kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Tehlikeli tohumlar

Bahçeşehir'de oturuyoruz. 15 yıldır sabahakşam kullandığımız yol, aynı zamanda Türkiye'nin en önemli dış ticaret koridoru işlevini görüyor.
15 yıl boyunca TEM'den hep yüreğimiz ağzımızda gidip geldik. Her an bir TIR'ın altında kalma korkusuyla. Hele Mahmutbey gişelerinden otoyola girince, çoğu zaman karınca hızıyla ilerlerdik: Halkalı Gümrüğü'ne giden TIR'lar, Ambarlı Limanı'na giden kamyonlar ve konteyner taşıyıcıları, Edirne üstünden Balkanlar'a ve Avrupa'ya yol alan TIR konvoyları...
Ama artık o TIR yoğunluğundan eser kalmadı. Trafikte geçen sonbaharda başlayan düşüş, bugün o noktaya geldi ki, otoyol neredeyse ıssızlığa gömüldü.
Eskiden yoldaki TIR yoğunluğundan korkardık, şimdi boş yoldan korkuyoruz. Çünkü henüz dibe vurmadığı söylenen ekonomik krizin sonuçlarını somut olarak görebiliyoruz.
Küreselleşme sürecine entegre olmuş ülkeler iki modelden birine göre yapılandılar: Ya ihracata dayalı büyüme, ya da tüketime dayalı büyüme. Tıpkı Japonya, Almanya ve Çin gibi Türkiye de ihracata dayalı büyüme modeliyle ekonomisinin kabuklarını kırdı. Geçen sonbahara kadar, üst üste, kesintisiz 25 çeyrek hep yüksek büyüme oranları yakalamasının ardında ihracatının müthiş dinamizmi vardı.
Ama artık yok. Daha doğrusu, küresel ekonominin üstüne çöken kara bulutlar dağılıncaya kadar sadece ihracat Türkiye'yi büyütmeye, işsizliğin tehlikeli biçimde artmasını frenlemeye yetmeyecek. O nedenle, bir süreliğine de olsa karma modele geçmesi gerekecek: İhracatın yanı sıra iç tüketime de dayalı büyüme.

İncecik ama önemli fark
Bu amaçla gerek hükümet, gerekse ekonominin başlıca aktörleri bir süredir arayış içindeler. Hükümet toplu talebi uyarma, ekonominin aktörleri ise uyarılacak talebi yerli ürünlere yönlendirme derdindeler.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye İşverenler Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK) ile işçi sendikaları geçenlerde bu arayışların ilk saha çalışmasını başlatmaya niyetlendiler. Hazırladıkları ortak projeyi geniş bir tanıtım kampanyası çerçevesinde aralarında bizim de bulunduğumuz medya yöneticilerine de anlattılar.
Projenin yöneticilerine reçetedeki önerilerin bazılarına katılmadığımızı belirttik. Örneğin, tasarrufların tüketime yönlendirilmesini özendirme gibi. Şu soruyu yönelttik: "Kriz sonrası dönemde yeniden ihracata dayalı büyüme modeline dönüldüğünde, üretim için yatırım gerekecek. Yatırımların bir numaralı finansman kaynağını ise tasarruflar oluşturuyor. Siz şimdi tasarrufları tükettirirseniz, yatırım zamanı geldiğinde nereden kaynak bulacaksınız?"
Bir başka itirazımız da, çocukluğumuzdaki "Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı" sloganını çağrıştıran "Kendi malın" temasına dayalı bir kampanyanın kaçınılmaz tehlikeleri üstüne oldu. Halkın "Türk üretimi" ile "Türkiye üretimi" arasındaki ince ama son derece önemli ayırımı yapmasını nasıl sağlayacaklarını, tüketiciyi bu konuda nasıl bilinçlendireceklerini sorduk. Doğrusu, yanıtlar bizi tatmin etmedi.
"Uluslararası Yatırımcılar Derneği" (YASED) Başkanı Tahir Uysal'ın yaptığı uyarı, bu konudaki kaygılarımızın haklılığını ortaya koyuyor. Şöyle diyor Uysal:
"Türkiye'de korumacı ekonomik değerlendirmeler, endişe veren aksiyonlarla görülmeye başlandı. Hatta Türkiye'de kurulmuş, istihdam yaratıcı, ticaret hacmini artırıcı, katma değer kazandıran yatırımlar yapan, ülkemizin büyümesine katkıda bulunan bizlerin de 'Yabancı yatırımcılar' olarak eleştirilmeye başladığımızı görüyoruz. Son zamanlarda ortaya çıkan boykot tartışmaları, sanırız, bu yanlış yargıların en çarpıcı örneğidir."
TOBB, TİSK, TESK ve sendikalar hâlâ o projede ısrar ediyorlar mı bilmiyoruz, çünkü gerisi gelmedi ama bizce ekonominin aktörleri bu tehlikeli eğilimlerle mücadele için vakit yitirmeden harekete geçmek zorundalar.
Çünkü Türkiye'nin her yıl istihdam pazarına katılan 750 bin gencine iş bulabilmesi için mutlaka yabancı sermayeye, yabancı yatırımlara ihtiyacı var.
İyi ama yabancı sermaye "Düşman" olarak görüldüğü yere niye gelsin?


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın