AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Halk nezdinde kaybeden, kazanan 29 Mart akşamı belli olacak'' dedi.
24 Televizyonunda yayınlanan Açık Görüş programında soruları yanıtlayan Erdoğan, İstanbul'da yapılan bir açılışta bazı vatandaşların açtığı ''Son Osmanlı padişahı 1. Recep Tayyip Erdoğan'' pankartıyla ilgili bir soru üzerine ''Pankartı ben görmedim. Açılış töreninden sonra bana söylediler. Maalesef yanlış yapmışlar. Terbiye dışı bir şey. Bizim benimsemediğimiz, kabullenmediğimiz bir şey. Kaldı ki bu ne belediyenin böyle bir pankartıdır. Sonradan öğrendim ki bir de üstelik de Rizeliymişler. Adeta provokatif bir şey. Yani bir insan provokasyon yapsa böyle yapar. Böyle yanlışlık olur mu?'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Belli gruplar belirli merkezlerden bu tip provokasyonları mı yapıyorlar?'' sorusuna, ''Şimdi tabii bu tür şeyler her zaman olabilir. Yani bu konuda da tabii dikkatli olmak lazım. Bunlar Rizeli. Bunu bir mizah olarak mı yapmışlar, yoksa gerçekten inandıkları için mi yapmışlar? Pankartı görmedim. Zaten ona anında müdahale edilmiş olması burada belediyenin olsun, oradaki yöneticilerin olsun hassasiyetini ortaya koymuştur'' yanıtını verdi.
''GERÇEK DIŞI, TAHKİR VE TEZYİF EDİCİ İSNAT VE İTHAMLAR...''
Başbakan Erdoğan, Sinop mitinginde kendisine yönelik olarak kullandığı bazı ifadelerden dolayı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ı mahkemeye vermesine ilişkin bir soru üzerine, ''Tabii bizim bu şeylerimiz Beyefendiyi çok rahatsız etti. O kadar ileri laflar burada kullanıyor ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan bir insanın kalkıp böyle bir ifadeyi kullanması doğru değil'' dedi.
Deniz Baykal'ın, Sinop mitinginde söylediği sözleri elindeki metinden okuyan Erdoğan, şöyle devam etti:
''Şimdi bu ifadeleri ben arkadaşlarıma ciddi manada incelettim. Arkadaşlarımın ortak kanaati; kesinlikle burada suç oluşmuştur noktasındalar. Bundan dolayı gittiler konuyla ilgili olarak müracaatı yaptılar. Çünkü burada gerçek dışı, tahkir ve tezyif edici isnat ve ithamlar, fevkalade ağır, katlanılması ve tahammülü kabul edilemez hakaretler var.
Şimdi benim ifademde geçen sadece 'kırk fırın ekmek yesen iktidar olamazsın', ama bunun karşılığı bu olamaz. Demek ki burada farklı sıkıntılar var. herhalde kamuoyu araştırmalarını yapıyor, vesaire. Durumları görüyor, durumları görünce de ciddi manada rahatsız oluyor. Şimdi bu tür tahriklerle bir yere varmak istiyor.
Bakınız, ben yaklaşık 6 aydır grup toplantılarında Sayın Baykal'ın hakaretlerine hiç yanıt vermedim, hiç ama. Kararımı aldım, bunu da grup toplantılarında açıkladım. 'Ben artık muhalefete cevap vermeyeceğim'' dedim, ta ki kampanya süreci başlayıncaya kadar. Onu da söyledim 'eğer bana sataşırlarsa o zaman cevap vereceğim' dedim. Yani bu kadar sabırla işi götürdüm. Çıktı neler söyledi neler, hep sabrettim. Uzlaşma, uzlaşma, uzlaşma... Bizi uzlaşmadan yana olmamakla devamlı hep suçlamıştır. Çok açık net delil ortaya çıktı. Nedir o? Biliyorsunuz TBMM Başkanı'nın uzlaşma komisyonu ile ilgili davetini hiç düşünmeden hemen reddetmiştir. Kim uzlaşmaz? Siz uzlaşmazsınız.
Geçenlerde yine, yeni bir konu oldu biliyorsunuz. Televizyonlarda, gazetelerde tartışması başlanmıştı. Yeni Anayasa meselesi ile ilgili. Ne olacak, ne konuşulacak, bir şey meydana gelmeden, 'biz kesinlikle böyle bir komisyonun içinde yokuz' dediler. Tamam da Türkiye'de öyle bir konular olur ki ortak konular olur. Burada sıfırdan yeni bir anayasa, şu, bu konuşulmuyor. Yani Türkiye'de devamlı konuşulan Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Kanunu, ne bileyim bir bireysel başvuru hakkı... Burada ortak bazı yapılması gereken değişiklikler olabilir. Bunları birlikte yapabiliriz. 'Bir görelim' dersin, ama peşinen, hemen külliyen 'hayır biz bu uzlaşma komisyonunun içinde olmayız' var.''
''BU YARIN BAŞKALARININ DA BAŞINI YAKAR''
Erdoğan, ''Sayın Baykal hakkında dava açtınız ama kamuoyundaki yaygın kanaat de sizin bu davayı kazanma ihtimalinizin çok zayıf olduğu yönünde. Baykal kendisi de söylüyor. Diyor ki 'Ben Başbakan'a sahtekar dedim. Mahkeme reddetti' diyor. Şimdi bir ülkenin başbakanına bu kadar ağır ifadeler kullanıldığı halde bunun bir sert eleştiri şeklinde mütalaa edilip yargıda cezasız bırakılması acaba yargının da en azından belli organlarının politize olduğu iddiasını ister istemez kamuoyunda tartışılır hale getiriyor'' yönündeki değerlendirme üzerine de şunları kaydetti:
''Bu yarın başkalarının da başını yakar. Halbuki biz biliyorsunuz 301 ile ilgili bir değişiklik yaptık değil mi? 301 ile ilgili bu değişiklik içerisinde Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı ve Başbakana hakaret olayları biliyorsunuz cezayı gerektiriyor. Şimdi bir defa burada Başbakanlık makamına hakaret var, ama Türkiye'de tabii yeni yeni şeyler icat oluyor. Mesela hakareti ağır eleştiriye sokanlar var. Peki yarın aynısı farklı bir şekilde kullanılırsa, yani ben değil de bir başkası? Benim aldığım terbiye buna müsaade etmez. Bu ayrı mesele. Ben bunları söylemem, ama bir başkası Sayın Baykal için böyle bir şeyi kullandığı zaman acaba o bunun karşısında ne diyecek? Veyahutta bu kararı veren yargı mensupları için bu tür şeyler kullanılırsa onlar ne diyecek? Mesela, 'sahtekar ifadesini kullandım. Ceza almadım' diyor. Bir başka genel başkan kullandı ceza aldı. Ben kazandım. Bunu yaşadık. tutarsızlıklar var. Şimdi, 'Ben böyle dedim, ama yargıda kaybetti' demekle beni bir defa halk nezdinde kaybetti gösteremez. Halk nezdinde kaybeden, kazanan 29 Mart akşamı belli olacak. Orada göreceğiz. Bu ifadelerin kendisine ne kazandırdığını orada göreceğiz. Ben onların daha ağırını kullanabilirim, ama benim terbiyem, edebim buna müsaade etmez. Bulunduğum makam da buna müsaade etmez.''