New York’taki stüdyosunun kapılarını SABAH’a açan Zac Posen’ın tasarımları Türkiye’de de Vakko mağazalarında satılıyor.
Türk kadınları gösterişi
YAPRAK ARAS ŞAHİNBAŞ
20.03.2009
Zac Posen Türk kadınlarının, feminen tarzdan hoşlandıkları için tasarımlarını beğendiğini söylüyor. "Özellikle kesim ve renklerle ilgili güzel tepkiler geliyor," diyor ve ekliyor: "Türk kadınlarını çok beğeniyorum."..
Zac Posen'ın stüdyosu, Tribeca'da; Tribeca Film Festivali merkez ofisinin olduğu binada.
Binanın yapısı o kadar karmaşık ki, yanlışlıkla festival ofisine dalıyorum önce. Her an festivalin kurucusuyla; Robert De Niro ile karşılaşabilirim. Ama şanslı günümde değilmişim ne yazık ki.
Orada yanlışlıkla bulunduğumu anlıyorlar, kibarca Posen'in kapısını gösteriyorlar.
Posen beni ofisinde karşılıyor.
Desenli bir gömlek giymiş. Üzerinde lacivert bir hırka ve siyah bir ceket var. Boynuna bağladığı pembe fular, ona dinamik bir hava katmış. Sonradan anlıyorum ki ekstra dinamizme hiç ihtiyacı yok aslında: Oradan oraya koşturuyor; kumaşlar, renkler ve detaylarla ilgili son kararlarını anlatıyor heyecan içinde.
"Stüdyo bugün nispeten daha sakin," diyor. Moda haftaları geride kalmış, 15 kişilik tasarım ekibi usul usul resort (Mevsim dışı tatil) koleksiyonu üzerinde çalışıyor.
Posen'in kreatif direktörü olan kız kardeşi Alexandra ise bir köşede, çizim yapmakla meşgul.
Posen, kırmızı halı kıyafetlerinin vazgeçilmez ismi.
Ünlülerin, özellikle de Hollywood'un biricik Amerikalı modacısı. Stüdyodaki tasarımlar da hayli şaşaalı, takdir edersiniz ki! Geniş toplantı odasına geçiyoruz ve Türkiye'den konuşmaya başlıyoruz önce. Vakko için özel olarak ürettiği koleksiyonuyla ilgili çok güzel yorumlar aldığını söylüyor.
"Türk kadınları gösterişten ve dolayısıyla da benim tasarımlarımdan hoşlanıyor," diyor.
Bir de "New York'ta yaşasalar, kesinlikle 'it girl' olurlardı," dediği iki kız kardeş var: Emel ve Yaz Kurhan.
Bunun üzerine Emel'in bana hediye ettiği fare şeklindeki minik cüzdanı çıkarıp ona hediye ediyorum.
- Neredeyse çocuk denecek bir yaşta, 21'inizdeyken kurdunuz markanızı. Modaya ilginiz ne zaman başladı peki?
- Dört yaşımdan kalma karalama defterlerim var. Kıyafetler tasarlayıp, 'Bu benim triko koleksiyonum, bu benim elbise koleksiyonum' gibi laflar edermişim. O yaşlarda aklımda büyüyüp de modacı olmak gibi bir şey yok tabii. Nereden çıkmış bilemiyorum. Ama Yves Saint Laurent de çok küçük yaşlarda başlamış kıyafet tasarlamaya.
- Babanızın sanatçı olmasının etkisi olabilir mi?
- Olmaz mı! Soho'daki stüdyoda onu izler, resim yaparken elinin aldığı şekillerden çok etklenirdim.
Kullandığı kumaşlar ve çamurlarla oyunlar oynardım sürekli. Beni ve kız kardeşimi filmlerden, tiyatro oyunlarından ve müzikallerden de mahrum bırakmadılar hiç. Koltuğumda oturur kıyafetleri seyrederdim hep. En büyük ilham kaynağım onlardır sanırım. Girişimci ruhum ise annemden geçmiş.
Disleksim vardı. O yüzden yüzde hesaplarını, kârzarar gibi şeyleri, sokakta limonata satarak öğrendim.
