazılar; Temel güven duygusu ve ayrılık,
Birlikte Büyütelim kitabı). Anne ile bebek arasındaki bağlanma güvenli ve sağlıklı olursa, bebeğin sonraki yaşamı da sağlıklı olacaktır.
Güvenli bağlanmayı yapabilen bebek, sağlıklı ayrışmayı da yapacak, yabancılara ilişkin kaygı duysa da onlarla karşılaşmaya hazırlıklı olacaktır. Bu hazırlık nedeniyle yeni ortamlara, yeni insanlara açık olacak, onlarla birlikte olmaktan da, ayrılmaktan da korkmayacaktır. Çünkü her zaman yeni insanlar bulacağına ilişkin güvenle, yalnızlık onun için birey olma anlamı taşıyacaktır. Oysa güvenli bağlanma yapamayan bebek, kendine de yabancıya da güvensizdir. Güvenli bağlanma yapan bebek, yabancıyı keşfetmeye ve ilişki kurmaya çalışırken, o yabancıdan ürker, kaçar, ilişki kuramaz. Tüm dünya yabancıdır ve o yalnızdır. İşte onun yalnızlığının adı kimsesizliktir, hüzündür, boşluktur, çaresizliktir.
Aşırı kollayıcı, yanından ayrıldığı zaman başına bir şey geleceği endişesi yaşayan ve bunu her an çocuğa yansıtan anne, baba ve diğer büyükler onun yalnızlığının temellerini atmaktadır.
Diğer yandan aslında kendilerinin onun yanında olması, çocuğun yalnızlığını gidermez. Kendi yaşıtlarıyla ilişki kuramayan çocuk, gelişimini tamamlamakta zorlanır. Erişkinlerle geçirdiği zaman yaşıtlarıyla ilişkiyi sağlayacak becerileri geliştirmesini engeller. Çocuğumuzun yalnız olduğunu, yaşıtlarıyla arkadaşlık yapamadığını düşündüğünüzde onun utangaçlığını değil, kendi davranışlarınızı ele almakta yarar olabilir.
Bu konuyu yeniden anımsamamın nedenini aktarmadım sizlere... Bahsettiğim yemekte fasıl vardı. Eski güzel ve biraz hüzünlü şarkılar çalıyordu:
Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım...
Çok sevdiğim ama bana hüzün veren bu şarkı başlayınca ilgim masadan sahneye döndü. Sahnede bir çift göbek atıyordu. Şarkıyı söyleyen her "Yalnızım, yalnızım..." dediğinde onlar gayet mutlu bir şekilde gerdan kırıp, elleriyle omuzlarına vurarak dans ediyordu. Oldukça ilginç olan bu sahne bana hem yalnızlığın anlamını hem de yalnızlığın her zaman üzülecek bir duygu olmadığını anımsattı. Yalnız yaşamaya alıştığınızda değil, yalnız olmayı öğrenebildiğinizde birey olmuşsunuz demektir.
Yalnızlığınız içinizin ıssızlığı olmaktan çıkıp, seçilen, seçkin yaşanan ve gerek duyduğunuzda ilişkilere açık hale gelmiş demektir. İlişkiler yaşamınıza renk katan, anlamlandıran ve korkulmayan olmuş demektir. Korkulmayandır, çünkü ayrılığa ve yalnızlığa hazırsınızdır.
Hazırsınızdır çünkü yalnızlığınız size hüzün değil, huzur getirecek demektir. Huzur sizi bulmayı, 'sizi' bulmak bütünlüğünüzü ve güveni getirecektir. Kim bilir o zaman belki yalnız olduğunuzu düşünerek size acıyanlara inat "Yalnızım..." diye çılgınca dans bile edebilirsiniz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 21 Mart 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/21/ct/semerci.html
Tüm hakları saklıdır.