Kriz yüzünden hepimiz kurumu, firmayı veya kendimizi
gözden geçiriyoruz ya; ortaya çıkan manzara, hiç de
iç açıcı değil gibi geliyor bana.
Bugün çalıştığınız kuruma bakın;
Kaç çalışanınız, kurum çıkarlarını kendi çıkarıymış gibi kucaklayabilir? Hangi çalışanınız,
küresel krizin yarattığı daralmaya karşı tedbir önermiş veya en azından umursamış?
Kurumun veya şirketin hedeflerini belirleyen, buradaki ortak değerlerdir.
Geçmişte, başarılı kurumların kimyasına bakıyoruz: Göze çarpan ve bugün artık olmayan şey,
yüksek motivasyonlu insanların topluluğun kaderi üzerindeki sahiplik duygusudur. Oysa bugün kendi kurumunuza bakın. Her ne kadar
"çalışanımızla bütünleştik, krizi aşacağız" geyiğine siz dahi inanmıyor olsanız bile, dilinizden düşürmediğiniz bu cümle, tam bir yalandan ibaret.
Zira
çalışanın bireysel iradesiyle kurumun iradesi arasında gerilim var.
Çalışanını veya mensubunu kendi ortak değerlerine akort etmede başarısız olanlar ise bu
"uyumu" genelde para ile satın alma gayretinde. Ancak bir yere kadar. O yer ise nedense asla
ortak hedef menziline yeterli olmuyor.
İnsan kaynakçılarının son yıllarda geliştirdiği tekniklerin tümünde, kurum çıkarlarını en çabuk benimseyecek profilleri bulup çıkarmaya yönelik uygulamalar var.
Peki, çalışıyor mu? Aslında hayır! Antlaşma hâlâ çok basit:
- Ben işveren olarak senin zamanını satın alırım ve kendi çıkarlarım doğrultusunda çalıştığın sürece sana para veririm .
- Ben çalışan olarak zamanımı sana kiralarım, karşılığında genişletilmiş alımgücü alırım. Görünürde her şey yolunda gibi. Neticede her iki taraf, profesyonellik ve centilmenlik çerçevesinde kaldıklarında bir mertebeye kadar işler iyi gidiyor.
Bu bir tür
"leasing" antlaşmasının ihlali halinde devreye sendikalar veya iş yasaları giriyor.
Neticede işler yürüyor ancak parlak başarıları sağlamak yerine vasat başarıları garantiliyor.
Oysa
ortak değerlere kendi özgür iradesiyle inanmış çalışanların verimi, mucizelerin de başladığı nokta oluyor.
Peki bu ortak değerler etrafında kenetlenmenin yolları yok mu?
Var. Ve sanılanın, denenenin aksine,
"ücret, sosyal paket, satıştan pay, kârdan ikramiye, hisse" gibi araçların dışında...
Ortak değerlere inanmış çalışanların, kurumuna yapabilecekleri en büyük katkıyı sağlarken kendi kişisel potansiyellerini de geliştirdiklerini görüyoruz.
Bunun olmazsa olmazları ise
ortak değerlere iman ve
yönetime duyulan güven gibi
"sade, anlaşılır" iki kavram.
Peki, çalışan ve hatta yöneticilerin kurumun ortak değerlerine imanı nasıl sağlanıyor?
Bildiğim, fedakârlık talebinde bulunanların
"feda" yı çalışana yükleyip
"kâr" ı kendilerinde tutma gayretiyle olmayacağıdır.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 6 Mart 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/06//haber,91E3D25DA90C48D78952791067B72C00.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.