- Başka nelerden ilham alırsınız?
- Her şeyden! İnanılmaz bir kültürel alıcıyım. Bir de çok araştırmacı bir karakterim var. Sürekli araştırma halindeyim.
.İMDİ,
YARATICI RİSKLER ALMA ZAMANI
- Yorulmuyor musunuz sürekli antenleriniz açık gezmekten? - Aksine; böyle besleniyorum ben.
Yeniliklerden haberdar olmak, yeni insanlar tanımak, ilham kaynaklarını öğrenmek güçlendiriyor beni. Bunu da aktarabiliyorsam, ne mutlu bana. Yeni fikirler sunmaya, insanları yaratıcı değerlere ulaştırmaya çalışıyorum. Yaratıcı riskler alabilmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
- Ekonominin bu halinde bile risk alınmalı mı?
- Hem de her zamankinden çok. İnsanlar yaratıcılıklarını, böyle zamanlarda göstererek güçlenebilirler. Etrafta çok para varken yaratıcı olmak kolaydı tabii! Bunun yapılması gereken zaman asıl, şimdi! Bu aralar, ayakta kalacak markaların belli olacağı zamanlar. Elbet bazıları farklı yollar seçecek. Ama iletmek istedikleri mesajlara bağlı kalmalı insanlar.
İnsanlar daha az alışveriş yapacak; sizi tercih etmeleri için kim olduğunuzu iyi ortaya koymalısınız. Ve bunun meyvelerini toplayacaksınız.
- Elbet geçecek bu kriz.
- Tabii ki. Ama bu işi sadece para için yapanların başka yola yönelmesi gerekecek.
Önceliğim para kazanmak olsa, inanın başka şeyler yapardım. Ama moda benim kanımda var. Kıyafet tasarlamayı, kumaşlarla oynamayı, yeni teknikler keşfetmeyi, yaratmayı çok seviyorum.
Önceliğim yaratıcı bir vizyon oluşturmak ve kadınların fantezilerini gerçeğe dönüştürmek, onları özgürleştirmek.
- Modada doğal bir seleksiyon olacak diyorsunuz...
- Evet. Sadece para için bu işi yapanları zor günler bekliyor. Ama yaratıcı insanlar açısından faydalı olacak.
YAZBUKEY, DÜNYANIN STİL LİDERLERİNDEN
- En sevdiğiniz tasarımcılar kim?
- Kendi yaptığım şeyler ve tasarıma bakış açımla, Lanvin'in Alber Elbaz'ı arasında ciddi bir korelasyon görüyorum. Yohji Yamamoto, Azzedine Alaia ve Hüseyin Çağlayan'ı da çok beğeniyorum.
Çağlayan'ın inanılmaz bir hayal gücü var.
- Beğendiğiniz başka Türk modacı var mı?
- Rıfat Özbek, muhteşem bir tasarımcı.
Rıfat'ı uzun yıllardan beri tanıyorum. Naomi Campbell tanıştırmıştı bizi; sinemaya gitmiştik hep beraber. Pollini'de yaptığı şeylere bayılıyordum.
İlkbahar-yaz koleksiyonumdaki bazı kıyafetlerin fütüristik ve etnik detaylarında, Rıfat'ın 1980'ler sonu ve 90'lar başında yaptıklarından izler görüyorum aslında.
- Türkiye'den, kıyafetlerinizle ilgili nasıl yorumlar alıyorsunuz?
- Feminen tarzdan hoşlandıkları için çok beğeniyorlarmış. Kesim ve renklerle ilgili de güzel tepkiler geliyor. Türk kadınları çok hoş zaten. Giyim tarzlarını beğeniyorum.
Özellikle Yazbukey'e bayılıyorum; iki kardeş de çok hoş ve yaratıcılar. Dünyanın stil liderleri arasındalar bence. Belki ileride, beraber bir şeyler de yaparız.
Yayın tarihi: 21 Mart 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/21/ct/haber,2F08A368552741F49EA1522AA39D2AE7.html
Tüm hakları saklıdır.